Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
Seyyar Varyeteciler article
Seyyar varyeteciler
Yaz başladı mı İstanbulda, bilhassa Kadıköy yakası ile Boğaziçi sayfiyelerinde, ikindi üstü, sokakta çetrefil dilli nağmeler, hallaç yayının zımbırtıları gibi zımbırtılar duyulurdu:
“Dingala kabak dingala, Kömür koymuş mangala”
Kuzgunî siyah, yanakları bıçak çizgilerile süslü, seyrek bıyığı ve traşı kırçıllaşmış bir zenci. Ayakları çıplak, bacaklarında ne renk olduğu belirsiz don, onun üstünde binbir yamalı hırka, başında külaha benzer takke, takkenin tepesinde sorguçvari birkaç sansar kuyruğu. Boynunda da iple asılı, içi boş, uzun bir sap takılmış, üzerine üç dört tel gerilmiş bir balkabağı, yani sazı.
Bu nağmelerle zımbırtılar köşklerden, yalılardan işitilince başta tazeler ve kabaca çocuklar olmak üzere bütün ev halkı çırpınırlardı:
— Kabakçı arap geçiyor, aman çağıralım!.
Masumları sorarsan hepsi süt döğkmüş kedi. Dudakları eğrile eğrile yana kayıyor; ha ağladılar, ha ağlıyacaklar; arapdan umacı kadar korkmadalar.
Büyüklerde yavrucakların haline aldırış yok:
Kabakçı arap çağırılır, bahçeye alınır; tazeler, kabaca çocuklar, kalfalar ve ağafendiden aşçı çırağına kadar selâmlık halkı etrafına halka olur, evin hatunları pencerelere üşüşür, masumlar dizlerinin dibine büzülür, seyre koyulurlardı.
Kabağını çalarken ki nağmeleri tıpkı Çarlistonvari. Bu esnada kor...
⇓ Read more...
Seyyar varyeteciler
Yaz başladı mı İstanbulda, bilhassa Kadıköy yakası ile Boğaziçi sayfiyelerinde, ikindi üstü, sokakta çetrefil dilli nağmeler, hallaç yayının zımbırtıları gibi zımbırtılar duyulurdu:
“Dingala kabak dingala, Kömür koymuş mangala”
Kuzgunî siyah, yanakları bıçak çizgilerile süslü, seyrek bıyığı ve traşı kırçıllaşmış bir zenci. Ayakları çıplak, bacaklarında ne renk olduğu belirsiz don, onun üstünde binbir yamalı hırka, başında külaha benzer takke, takkenin tepesinde sorguçvari birkaç sansar kuyruğu. Boynunda da iple asılı, içi boş, uzun bir sap takılmış, üzerine üç dört tel gerilmiş bir balkabağı, yani sazı.
Bu nağmelerle zımbırtılar köşklerden, yalılardan işitilince başta tazeler ve kabaca çocuklar olmak üzere bütün ev halkı çırpınırlardı:
— Kabakçı arap geçiyor, aman çağıralım!.
Masumları sorarsan hepsi süt döğkmüş kedi. Dudakları eğrile eğrile yana kayıyor; ha ağladılar, ha ağlıyacaklar; arapdan umacı kadar korkmadalar.
Büyüklerde yavrucakların haline aldırış yok:
Kabakçı arap çağırılır, bahçeye alınır; tazeler, kabaca çocuklar, kalfalar ve ağafendiden aşçı çırağına kadar selâmlık halkı etrafına halka olur, evin hatunları pencerelere üşüşür, masumlar dizlerinin dibine büzülür, seyre koyulurlardı.
Kabağını çalarken ki nağmeleri tıpkı Çarlistonvari. Bu esnada korkunç şekiller alarak yüzünü gözünü ne oynatmalar; ağzını açıp açıp, kıpkırmızı dilini çıkarmalar; arkasından, kapağile tempo tutarak karşısındaki bendegânın birer birer taklidlerine girişirdi:
“Aşçıbaşı haram yemek, dingala kabak dingala
“Helvayı yapar, kepçeyle yutar, dingala kabak dingala
“Arabacıbaşı ahıra girer, dingala kabak dingala
“Gizli gizli samanı satar, dingala kabak dingala
“Ağa Efendi çarşıya çıkar, dingala kabak dingala
“Paraları cebine atar, dingala kabak dingala
“Kalfa hanım çamaşır yıkar......
“Paket görünce sigara çalar.
“Pamuk bacı dolma sarar,....
“Göstermeden ağzına sokar,.... ve ilâh..
Kahkahalar atan atana, gülmeden katılan katılana.
Derken efendim oyunu tutturur; aşka geldikçe gelir, yine her tarafını oynata oynata, doğrulup eğrile büğrüle tepinip durduktan sonra kan ter içinde çeyreği hakederdi.
Bu kabakçı araplar İstanbulda iki taneydi Birinin eski vezirlerden, hattâ sadrazamlardan bilmem hangi paşanın kölesi olduğu rivayet edilirdi.
* * *
Yine sayfiyelerde öğle suları, yemeğe ya oturmuşlar, ya da oturulmak üzere. Birden bahçede arapça bir kaside başlar. Pesten olduğu için önceleri farkedilmez; fakat ses gittikçe yükselir, sanki kıranetenin (sol) perdesinden çıkıyormuşçasına gevrekleşir. Kukla oyunundaki kahve dövücü arapların:
Udrabu kahve, yallah yallah..
nakaratlı türküleri gibi, ayınları çatlata çatlata coşar.
Gayet uzun boylu, iri kemikli, teni Habeşi, daha doğrusu Amerikan vahşileri gibi kırmızımsı, sırtında başlıklı hamam havlusunu andıran bir bornoz, belinde eski püskü şal kuşak, altında dizkapaklarına kadar didik didik entari, değnek bacakları çıplak bir arapdı.
— Allah aşkına susun, dinleyelim; Veyselkarani ilâhisini okuyan sail geldi! derlerdi.
Onun şekli, şemaili kabakçı arapdan kaç kat korkunç olduğu halde çoluk çocuk ondan korkmaz, sadakayı biz götürelim diye atılırlardı. Zebellalığına rağmen pek babcan, cana yakın bir adamcağızdı. On para bile versen ( Allah berekaat!) deyip avucunu göğsüne basar, halbuki o kadarla bırakılmaz, çeyrekten aşağısile sav ülmaz; gideceği vakit kalfalar torbasına eski çamaşırlarından öteberi sokarlar, ağalar kahve ocağına alıp önüne tabak tabak yemek koyarlardı.
Aradan çok geçmez, yine bahçede davudi davudi:
— Allah, hüüü! nidaları gürlerdi.
Kafasında mevlevi sikkesi gibi upuzun fakat daha geniş, kenarına tavşan postu dikili, bıyığı sakalı birbirine karışmış, sırtında aba, kolunda kurumuş su kabağı ile Hindistan cevizi kabuğundan keşkül; elinde arşın boyunda, sapına tepeleri topuzlu zincirler bağlı bir şiş.
O davudi (hu!)yu duyar duymaz pencerelere yine seğirten seğirtene:
— Rufaî dervişi gelmiş ayol!..
Yere bağdaş kurup mırıldana mırıldana bir şeyler okumağa başlar. Büyükler dört gözle seyirde; sübyanlar, yine bet beniz bitk, süklüm püklüm eteklerin dibinde.
Şişi çevire çevire, zincirleri fırdolayı döndüre döndüre, sayhaları yükselte yükselte cezbeye gelir:
— Yaaa hak!. diyerek şişi hingadak avurduna saplayıverirdi.
Seyircilerde baygınlık, aygınlık geçirenler. Ciyak ciyak avazı koparan çocukları kucaklayıp damaklarını kaldıranlar. Derviş şişi çıkardığı yere parmağile tükrüğünü basıp ardından boynuna, gırtlağına daldırma da.
* * *
Yarım saat geçmeden yine sokakta zurna, çifte nâra, bir ahenktir gidiyor. Vapur dumanı renkte, sıfır numara dar Beyoğlu kalıplı onu üzdaş fesi sol kaşın üstünde; yenleri mor kadife siyah ceket kartal kanat omuzda; galibarda kuşağı yana sarkık, pantalonunun bol paçaları altında yumurta ökçeli şıpıdıklarile pavurya pavurya yürüyen bir uçarı,elinde bir nargileyle görünür. Biri zurna, öbürü çiftanâra çalan, at hırsızı kılıklı iki kıpti de peşi sıra.
Uçarıya Nargileli köçek derlerdi. Köşklerde, yalılarda ekti, haftalarca postu seren, İstanbulun kenar mahallelerinden düşme, çanak yalayıcı kadınlar derhal ayaklanırlar:
— Kuzum hanımefendiciğim emret, şunları çağıralım; biraz gönlümüz şenlensin!.
Hatunun (olur) demesine kalmadan seslenirler:
— Delikanlılar sizi istiyorlar!
İçlerinde köçeğin adını, sanını bilenler de var:
— Hu, Vehbi efendi oğlum!. Çınarlı Çakır Vehbi, gelsenize yahu!.
Çakır bıçkın mı bıçkın, babasının ipliğini satmışlardan. Yampiri yampiri gelir; afili bir eda ile fesi, ceketi fırlatır; nargileyi başına koyup kollarını iki yana uzatarak çifte telliyi tuttururdu. Hareketler ağır, surat ciddî, tam külhanvari ne kıvırma. Nargile tepesine sanki yapışık. Çiftetelliyi bitirince curcunalı havalarla girişir.
“Anikam al udunu, çal bakalım
“Çalgı bitsin Anikam, kiriz atalım
(Hoppala zeybek tarararam)larla Zeybeği, (Ah yalel yalel)lerle arap oyununu oynar; çömelir, dizçöker, oturur; yine nargile tepesinde perçinli. Nihayet Kel Hasanın tiyatrosunda zâlim kişilerle mazlûm kişilerin kılıç kılıca birbirine girdiklerivakit çalınan mahud (Galo) ile topaç gibi dönerken nargilenin marpuçu da sonuna kadar açılarak fırıl fırıl dönerdi.
Avaidi çeyrek, öpüp de başına kor amma o da yalnız bir tek çeyrekle kalmaz. Ekti püktülerin kimi:
— Oğlan adam evlâdıdır; Sürre emini Hacı Ayetullah efendi öz amcasıdır; cahilliğine kapılıp bu yollara döküldü! diyerek; kimi de:
— Allah için çakı gibi delikanlı, bileğinde altın bileziği de var. Küçük kızımı istese gözlerim iyumar, hemen veririm! i ekliyerek usulcacık keselerine el daldırırlar, yirmi para, kırk para çıkarıp avaidi götürenin avucuna sıkıştırırlardı.
* * *
O zamanlar, ylanız bir yahud iki yaz, keçi oynatan ak arap da ortalıktan hiç eksik olmazdı. Şamlıydı. Başında kefiye, agel; sırtında yollu yollu Hama kumaşından rengi soluk, şahrem şahrem entari; yanında bir aded keçi.
“Ya baba ta’mani, el arasiyye
“Vallahi ta’mani, el arasiyye
yi tutturmuş, zilsiz koca tefini çala çala geçer. Pencerelerden bağırtılar kopar:
— Hacıbaba gel!.
Hemen damlardı. Göz kenarları kıpkızıl, bıcılgan, mütemadiyen akıp durur; mütemadiyen elinin tersile siler. Numarası şuydu:
Merdiven trabzan babaları olur ya, onu bir sere boyunda beş altı parça kesmiş. Evvelâ birini ortaya kor; keçiye (Yallah) deyip kumandayı basar. Hayvan üstüne çıkıp dört ayağını zorzoruna yanyana getirir. Türkü söylenir, tef çalınırken her tarafa döner.
Şamlı aşka geldikçe sayhada:
— Ya cemaat siz de yallah yallah deyin, mahlûk vecdü şevka gelsin!.
Keçi vecdüşevka gelerek kafasını aşağı, yukarı sallar. Ardından ikinci parçayı kor. Yine hayvancağız dört ayakla üstünde. Daha ardından üçüncü, dördüncü, beşinci parçaları ilâve eder.
Şaş da kal, keçi yine düşmeden, etrafa dönüp dönüp durmayor mu, kafasını eğip kaldırmayor mu?
Hacı Fışfış, kuruşa fitti. Alır almaz sırıtır, keyfinden caba olarak, berbad sesile bir maval okumağa başlar, kapıdan çıkıp köşeyi dönünceye kadar mavalı kesmezdi.
Theme
Other
Contributor
Type
Document
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Article Title
Creator
Reşad Ekrem Koçu
Identifier
V1II046
Theme
Other
Subject
Type
Document
Format
Handwriting
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Note
Ink and pencil on paper. Clippings are guled on papers of whose first page contains article title written with ink, the first letter of the article title written with pen, and of other pages are numbered with pencil. Editing is made on the glued press cutttings. Picture placeholders are drawn with pencil amongst the clippings.
Provenance
Istanbul Encyclopedia Archive has been opened to access in cooperation with Kadir Has University and Salt.
Theme
Other
Contributor
Type
Document
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.