Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
"Mi'mâr Sinân" başlıklı kupür
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Yazar/Üreten
Mehmed Ziya
Kod
S15098
Tema
Kişi
Konular
Sinan Ağa (Mimar Koca), Mimar Koca Sinan Ağa, Sinan (Mimar), Sinan (Architect), Mimar Sinan, Mimar, Architect, Neccarlık, Yeniçeri Ocağı, Janissary Corps, Süleyman I (Sultan), Selim I (Sultan), Acemioğlanları, Janissary Conscripts, Mısır Seferi, Egypt Campaign, Tezkiretü'l-Bünyan (Sai Mustafa Çelebi), Tezkiretü'l-Bünyan (Yazma kitap), Tezkiretü'l-Bünyan (Manuscript), Hacı Bektaş Ocağı, Şiir, Poem, Manzume, Rythmic prose, Bağdad Seferi, Baghdad Campaign, İran Seferi, Iran Campaign, Lutfi Paşa, Lutfi Pasha, Van, Acem İsa, Baş mimar, Head architect, Kızıl Elma Camii, Kızıl Elma Mosque, Estergon, Esztergom, Şehzade Camii, Şehzade Mosque, Kağıthane Suları, Waters of Kağıthane, Sigetvar, Zigetvar, Szigetvár, Rodos Seferi, Rhodes Campaign, Belgrad Seferi, Belgrade Campaign, Mohaç, Haseki Sinan Ağa, Başmimar, Head architect, Sinan Ağa (Haseki), Sinan Agha (Sergeant in Imperial Janissary Bodyguards), Büyükçekmece Köprüsü, Selimiye Camii, Selimiye Mosque, Mohács, Süleymaniye Camii, Süleymaniye Mosque
Tür
Kupür
Biçim
Baskı
Dil
Osmanlı Türkçesi
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Transliterasyon
Mi’mâr Sinân Devr-i Senevî-i irtihâl 996: Cumâdâü’l-evvelî: Çharşenbe Ekâbirini tebcîl iden milletlerin en müveccez-sita pişekârı, târîhin sehâ’if-i hürmet ve i’tibârıdır. ‘ale’l-husûs ‘irfân vadîleriyle, san’at ve dehâlarıyla temâyüz ederek ihlâf ve ihfâda muhalled eserler bırakan â’zâm ümmetin nâmlarını, mezârlarına dikilen bir seng-i pâreye bırakmak kadar cehâlet-âver, elîm bir hâdise tasavvur edilemez!.. Eslâf-ı kirâm arasında münkalib-i ramâd olmuş, nice erbâb-ı san’at ve dehâmız vardır ki, nâmlarıbir iki terâcim-i ahvâl kitâblarında, tezkerelerde bir iki cümlenin kelimât-ı mühmelesinde kalmış ve pek çoğunun nâm ve nişânîde mezârları gibi münderis olub gitmişdir... Fî’l-hakîka, geçenlerde Şinâsî merhûmun kabrinin ihyâsı hakkındaki teklîfe Kabataş Sultânîsi talebe-i hamiyet-mendânından başka fi’ilî cevâb viren olmadığı gibi, Köprülü zâde Fû’ad Bey birâderimizin Sultân-ı şu’arâ Bâkî merhûm hakkında yazdığı te’essür-nâmede ‘alâkadâr mahâfil-i ‘ilm ve edebde henüz bir mün’akis bulamadı!... Bizler için en elîm hâdise bu gibi lâkaydîlerdir... ‘Osmânlı mi’mârlığının i’tilâsına, Süleymân Kânûnî devr-i saltanatının tezyîd-i şân ve şevketine ma’nen hidmet edenler meyânında (Koca Mi’mâr Sinân)ın nâmını hürmetle, hayretle zikr etmek – zannımıza kalırsa- hata olmaz!... Nân ve ni’metiyle perverde oldığı bu devlet ve milletin â’lâ-yı şânından başka bir emeli olmayan Mi’mâr Sinân’ın dehâ-yı san’atkârîsini anlamak, ve ‘asırlardanberi hakkında perverde edilen hiss-i hürmet ve i’tibâra bi-hakk-ı müstehak oldığını anlamak içün, köprünün karşı yakasında, her hangi bir noktada durub Süleymâniye ma’bed-i mu’allâsının ‘azimet endâmını nazarlarda tecessüm itdirmek kâfîdir sanırım. (Sunbuk) denilen hey’et-i ‘umûmiyesindeki ‘azamet hayâl, tenâsüb ve ahenk usûlât, mi’mâr müşâr-ileyhin ne yüksek fıtratda yaradılmış bir üstâd ma’rifet oldığını isbâta kâfîdir. ‘Osmânlı harsıyla, ‘Osmânlı ‘irfân ve terbiyesiyle yetişmiş olan nice ekâbir-i ‘osmâniye meyânında (Sinân)ın te’sîs gerdesi olan bunca âsâr-ı muhallidede, bâriz bir vasıf mümeyyiz vardır ki, o da bütün bu âsâr-ı muhallidenin müslümân ruhundan mülhem olmasıdır... Mi’mâr Sinân’ın ta’yîn hüvviyet ve milleti hakkında teşrîhâta girişmeyeceğim. Bu zât kendi hüvviyet ve milliyetini yine kendi kalemiyle kat’iyetle i’lân ediyor. Koca Mi’mâr, ba’zılarının zehâbı gibi, Macarlı değil (Kayseriye)lidir: «Bu hakîr, sultân Selîm Hân evlek-i gülistan-ı saltanatının devşirmesi olub Kayseriye Sancağı’nda ibtidâ oğlak devşirilmek ol zemânda vâkî olmuşdur. Gulâm-ı ‘acemyândan hencâr tab’-ı müstakîm ile neccârlık semtine tâlib ve râgıb olub üstâd hidmetinde pergârvâr-ı sabit-kadem olarak merkez ve medâr gözledim» Mi’mâr Sinân, 895 sene-i hicriyesi Receb-i şerîfinin dokuzuncu günü nefs-i Kayseriye kasabasında doğmuş, 918’de, ya’nî yigirmi üç yaşında Yavuz Sultan Selîm Hân’ın irâde-i hümâyûnlarıyla devşirme olarak İstanbul’a getirilmiş, ve yeniçeri neferliğine ‘â’id terbiyeyi görmek üzere At Meydanı’ndaki ocağa gönderilmiş idi. Mi’mâr Sinân, ocakda bulundığı müddetce neccârlığa ‘â’id usûlât ve san’atı öğrenmeğe çalışmış ve bunda az zemân zarfında şayân-ı dikkat âsâr-ı zekâ ve hüner ibrâz eylemişdir. Mi’mâr Sinân, İrân, Rodos, Belgrad seferlerine gitmiş, Mohac’da fevke’l-‘âde âsâr-ı şecâ’at göstermiş, Bağdad’a gitmiş, Sadr-ı â’zam Lutfî Paşa ile Van cihetlerine ‘azîmet ederek, burada san’atının bütün dehâsını göstermeğe muvaffık olmuşdur. Fi’l-hakîka, ‘asker-i islâmı bir yakadan öbür yakaya geçirmek üzere Van Gölü’nde kadırgalar inşâ, ve orduyu toplarla techîz ederek anın muvaffakiyetine hayli hidmetler ifâ eylediği gibi, (Prut) nehri üzerine de metîn ve zarif bir köprü inşâ eylemiş idi. Bu gibi âsâr-ı san’at, mi’mârın nezd-i padişâhîdeki kadrini â’lâ etmekle Der-sa’âdet’e ‘avdetinde re’îs-i mi’mârân (‘Acem ‘Alî)nin vefâtı üzerine, yine kadirdân vezîr-i â’zam Lutfî Paşa’nın ‘arzı ile Koca Sinân, re’îs-i mi’mârân nasb buyurulmuş idi. Bununla beraber, Mi’mâr Sinân bu tevcîhden hiç de memnûn olmamış, hatta bir aralık isti’fâya bile kalkışmış idi, çünkü bütün emeli ‘askerlikde tefeyyüz etmek idi. Fakat takdîr-i ezelî, bu millete san’at nokta-ı nazarından güzîde hidmetler ifâ etmesi sûretiyle tecellî etmiş oldığından, bir aralık arzusu hilâfına olarak neccârlığa meyl etdi, bu meslekde âsâr-ı hüner gösterdikce hevesi artdı, artdıkca âsâr-ı dehâsı gereği gibi göründü. Ecnebî bir mi’mârın muharrir-i fakîre bi’l-münâsebe dediği gibi, âsâr-ı islâmiye-i ‘Osmâniye, bir devrin, zâde-i dehâ’iti olmayub, ‘asırların tekşîf ve mi’mârlarımızın tecârib-i medîde ile ibdâ’ eyledikleri muhassala-ı san’atdır. Günler, seneler geçdiği hâlde âfâkımızda hâlâ pâ-bercâ-yı metânet ve ‘azamet olan muhallidât-ı âsârı bu mülk ve millete idi yâdigâr bırakıb gitmişdir... Mi’mâr Sinân’ın metrûkât-ı mi’mâriyesi pek kesîrdir. Muhtelif mahâl ve mevâki’de: 81 câmi’-i şerîf, 51 mescid-i münîf, 55 medrese, 36 dârü’l-kurrâ’, 17 ‘imâret, 2 dârü’ş-şifâ’, 7 mu’azzam su kemeri ve yolları, 8 cesîm ve metîn köprü, 18 kervânserây, 6 cesîm mahzen, 33 ‘âlî ve muhteşem serây, 35 hamâm[*], 17 türbe, müte’addid sebîl ve mebânî-i mu’azzama Koca Mi’mâr’ın her ân ‘azimet-i dehâ’itkârîsini i’lân etmektedir. Hele bu muhallidât-ı âsâr meyânında, Süleymâniye ve Şehzâde cevâmi’-i mu’allâlarıyla Edirne’deki Sultân Selîm Câmi’, Kırk Çeşme su yolları enzâr-ı hayret ve hürmetle temâşâ edilecek mebânî-i mu’azzamamızdandır. Mi’mâr Sinân’ın ilk eseri sadr-ı â’zam Ayas Paşa içün inşâ eylediği türbedir. İşte medrese-i tabî’atda perver-şayâb-ı tecârib olub şark ve garb erbâb-ı san’atın bihakk-ı takdîrât ve tevkîrâtına mazhar olan, ve bu günde de, yarın da o takdîrâtı zâtında muhafaza etmek sûretiyle nâm ve şânı el-âhirü’z-zemân elsine-i inâmda dâ’ir bulunan Koca Mi’mârımızın devr-i senevî-i irtihâli münâsebetiyle şu perîşân satırları karaladım; ve âsâr-ı eslâf hakkında dâ’imâ hürmetkâr tebcîlkâr nazarlarla akrân ve emsâli arasında temayyüz eden ve bu gibi teşebbüsâtda ‘abd-ı ‘âciz da’imâ teşvîk ve taltîf eden (Mi’mâr Sinân Cem’iyeti) â’zâ-yı muhteremesine ithâf eyledim. Geçen sene bu cem’iyet erkânı, Sinân’ın Süleymâniye câmi’-i şerîfinin bâb-ı vâlâ-yı meşîhet-penâhî cihetindeki türbesini ziyâretle eslâfımız hakkındaki vazîfe-i kadr-şinâsı ifâ sadedinde müşâr-aleyhin ruhûna, müslümânların ölülerine en kıymetdâr, en nezîh bir armağanı olan (fâtihalar) ihdâ ve ithâf eylemişler idi. Bu vazîfe-i mübeccele ve mefrûzeyi bu sene de ifâ edeceklerine şübhem yokdur. mü’ebbed-i ömr ile mes’ud olanlar hep â’âzimdir. ’azimden cüdâ bir milletin târîhi muzlımdır Mehmed Ziyâ [*] Yeni Câmi’deki meşhûr Hâseki Sultân Hamâmı ile Karaköy’de kâ’in mu’azzam Çifte Hamâm Koca Mi’mâr Sinân’ın inşâ-gerdesi olan muhallidât-ı âsâr-ı islâmiyeden idi. Her ikisi, geçen sene zarfında hissedârları tarafından hedm edildi. Hele Hâseki Hamâmı, bir grup tarafından vaktiyle yok behâsına satun alınmış idi. Bu grup güyâ, yerine yapılacak binânın bir tarafına bir istihmâm mahallî inşâ ideceklermiş! Fakat, bunda en büyük mes’ûliyet-i ma’neviye evkâfın, mahkeme-i evkâfın ‘uhdesinde temerküz ediyor. Zâten memleketimizde hayr ve nafi’-i ‘umûma ‘â’id âsâr-ı eslâfın imhâsında (acâreteyne tahvîl) usûl-i sakîmi saf-ı evveldedir. Hânlar, hamâmlar, medreseler, kervanserâylar hep ‘umûmun nef’î içün yapılmış iken, mürûr-i zemân ile bunlar birer sûretle tebdîl-i şekil etdirilerek nihâyet agyâr ellerine geçmişdir. Sad-hezâr-ı te’essüf! M. Z.
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.