Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
"Mi'mâr Sinân" başlıklı kupür
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Yazar/Üreten
Mehmed Ziya
Kod
S15093
Tema
Kişi
Konular
Sinan Ağa (Mimar Koca), Mimar Koca Sinan Ağa, Sinan (Mimar), Sinan (Architect), Mimar Sinan, Mimar, Architect, Ölüm, Death, Yavuz Sultan Selim Han, Selim I (Sultan), Süleyman I (Sultan), Süleyman II (Sultan), Murad III (Sultan), Sinan bin Abdü’l-mennan, Sinan bin Abdülmennan, İhtifal-ı Milli Hey’eti, National Commemorative Comittee, İhtifalci Mehmed Ziya, Mehmed Ziya (Commemorative Session Planner), Mehmed Ziya, Mehmet Ziya, Head of Sadrazam Ayas Paşa Türbesi, Sadrazam Ayas Paşa Mausoleum, Eyüb Camii, Eyüb Mosque, Eyüp Sultan Camii, Eyüp Sultan Mosque, Bostan İskelesi, Bostan Pier, Tavukçu Reisi Mustafa Efendi, Reisü'l-küttab Mustafa Efendi, Mezar, Graveyard, Bebek İskelesi, Bebek Pier, Yılanlı Yalı, Yılanlı Mansion, Yeniköy Da’ire-i Belediyesi, Yeniköy Belediyesi, Yeniköy Municipality, Türk Mimarisi, Turkish Architecture, Osmanlı Türk Mimarisi, Ottoman Turkish Architecture, Osmanlı Türk Mimari Tarihi, History of Ottoman Turkish Architecture
Tür
Kupür
Biçim
Baskı
Dil
Osmanlı Türkçesi
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Transliterasyon
Mi'mâr Sinân Bizim gibi, güzeşte-i mukadderâtı hakîkaten büyük ve fusûl-ı hadisâtı, ba’zen hayretengiz olmakla beraber pek melvi ve mühebbec olan bir millet icin maziyi tedkîk etmek bir vecîbe-i milliyedir. Hâdisât-ne olursa olsun mazî unudulamaz. Şû’ur-ı ümmetin onu guşe-i nisyâna atmasına imkân yokdur. Mâziyi tedkîk ve muhâkeme ederek çalışan basîretgâr milletler, istikbâle emîn hatvelerle yürürler. Sahne-i mübareze-i hayatda mücâdalât-ı ictimâ’iyede bir milletin muvaffakiyetini, atîsi hakkında ihtiyâtkârını durendîş ve mütefekkir olmakdadır. Mâzi, nice ‘ibret-âmîz şi’ârla mâl-e-mâldır. Biz mefâhir-i târîhiyemizi öğrenmeliyiz, e’âzımımıza, ekâbirimize hürmet etmeği bilmeliyiz ve bu ‘ananeyi her vesileden bi’l-istifâde ihyaya çalışmalıyız.. Çünkü ‘â’ile, yurd, vatan muhabbeti hep bu ‘an’anelere merbûtdur; fikir ve ‘irfan i’tibâriyle bizden ileri gitmiş olan milletlerden bu husûsda ders alalım. Târîhde uzaklaşmak, onu unutmak mecûdiyet-i milliyeden gaflet etmek demekdir. Bu hâle düçâr olan kimseler de milliyetden eser kalmaz ve o ferdler arasındaki râbıta-ı muhâdenet ve muhâlasat da gevşemiş olur, ‘âdetâ efrâd-ı gayr-i mütecânis ve her dem ihlâl ve nfisah mahkûm şu’ûrsuz kitleler hâline gelir. Milletlerin yakazasında târîhin, lisân ve edebiyâtın mevâli’i pek yüksekdir. Bu hakîkat anlaşılmazsa ve vatanperverlik nazariyata munhasır kalmış olur. Çok def’a söylediğim gibi, e’âzımını tecîl eden milletlerin en mûcez sitâyişkârı târîhin sutûr-ı hürmet ve i’tibârîdir. ‘Ale’l-husûs ‘irfân ve fazîletleriyle, san’at-ı dehâ’inkârîleriyle temâyiz ederek insâl-i müte’ehhireye şâheserler, muhallid abideler terk eden irâdamatın nâmlarını mezâdlarına dikilen, yaraya bırakmak kadar mûcib hayalet, yadî-i elîm bir hâdise olamaz... Nân ve ni’metiyle beslenmiş oldığı devlet ve milletin, ma’nen oldığı kadar mâddeten de yükselmesine son nefesine kadar hidmetden geri durmayan koca mi’mâr Sinan işte bu ekâbir-i immetdendir. Anın dehâ-yı san’arkârânesini anlamak ve ‘asırlardan beri bütün cihân ma’rifetin hakkında pürûrde eylemekde oldığı hüsn-i ihtirâm ve hayretin ne kadar hakk ve mahalline masrûf oldığını takdîr etmek içün târîh kitâblarına, tezkerelere, terâcim-i ahvâl risâlelerine mürâca’ata lüzûm görmüyorum... ‘İrfân ve san’atca bu yüksek mi’mârı anlayabilmek içün İstanbulumuza, mazbût-ı ‘âlem olan bu belde-i mülûkâneye köprünün karşı yakasından bakmak kâfîdir. O zaman, ‘Osmânlı Türklerinin, harb ü darb sahalarında oldığı kadar, ‘irfân ve san’at ve ediblerinde de ne kadar yüksek bir kâbiliyet ve kudrete mâlik olduklarını anlarız. Târîhde, ‘ilimde siyâset ve milliyet olmaz. Bunda aranılan ancak hakîkatdir. Çar-imtisar ‘âleme yapılmış, hârife-i temeddiniyelerini her geçdikleri yerlerde bırakdıkları âsâr-ı ‘âliye ile isbât etmiş olan ve her zeman islâmın ‘ilimdâr ve meşâlekeş-i hidâyeti olmuş bulunan bu Anadolu Türkleri içinde daha nice nüfûs-ı kabile eshâbı vardır ki, her birinin yad-ı menâkıbına kıyam edilse binlerce sahîfe teşkîl eder vesâ’if-i meşkûre meydana gelir... Türk mi’mârlarının dest-i mahâretlerinden çıkan şâheserlere İstanbulda, Rum-ilinde, Anadoluda kesretle hatta, Afrikada, Yemende, Hindistanda bile tesâdüf olunur Mi’mâr Sinan, ekser üstadlarımızın garib bir hasılatı olan, san’atlara behel ile me’lûf değil idi. O, san’atın feyzini, asâr dehâ’inini ta’mîm, ve bu vesile ile nâmını taşıdığını Türk milletinin yad-ı mefâhirini ebedpeyvend kılmak için, ma’iyetini refâkatine aldığı şâkirdlere de ifâza-yı ta’lîm ederek â’lâya çalışırdı... Bugün Hindistan’ın, Türkistan’ın başlıca şehirlerindeki o mu’azzam cam’iler, medreseler, türbeler, künbedler, kütübhâneler ve sâ’ire hep koca mi’mârın yetiştirdiği şâkirdlerin san’at ellerinden çıkmış şâheserlerdir... ‘Arş-ı â’lâya kadar yükselen kabelerimiz, kıble-i hâcâta doğru tevcih etmiş türbelerimiz Ağûş şefkat ve merhametini biçârgâne açmış tabhânelerimiz, islâmiyetin bir lâzım gayr-i mufarakı olan nezâfet ve tahâreti te’mîn ve tesehhüble hâdim hemâmlarımız, bilâ tefrîk cins ve mezheb abâ-yı sebîle lüle-i merhametini işde her dem amâde çeşme çeşme ve sebîllerimiz, vâdî-i seyr ü seferde â’mmenin istirahâtini mü’emmin kervânserâylarımız, hep Türklerin kâbiliyet temdiniyelerini sebât eden âsâr-ı ‘aliyedir... Bugün devr-i senevî-i irtihâli munâsebetiyle nâm-ı bülendini yâd ü revân yâkini fâtihalar ithâfıyla ta’zîz eylediğimiz Mi’mâr, Fâtih-i Mısır, ilk halife-i müslimîn olan cennet-mekân Yavuz Sultan Selîm Hânın devr-i saltanatından i’tibâren, Kânûnî Sultan Süleyman ve Sultan Murad-ı sâlisin edvâr-ı hilâfet-penâhlarına şa’şa’-yı san’atkârîsine ‘âmil ve mü’esser yegâne olan Mi’mâr Sinân’ın metrûkât-ı ‘âliyesi, bir insânın ‘ömr-i tabi’îyyesinin müddet-i kasîresine nazaran, hakîkaten hayret-res makuldür. Tercüme-i hâlinde ve âsâr-ı ‘âliyesinden bâhis-ieser-i ma’rûfda zikr ve te’addâd idildiği üzere, muhtelif mevâki’ ve bilâdda: 81 câmi’-i şerîf, 51 mescid-i münîf, 55 medrese, 26 dârü’l-kurra’, 17 ‘imâret-i ‘âmire, 30 dârü’l-şifâ, 7 mu’azzam su kemeri ve yolları, 8 cesîm ve rasîn köprü, 18 kervânserây, 6 cesîm su mahzeni, 33 ‘âlî ve muhteşem serây, 35 hamâm, 17 mu’alla ve müzeyyen türbe, [*] müte’addid çeşme ve sebîl ve sâ’ir mebânî-i ‘âliye vücûda getirerek bizlere kıymetdâr bir hazîne-i mîrât ma’nevî bırakan Koca Mi’mârımızn nâm-ı bülendine ihtifâl yapılmaz da kime yapılır?! İhtimâl ki, bu yüksek düşünceli san’at ehli bugün sükûnetgâh ebedîsinde münkalıb-ı damâd olmuşdur, fakat; âsâr muhallidesi, şahsiyet-i ma’neviyesi kadir-şinâs, ve mâzîsinin mu’âlliyâtına meftûn olan kimselerin silsile-i saflarında lâ-yemûddur... Nazar-u durbîn, bu âsâr-ı bâkiyede gördüğü san’atı, dehâyı, ta’rîf ve tasvîrden bi-hakkin-i ‘acizdir Resmin, hendesenin, mi’mârlığın, müv^zenet-i kuvvânın, nakş ü telvîn ve nihatın, Ahenk ve tenessübün ‘azimet-i hüsn ü hayâlin, ve’l-hâsıl san’aât-ı dakÎkiyenin kâffe-i nukt ve dekâyıkı câmi’ ve şâmil olan ve zemîn-i tatbîk-i teşkîl eden bu âsâr mahalde, ‘ilimlere, fikirlere hayret-i ilkâ edecek bir ilhâm ve bânînin füyûz-ı maneviyesi tecellüyâtına ma’kûs olmuşdur desem hatâ etmemiş olurum... Türk âsâr-ı muhteşemesinin meftûn ve meclûbu olan bir ecnebî mi’mârının bana dediği gibi, asl-ı vatanperverlik eslâf ve ecdâdın âsârını hakkıyla takdîr etmekdir. Toprağa merbûtiyet ancak bu sâyede inkişâf eder. Hab-ı vatan, âsâr islâfın kıymetiyle mütenasiben tenemmür eder... Bilâ-mübalağa diyebiliriz ki, enzâr-ı cihândaki mebânî-i ‘âliye-i muhteşeme meyânında Mi’mâr Sinân’ın ibdâ’gerdesi olan âsâr-ı mahalde kadr-i ‘ulûviyet ve letâfet, ve let ve muhabbeti ve risalet ve tenasübü câ’mi’ ve muhayyit-ı âsâra nâdir tesâdüf olunur. Yine tekrar ederim, dokuzuncu ile onuncu ‘asırlar arasında vücûda getirilen âsâr ve mebânî-i ‘âliyenin kemerlerinin vaz’ ve tertîbinde, kubbelerin ahenk ve tarz-ı inşâsında, sütûnların vaz’ ve mehabbet-i avrında, revâkların tertîb-i letâfet nümûnunda Sinan bin Abdü’l-mennanın rûh-ı mu’alla-karîninin hayâl-i latîfini fark vetemaşâ etmemek kâbil değildir.. Şu da, şayân-ı nazardır ki, bu kadar mu’azzam bu derece muhteşem âsâr vücûda getiren bu yüksek dehâ sâhibi, o mu’azzam şâheserinin bir köşesinde, her dürlü ziynet ve ihtişâmdan, alâyişden vareste bir künbedin zıll-ı sukûnetine sığınmış, iltifât-ı samdaniyeye mütezayid ve muntazır duruyor ki, bu da ahlaken, ruhen ne kadar mütevazı’ yaradılmış bir insan olduğuna delîl kâfîdir. Sözlerime hâtime vermek üzere Koca Mi’mârın ruhûna, müslümanların mürtâdî içün en sıraf, en kıymetli armağanı olan fâtiha ithâfını, bu makalemi okuyan hâlisü’l-cân-ı dindâşlarımdan niyaz ederim. Cenâb-ı Hak, bu millet-i necîbenin sa’âdet ve selâmetine hidmet edenleri iltâf-ı sübhâniyesine müstağrik ve umûr-ı me’mûrelerinde muvaffık bi’l-hayr buyursun Amin. «mü’ebbed-i ‘ömr ile mes’ûd olanlar hep ekâbirdir» «Ekabir-dil-cüdâ olan bir milletin târîhi muzamdır» İhtifâl-ı Milli Hey’eti Re’isi Mehmed Ziya [*] Mi’mâr Sinânın ilk eseri Sadr-ı’â’zam Ayas Paşa içün yapdığı türbedir. Bu türbe, Eyüb Câmi’i Şerîfinin Bostan İskelesine çıkacak havlu kapısının sağındadır. Yanında, Tavukçı Re’isi dimekle ma’rûf, ekâbir-i ‘ulemâdan re’îsü’L-küttâb Mustafa Efendi’nin mezârı vardır. Bebek İskelesi civârındaki yalılarla, el-yevm Yılanlı Yalı dimekle meşhûr Direkli cesîm konak bu zatın mâlikânesi dâhilinde idi. Önünde bir de çeşme vardı ki, kitâbesi gâyet nefîs celî hattı ile idi. Bu sâhili cadde tevsî’ olunurken Yeniköy Dâ’ire-i Belediyesi – hayr ü nef’, ‘âmmeye şâmil, ve lüle-i merhameti gelene geçene sârî olan çeşmeyi yıkdı; ve yok etdi belediyemizin i’mâr-ı belde husûsundaki bir numûnesi de bu hedm-i keyfiyetdir.
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Kupür
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.