Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
Şah maddesi
ŞAH – Dilimize farscadan alınmış isim,“Hükümdar” anlamındadır,bilhassa İran hükümdarlarının resmî unvanıdır,söylenilmesi hafifleştirilerek “Şeh” şeklinde de kullanılır.İslâm tarihinde de Hazreti Alinin unvanlarından biridir.Bizde sofiye büyüklerine de Şah denilmişdir,“Şâhi Nekşibendî Fehimi Erzincânî” gibi.
Dilimizde “Büyüklük”, “İrilik”,“Kusursuzluk,Mükemmellik”,“Nefâset”,“Yüksek Hüner ve Mârifet”,“Eşsiz Güzellik” ifâde eder.
“Şâhı Enbiyâ”,“Şâhı Risâlet”,“Şâhı Kevneyn”,“Şâhı Levlâk” peygamberimizin şânında kullanılan unvanlardır;şu beyit Ziya Paşanındır :
Tâ haşr o Şâhı Enbiyâye
Olsun salavâtı bî nihâye
“Şahinşah,Şehinşah” hükümdarlar hükümdarı,İmparator demekdir,Nef’i,Dördüncü Sultan Murada şöyle hitap ediyor :
Muzaffer ola serdârın eyâ Şehinşâhı Gaazi !
“Şahdane” incinin,almasın en irisi,Şahrah ,“Şehrâh” da yolların en büyüğü anlamlarındadır,şu beyit Cevdet adında bir şâirindir :
Gittim kalınca tâ ademâbâda bir konak ,
Ben şâhirâhı vasla çıkar râh bulmadım..
Eskiden iyi ata binen,en serkeş atları râm eden binicilere “Şehsüvar” denilirdi, kaside üstâdı Nef’i,cenge giden Dördüncü Muradı şöyle övüyor :
Âferin ey rûzigârın şehsüvârı safderi ,
Arşa as şimdengerû tîği süreyyâ cevheri..
Muallim Naci de,önünden serkeş atını oynatarak geçen bir nevcivan için şunları yazıyor :
...
⇓ Devamını okuyunuz...
ŞAH – Dilimize farscadan alınmış isim,“Hükümdar” anlamındadır,bilhassa İran hükümdarlarının resmî unvanıdır,söylenilmesi hafifleştirilerek “Şeh” şeklinde de kullanılır.İslâm tarihinde de Hazreti Alinin unvanlarından biridir.Bizde sofiye büyüklerine de Şah denilmişdir,“Şâhi Nekşibendî Fehimi Erzincânî” gibi.
Dilimizde “Büyüklük”, “İrilik”,“Kusursuzluk,Mükemmellik”,“Nefâset”,“Yüksek Hüner ve Mârifet”,“Eşsiz Güzellik” ifâde eder.
“Şâhı Enbiyâ”,“Şâhı Risâlet”,“Şâhı Kevneyn”,“Şâhı Levlâk” peygamberimizin şânında kullanılan unvanlardır;şu beyit Ziya Paşanındır :
Tâ haşr o Şâhı Enbiyâye
Olsun salavâtı bî nihâye
“Şahinşah,Şehinşah” hükümdarlar hükümdarı,İmparator demekdir,Nef’i,Dördüncü Sultan Murada şöyle hitap ediyor :
Muzaffer ola serdârın eyâ Şehinşâhı Gaazi !
“Şahdane” incinin,almasın en irisi,Şahrah ,“Şehrâh” da yolların en büyüğü anlamlarındadır,şu beyit Cevdet adında bir şâirindir :
Gittim kalınca tâ ademâbâda bir konak ,
Ben şâhirâhı vasla çıkar râh bulmadım..
Eskiden iyi ata binen,en serkeş atları râm eden binicilere “Şehsüvar” denilirdi, kaside üstâdı Nef’i,cenge giden Dördüncü Muradı şöyle övüyor :
Âferin ey rûzigârın şehsüvârı safderi ,
Arşa as şimdengerû tîği süreyyâ cevheri..
Muallim Naci de,önünden serkeş atını oynatarak geçen bir nevcivan için şunları yazıyor :
Pek dizgin etme,halk ediyor inkisâr,dur !
Kâküllerin aman oluyor pür gubâr,dur !
Âşıkdan öyle edilir mi hiç firâr,dur !
Üftâde bir piyadeyim ey şehsüvar,dur !
“Şehi Hûban” güzeller güzeli,Nedim de öyle bir gencin portresini şu enfes beyiy ile çiziyor :
Ey şehi hûbânım eyle ol kaddi mevzuna sen,
Rengi gülden câme,bûyi yâsemenden pîrehen .
Zamanımızın lâtif esansları yanında bize şimdi ağırca gelir ama “Itrı Şâhî”, genclerin,güzellerin süründükleri en makbul bir kokunun adıdır,hem kızlar,hem delikanlılar sürünürdü; şu beyitler Nedimindir :
Bir civan kaaşı sarık sarmış efendim bâşına ,
Sürme çekmiş,ıtrı şâihler sürünmüş kaaşına ,
Şimdi girmiş dahi tahminimde onbeş yâşına ,
Gül yanaklı,gülgülî kerrâkeli mor hâreli !
“Mermerşâhî”,eski istanbulluların en beyaz,en âlâ patiskaya verdikleri isimdir.
Eskiden en büyük toplara “Şâhî Top” denilirdi.Fatih Sultan Mehmedin İstanbul muhasarasında kullandığı Şâhî Toplar cihan tarihinde şöhret olmuşdur.
“Şahnaz,Şehnaz” eski musikimizde bir makaamın adıdır :
Mutrib !..sâzınla dili uşşâkı demsâz eyledin ,
Geh Hicâz ettin makaamın gâh Şehnâz eyledin..
Eskiden saraylarda,konaklarda,evlerde,yalılarda,binanın yerine göre sokağa,bir meydana yahud denize fevkalâde nezâreti olan çıkıntılara pencereleri kafesli çıkıntılara,pâdişahların oturmasına lâyık anlamında “Şahnişin,Şehnişin” denilirdi. Eski İstanbul kadınlarının günlük eğlencelrinden birinde,şahnişin kafesi ardından dışatsını seyretmekdi.İçlerinde,sokakdan geçen güzel bir toy gence laf atan yosmalar da vardı,ki meddah hikâyelerine kadar girmiş sahnelerdendir.Şahnişin kafesi ardında bir karaltı,kadın gölgesi görünce bıyık buran pişkin zenpâreler de bulunurdu,Sünbülzâde Vehbi,onlardan biri için yazmışdır :
Göz atardı kafese,pencereye ,
Şahnişinde olan manzereye..
Nedim ise,kafes arkasında görünmeyen güzeli şöyle tasvir ediyor :
Şahnişinler ziyneti,âguuşler pîrâyesi ..
Bir yere gaayet büyük kazıkların çakılması için kullanılan büyük ve ağır tokmaklara “Şahmerdan” denilirdi.Zamanımızda tokmakla kazık karışıtırılarak Hâneberduşlar argosunda “Şahmerdan” müstehcen bir anlamda kullanılır.
Eskiden güzel gencler hakkında “Şâhı Hûban”,“Şehlevend”,“Şehbaz” gibi deyimlerin yanı sıra sâdece “Şah” unvanı da kullanılırdı,hattâ o güzellerin âşıkları onları Şâhım diye anarlardı,beyit Fatih Sultan Mehmedindir :
Zülfün zendirine kul eyledin Şâhım beni ,
Kulluğundan kılmasun âzad Allahım beni..
Eski oyuncu kollarında (topluluklarında) hem oyunlarındaki hünerleri hem de vücud yapısı ve yüz güzellikleriyle meşhur olmuş köçeklere de,has veya takma isimlerinin sonlarında bir Şah unvanı takılırdı .Onyedinci Yüzyılın büyük yazarı o oyuncu kollarından bahsederken köçek oğlanların isimlerini de kaydetmişdir :Yusuf Şah,Can Nemi Şah,Ramazan Şah,Küpeli Ayvaz Şah,Çâker Şah,Şeker Şah,Süğlün Şah,Zâlim Şah,Hurrem Şah,Fitne Şah,Mirza Şah gibi.
Hakiki,büyük sanat eserlerine “Şaheser”,“Şahkâr” denilir.Halil Nihad Bey,ana dilinin güzelliklerine,inceliklerine,bilhassa edebiyatına kayıdsız ve hürmetsiz genclere şu hitabda bulunuyor :
Hazreti Âkifin en son edebî şâhkârı
İsmi “Âsım” dır..evet,ismini öğren bâri ..
Kuş kanadının en uzun,en büyük tüylerine “Şehbal,Şahbal” denilir,bu isimle meşrutiyet yıllarında İstanbulda bir mecmua çıkmışdır ;kuşe kâğıd üzerine ve her nushası pek dikkatli baskı ile yayınlanan o mecmua için “Öyle bir mecmua bir daha çıkmalı..” denilir (B.: Şehbâl ).
Yine bu kökden genc irisi güzel delikanlılar için kullanılmış “Şehbaz” ve “Şehlevend” isimleri vardır (B.:Şehbaz ;Şehlevend).
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Tür
Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Madde Başlığı
Kod
SS2004
Tema
Diğer
Konular
Şah, Shah, Hükümdar, Emperor, Hazret-i Ali, Şeh, Şahinşah, Şehinşah, Murad IV (Sultan), Cevdet, Muallim Naci, Nef'i, Itrı Şahi, Itrı Şahı Şehsüvar, Şahrah, Mermerşahi, Nedim (Şair), Nedim (Poet), Şehnaz, Şahnaz, Şahnişin, Şehnişin, Oriel, Sünbülzâde Vehbi, Şahmerdan, Şahı Huban, Şahu Huban, Şehlevend, Şehbaz, Şaheser, Şahkar, Halil Nihad Bey, Şehbal (Dergi), Şahbal (Journal)
Tür
Belge
Biçim
Daktilo yazısı, El yazısı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
İstanbul Ansiklopedisi Şah bölümü için yazılmış metin
Not
Kâğıt üzerine daktilo ve tükenmez kalem
Bakınız Notu
Şehbâl; Şehbaz; Şehlevend
Provenans
İstanbul Ansiklopedisi Arşivi, Kadir Has Üniversitesi ve Salt iş birliğiyle erişime açılmıştır.
Tema
Diğer
Emeği Geçen
Tür
Belge
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.