Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
"Mi'mâriyât. Mi'mâr Sinân" başlıklı kupür
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Yazar/Üreten
Ali Seydî
Kod
S15097
Tema
Kişi
Konular
Sinan Ağa (Mimar Koca), Mimar Koca Sinan Ağa, Sinan (Mimar), Sinan (Architect), Mimar Sinan, Mimar, Architect, Ölüm yıldönümü, Death anniversary, Kemaleddin Bey, Mimar Kemaleddin Bey, Mimar, Arcitect, Büyükçekmece Köprüsü, Bridge of Büyükçekmece, Türk Mimarisi, Turkish Architecture, Osmanlı Türk Mimarisi Tarihi, History of Ottoman Turkish Architecture, Ayasofya, Hagia Sophia, Selimiye Camii, Selimiye Mosque, Kubbe, Dome, Tezkiretü'l-Bünyan (Sai Mustafa Çelebi), Tezkiretü'l-Bünyan (Yazma kitap), Tezkeretü’l-Bünyan (Manuscript), Evliya Çelebi, Peçevi, Vakanüvis, Chronicler, Peçevi Tarihi (Kitap), Peçevi's History (Book), Süleyman I (Sultan), Süleyman II (Sultan)
Tür
Kupür
Biçim
Baskı
Dil
Osmanlı Türkçesi
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Transliterasyon
Mi’mâriyât Mi’mâr Sinân Muharriri: ‘Alî Seydi Bu gün, (11 Kânûn-i sânî 1338, çharşenbe) dîvânhâne-i milliyemizin der ü dîvârında kalemkârî-i san’atı meşhûd basırâ-ı mefharet olan meşhûr «Mi’mâr Sinân»ın mebnâ-yı fenâdan ârsa-yı bekâya intikâlinin [12 Cumâdaü’l-evvelî sene 996/1586] temâm «344»üncü sene-i devriyesini idrâk eylediğimiz içün merhûmun ta’zîz nâm ve hâtıratına bütün kadr-i şinâsân ümmetin birer sûretle ilâd-ı vesâ’il eylemesi icâb eder. Ümidvârım ki: Mi’mâr-ı şehr Kemâleddin Bey birâderimiz, bu günki sehâ’if-i matbû’atın birinde hâme-i rengîn hamiyet ve kifâyetlerini göstermek sûretiyle bu kâfile-i kadr-i şinâsâna ‘alemdârlık edeceklerdir. Çünkü o büyük üstâdımızın, Mi’mâr Sinân gibi esâtîzenin âsârındaki rikkat ve kıymet-i fenniyeyi ancak Kemâleddin Bey ve ba’z-ı emsâlî takdîr ve tasvîr edebilir. Bizimm gibi ihtisâs kadrosu hâricinde bulunanların enzâr-ı beyân ve senâsı kıymet ve keyfiyetden ziyâde cesâmet ve kemiyyete ta’alluk edebilir. Meselâ ben bu gün büyük mikyâsda bir Süleymâniye câmi’ini görmekle mebâhî oluyorum. Lakin san’atının, o binâ-yı muhteşemin kubbesinde gizlenen hoş sedâ-yı mahâretini işidemem. Ben Mi’mâr Sinân’ı takdîs ederim. Çünkü onun İstanbul’da: Süleymâniye, Şehzâde, Sultân Selîm, Hâsekî Sultan, Mihrumâh Sultan, Topkapu’da Ahmed Paşa, Silivri Kapusu’nda İbrahim Paşa, Defterdâr iskelesi’nde Zâl Mahmûd Paşa, Dizdariye ve ‘Azap Kapusu’nda ve Eyüb’de Sokullu Mehmed Paşa, Tophâne’de Kapudan ‘Alî Paşa ve Ahmed Paşa, yine Eyüb’de ve Altı Mermer’de Nişancı Mehmed ve Siyavuş ve Hayreddin Paşalar, Tahtakal’e’de Rüstem Paşa ve Hüsrev Paşa, Galata’da Mehmed Paşa, Üsküdar’da Vâlide Sultân, Mihrümâh Sultân, Şemsi Paşa, Edirne’de meşhûr-ı ‘âlem olan Selimiye 1], Gekbüze’de Çoban Mustafa Paşa, câmi’lerini ve kezalık Dökmeciler, Hâseki Sultân, Vâlide Sultân, Mühümâh, Sultân, Sarı Güzel, Lutfî Paşa, [Galata]da Mehmed Paşa, Koca Mustafa Paşa, Kapu Ağası, [Beşiktaş’da] Sinân Paşa, [Fındıklı’da] Menlâ Çelebi, [Fenâr’da] Kapudan ‘Alî Paşa, Müftî ve Merkez Efendi, [Eyüb’de] Nişancı Mehmed Paşa, [Ortaköy’de] Hüsrev Kethüdâ, [Zeyrek’de] Hayreddin Paşa, [Tophane’de] Ya’kûb Ağa Hamâmlarını inşâ etdiğini ve bunlardan mâ’adâ gerek pây-i taht-ı saltanat dâhil ve kurbunda, gerekse memâlik-i ‘osmâniyenin aktâr-ı muhtelifesinde yapdığı diğer câmi’iler mescidler, medreseler, serâylar, ‘imârethâneler, dârü’l-kurrâlar, köprüler, çeşmeler, türbeler, su bendleri, ‘adedinin dört yüze yaklaşdığını biliyorum. Fakat bu âsâr-ı nefîseden her birinin temel taşına yaslanub gunûde-i sükûn olan perî-i ma’rifetlerle hasbihâl edecek tercümân-ı vukûfa mâlik değilim. Ben hazret-i Sinân’ın ruhûna fâtihalar ithâf ederim. Çünkü [334] târîhinde tutuldığım ‘azîm bir fırtınanın netîce-i mehlikinden beni o mu’azzam mi’mârın himmetiyle Büyük Çekmece’de yapılan [26] kemerli o büyük köprü kurtardı 2] Fakat nâsıl olubda bu köprünün [366] sene muhafaza-ı mevcûdiyet ve metânet eylediğini düşünemem. Binâ’en-‘aleyh: [i’tâü’l-kavs bariha] kavline imtisâlen bu vadîde sözü ehline bırakalım, Mi’mâr Sinân’ın mesleğini, mektebini, eşkâl ve turuk-ı mülhemâtını, erbâb-ı ihtisâsdan öğrenelim. Ma’hezâ bizim gibi târîh ile iştigâl edenlerin de bu husûsda söyleyecekleri söz yok değildir. Biz, ihlâf o üstâdın havarık-ı nihâdın nâmını üç buçuk ‘asır sonra bile – hiç olmaz ise dönüm noktalarında- yâd ve tebcil etdiğimiz hâlde; eslâf – ma’a’t-te’essüf- bu husûsda dahî semt-i sumûta sapmışlar ve onun meşhur ‘irfânını evlâd-ı istikbâlin enzâr-ı istifâdesine lâyıkıyla ‘arz idememişlerdir. Bi’l-farz: O mi’mâr-ı şehîrin eser-i himmet ve kiyâseti ve çehre-i destî-i mehâreti olarak devr-i Sultân Süleymân Kânûnîde bu kadar âsâr-ı nefîse ve cesîme vücûda gelmiş iken müverrihlerimiz bunların kâffesini topdan padişâh-ı zemânın himmet ve ‘uluvviyetine rabt ve isnâd ederek üstâd-ı ‘âzame- vesîle-i zikir olacak kadar- bir hisse-i mefharet ayırmazlar. Meselâ ma’rûf müverrihlerimizden biri olan [Peçevî] târîhini açalım; gözümüze şu ‘ibâreler ilişir: 3] «Der-zikr-i hayrât ve hasenât padişâh-ı mağfûr» «evvelâ İstanbul’da Süleymâniye ‘unvânıyla şehîr olan câmi’-i kebîr ki: ta’rîf ve tavsîfden müstagnîdir. Bâ-husûs dört minâresi ve dâhil-i hareminde olan şadırvanı ve tarafeyninde abdest içün mevzû’-ı müte’addid lüleler ile mâ’-cârîsi husûsâ geçar medresesi ve bunlardan mâ’adâ ‘imâret-i ‘aliyesi ve müte’addid hamâmları ve dârü’ş-şifâsı ve dârü’z-ziyâfesi â’nî tabhânesi ve hacerât bî hemtâsı ve ebniye-i zîbâsı ta’addâde kâbil değildir.... Hayrât-ı ‘âliyenin biri dahî kırk çeşme suyudur. Zikr olunan enhâr-ı İstanbul’a cereyân itmezden evvel herkes bir içim suya muhtac ve kemâl-i muzayaka külfet çekiliyormuş. Bir hayr-i ‘azîm dahî Çekmece-i Kebîr köprüsüdür ta’rîf ve tasvîfe hâcet yok. Rum-ili’nden Asitane’ye gelenlerin lâbed manzûru olur...» Bu yolda bir çok tavsîfât ve tafsîlâtda bulundığı hâlde bunları hangi mi’mâr ve üstâdın vücûda getirdiğinden zerre kadâr bahs olunmamaktadır. Öyle ya, hakân-ı cihân irâde etmiş, parasını vermiş, mebânî-i muhteşeme-i mechûse kendi başına tekevvün eylemiş. Bu millî ve târîhî kusûrları cebr ü ikmâl eylemek ehlâfın ‘uhde-i himmetine terettüb etmekde oldığının zikriyle iktifâ ve bi’l-vesile üstâd-ı muhteremin ruhuna fâtiha ithâf eylerim. 1] Mi’mâr Sinân kendi tercüme-i hâlinden bâhis olan (Tezkeretü’l-bünyân) ismindeki serinde işbu Selîmiye Câmi’-i şerîfi içün der ki: «Bu hakîr dahî bir resm-i ‘âlî eyledim ki: Orta içinde manzûr-ı huluk ola Dört minâresi kubbenin dört cânibinde vâkı’ olmuşdur. Hep üçer şerefelidir. Üçer yolları ve ikisinin yolları başka başka vâkı’ olmuşdur. Evvel-i mukaddemâ binâ olunan üç şerefeli bir kule gibidir. Gâyet kalındır. Ama bunun minâresi hem nâzik hem üçer yolları olmak gâyet müşkil oldığı ‘ukalâya ma’lûmdur. Hılk-ı cihân dâ’ire-i imkândan hâric dediklerinin bir sebebi Ayasofya kubbesi gibi kubbe devlet-i islâmiyede bin olunmamışdır; deyü kefere-i fecirenin mi’mâr geçinenleri müslümanlara galebemiz vardır; derlermiş. Olkadar kubbe doğurmak gâyet müşküldür. Dedikleri bu hakîrin kalbinde kalmış idi. Mezkûr câmi’ binâsında himmet idüb bi’’avnillah-ı te’alî sâye-i Sultân Selîm hânda ezhâr-ı kudret ile bu kubbenin Ayasofya kubbesinden altı zirâ’ kadîn ve dört zirâ’ derinliğin ziyâde eyledim.» 2] Evliyâ Çelebi’ye göre bu köprünün – ki: Kânûnî zemânında başlanub Selîm-i sânînin evâ’il-i cülûsunda rehîn-i hitâm olmuşdur.- inşâsı içün (114, 073, 850) akçe sarf olunmuş imiş. 3] Peçevî Târîhi – c: 1; s: 423. 918’de, Yavuz Sultan Selîm Hân’ın cülûsu senelerinde idi. O zemâna kadar yalnız Rum-İli’nden devşirme çocukları toplamak mu’tâd iken o yıl Anadolu’dan da devşirme çocukları toplanması emr edilmiş ve bunlar İstanbul’da muhtelif serâylara taksîm olunmuşdu. Kayseri’den gelen ve At Meydanı’ndaki serâya virilenler arasında çocukluğundan biri mi’mârlığa özenmiş, su yolları, kümesler yaparak isti’dâdını göstermiş yigirmi üç yaşlarında bir genc vardı; bu ‘Osmânlı medeniyetine ölmez âbideler kazandıran Mi’mâr Sinân idi. Sinân, At Meydanı’ndaki serâya ayrıldıkdan sonra o devrin mâhir üstâdları ma’iyetinde hân, çeşme ve türbe inşââtında çalışdı. Yâvuz Sultan Selîm’in Çaldıran Seferi esnâsında padişâh hidmetinde bulundu. Bu zafer günleri onun için bir tecrübe, bir tedkîk devri oldu. Türk vatanını her gün yeni bir ülke ile büyüten hâkânî ile beraber diyâr diyâr gezdi. Tebrîz’e şânlı bir alayla girerek İrân tarz-ı mi’mârîsini, Kâhire’deki âbideleri, Türk hakânlarının mu’azzam câmi’lerini, ‘arab tarzının hendesî güzelliklerini, fir’avunların muhteşem ihrâmlarını tedkîke fırsat buldu. Sultân Süleymân Kânûnî devri hulûl etdiği sıralarda genc Sinân, ‘acemi oğlanlıkdan kapuya çıkmış bir Yeniçeri idi. Süleymân Kânûnî ordusu ile vatanına hidmet ediyor, fikren istikbâl içün hazırlanıyordu. (Budîn)in zarîf serâylarından, (Bağdad)ın muhteşem binâlarından, câmi’lerinden mi’mârî ders alıyordu. Bu mısralarda Sinân ‘askerdi ve yeniçerilikle iftihâr ediyordu: Olub yeniçeri çektim cefâyı Piyâde eyledim nice gazaya Yolumla, san’atımla, hidmetimle Dahî akrân içinde gayretimle Duruştum tâ ki tıfliyet çağından Yetişdim Hacı Bektaş ocağından Sinân, belli başlı inşâât hidmetini İrân seferinden sonra gösterdi. Van Gölü sâhilindeki ordu-yı hümâyûnda vezîr-i â’zam Lutfî Paşa düşman ahvâlini keşf içün Sinân’a gemiler yapdırtdı. (Bağdad) seferinde (Pürût) suyundan geçmek içün yapılan köprü Sinân’ın eseri idi. Sinân, Hâsekî Hürrem Sultan zemânında İstanbul’a geldikden sonra hâssa mi’mârlığı ona tevcîh olundu. Padişâhın kadîmî çakeriyiz Kal’a hıfz etmenin dahî eriyiz Eskiden kuluyuz, yeniçeriyiz Yanan od’a girer semendiyiz diye o günün Mi’mâr Sinân ilk büyük câmi’ olmak üzere Şehzâde Sultân Mehmed Hân nâmına Şehzâde Câmi’inin inşâsı için emr aldı. 950 senesinde başlanan câmi’ beş sene sonra yüz elli bir yük akçe sarfıyla hitâma erdi. Bundan sonra hassa mi’mârı Sinân, türbeler, medreseler, câmi’ler, hamâmlar, ve serâylar inşâsıyla meşgûl oldu. 962’de Sultân Süleymân Hân Kâğıdhâne suyunun İstanbul’a nakli içün su kemerleri inşâsını emr eyledi. Bir çok kimseler pâdişâhı bu teşebbüsünden vaz geçirmek istiyorlar, Mi’mâr Sinân’ı gözden düşürmek için tezvîrâta kadar varıyorlardı. Sinân, Kâğıdhâne sırtlarında su yollarının kazılması, künklerin döşedilmesi ile meşgûl olmaya başladı. Ve inşâât dokuz sene devâm ederek 971 târîhinde hitâma erdi. ‘Umûm inşââta «dört yüz kere yüz bin ve iki yüz bin ve altmış üç bin altmış üç akçe» sarf olundu. İnşâ edilen kemerler arasında uzun kemerin boyu yigirmi, uzunluğu iki yüz yigirmi, maklûve kemerinin boyu altmış beş, temeli on sekiz zirâ’ idi. Uzundan bir atlı ferah ferah geçebilirdi. Padişâh işlediği bu hayırdan mahzûz olarak Sinân’ı huzûruna çağırdığı zemân: - Benim maksûdum, demişdi. Bu su her mahalleye revân ola, çeşme binâ olunacak yerde ve kâbiliyet olmayan yüksek yerlerde tatlı kuyular ola ki su içine uğraya, tâ kim her yerde pîr ü za’yıf ve tûl hâtûnlar, uşacık oğlancıklar destîler ve bardaklarin doldurub devâm-ı devletime du’â eyleyeler. ** Mi’mâr Sinân su yollarının inşââtında çalışırken bir tarafdan da Süleymâniye Câmi’inin inşâsına devâm olunuyordu. Onun en güzîde eseri, ölmez âbidesi Sultan Süleymân’ın [ecdâdın câmi’leriyle kıyâs kabûl etmeyecek derecede muhteşem bir câmi’ inşâsı içün] verdiği emr üzerine yapılmışdı. Câmi’in inşâsında kullanılan dört direk vardı ki târîhen büyük bir ehemmiyeti hâ’izdir. Bunlardan birisi İskenderiye’den, biri Ba’albek harâbelerinden, biri Serây-ı ‘ mire civârıdan getirilmiş, dördüncüsü de Kıztaşı mahallesinden alınmışdı. Bunların nakli de ‘azîm külfetler ile icrâ olunmuşdu. Binâda kullanılan
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.