Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
GÖKALP (Mehmed Ziya)
Büyük türk mütefekkiri, filosof, Türkiyede İctimâiyât ilminin ve muallim; fikrî faaliyeti 1894 de Diyarıbakırda çıkan “Diyârıbekir” “Peyman” ve “Dicle” gazetelerindeki yazıları ile başlar ki o tarihde 18-19 yaşlarında idi. Daha o ilk yazıları ile sistemli olarak millî ve sosyal meselelerimiz üzerine tuttuğu ışıkla memleketin düşünce hayatı yep yeni bir istikamet almışdır. Bilhassa ikinci meşrutiyetden sonra gelişen milliyetcilik cereyanının ilmî rehberi Ziya Gökalp olmuşdur. Dil, edebiyat, iktisad, hukuk, ictimâiyat ve felsefe ilimlerine metodlu araştırmaları ile büyük hizmetler etti. türk psikolojisine ve türk cemiyetinin sosyal gelişmesine göre garbcılık cereyanına yeni bir izah tarzı buldu, bu izâhını da 1911 de “Genc Kalemler” dergisinde “Yeni Hayat ve Yeni Kıymetler” makalesiyle yapdı. Yine o tarihlerde türk kadınlarının birleşme ve ayrılmada, verâset ve tahsilde eşid haklara mâlik olmasının medenî, millî ve insanî bir zaruret olduğu üzerinde ısrar etti. Türk milletinin batı medeniyeti içinde yükselmesini ve yaratıcı kabiliyetinin gelişmesini engelleyen doğu ve uzak doğu medeniyetlerinin tesirlerinden kurtulması için ilmî yolları gösterdi
Bir milletin medeniyet değiştirmesi elbet ki kolay iş değildi. Çok derin bağlılıkları söküp atmak için müşterek ve büyük bir iddeale ihtiy...
⇓ Read more...
Büyük türk mütefekkiri, filosof, Türkiyede İctimâiyât ilminin ve muallim; fikrî faaliyeti 1894 de Diyarıbakırda çıkan “Diyârıbekir” “Peyman” ve “Dicle” gazetelerindeki yazıları ile başlar ki o tarihde 18-19 yaşlarında idi. Daha o ilk yazıları ile sistemli olarak millî ve sosyal meselelerimiz üzerine tuttuğu ışıkla memleketin düşünce hayatı yep yeni bir istikamet almışdır. Bilhassa ikinci meşrutiyetden sonra gelişen milliyetcilik cereyanının ilmî rehberi Ziya Gökalp olmuşdur. Dil, edebiyat, iktisad, hukuk, ictimâiyat ve felsefe ilimlerine metodlu araştırmaları ile büyük hizmetler etti. türk psikolojisine ve türk cemiyetinin sosyal gelişmesine göre garbcılık cereyanına yeni bir izah tarzı buldu, bu izâhını da 1911 de “Genc Kalemler” dergisinde “Yeni Hayat ve Yeni Kıymetler” makalesiyle yapdı. Yine o tarihlerde türk kadınlarının birleşme ve ayrılmada, verâset ve tahsilde eşid haklara mâlik olmasının medenî, millî ve insanî bir zaruret olduğu üzerinde ısrar etti. Türk milletinin batı medeniyeti içinde yükselmesini ve yaratıcı kabiliyetinin gelişmesini engelleyen doğu ve uzak doğu medeniyetlerinin tesirlerinden kurtulması için ilmî yolları gösterdi
Bir milletin medeniyet değiştirmesi elbet ki kolay iş değildi. Çok derin bağlılıkları söküp atmak için müşterek ve büyük bir iddeale ihtiyac vardı. Bir ideal ki verdiği yeni heyecanla kalbleri birleştirsin; ihtivâ ettiği fikirlerle şuurda yaratacağı yeni ve kuvvetli bir inanışla kafaları aynı hedefe doğru yöneltsin ve böylece eski itiyadlar unutulsun. Bizde, yüzyıllar boyunca doğu medeniyetinin icablarına uyularak ortaya atılan Osmanlıcılık ve İslâmcılık fikirleri, eski gelenekleri devam ettirmişdi. Bu arada yep yeni bir hayat anlayışını ifâde eden Türkcülük cereyânı da zaman zaman kendini gösterimş, fakat diğer cereyanların mukaavetemeti kaşısında sönmüş ve untulmuşdu. İşte Ziya Gökalp o Türkcülük cereyanını ilk defa olarak bir sosyolog gözü ile incelemiş, milletin sosyal bünyesine göre ayarlamış, ve ilmî değerleri ile ortaya koymuşdur. Bir şâir olarak millî heyecanı terennüm etmiş, kurtuluş yolunun ancak milliyetcilikde olduğunu savunmuş, bunu aydınlara kabul ettirmiş, kısa zamanda da bu cereyan millî şuurun uyanmasına yol acçmışdır. Fiili sahneleri Çanakkalede ve kurtuluş Savaşında görüldü.
Ziya Gökalp’ın hayatı da bir idealiste yakışacak safiyet ve temizlik içindedir. Büyük dedesi Hacı Ali Ağa Çermik kâzasının Alyos Köyündendir. Gencliğinde Diyarıbekire gelip yerleşmişdi. Onun oğlu Abdullah Efendi ticâretle uğraşmış orduya yardımlardan ötürü kendisine timar olarak birkaç köy verilmişdi. Onun oğlu Hüseyin Sâbir Efendi sağlam bir medrese tahsili görmüş, hem ilmi hem ahlâkı ile Diyarıbekirin seçkin bir simâsı olmuş, mesleğinde müftülük pâyesine kadar yükselmişdi. Halkın haklarını koruma mücâdelesinde bulunmuş, bir çok defa sürgüne gönderilmişdir. Sâbır Efendini oğlu Mustafa Sıdkı Efendi, mâliye kaleminden yetişmişdi, divan sâhibi şâirdi. Oğlu Mehmed Tevfik Efendi, Ziya Gökalpın babasıdır; “Diyârıbekir Salnâmesi” (Yıllığı) nın müellifidir, ve yıllarca Diyârıbekir Gazetesinin baş muharrirliğini yapmışdır.
Ziya Gökalp 1911 de Selânikde İttihad ve Terakki Cemiyeti merkezi umumî âzası iken yeni açılan Selânik İttihad ve Terakki İdâdisinin ders programına “İlmi İctimâ” dersini koydurtmuş ve muallimliğini de üzerine almışdı, o zaman maarif müdürlüğüne verdiği haltercemesi varakasında kendi kalemi ile şunları yazmışdır:
“1. İsmim ve mahlasım Mehmed Ziyadır. Pederim Mehmed Tevfik Efendidir. Pederimin lakabı Müftüzâde’dir. Diyârıbekir Vilâyeti evrak müdürlüğünde uzun müddet bulunduğu için şöhreti Evrakmüdürü idi. Gerek ben gerek pederim mahlaslarımızda, Ziya ve Tevfik diye anılırız. Diyarıbekirde müftüler tevâli ettikce müftüzâdeler çoğaldığından ayırd edilme lüzumu ile Tevfikefendizâde tâbirini lakab olarak kullandım. Pederim hayatda değildir, pederi cihetinden Müftü Hacı Hüseyin Efendi âilesine, valdesi cihetinden de Müftü Derviş Efendi âilesine mensubdur.
“ 2. Mahalli velâdetim Diyârıbekirdir. Tarihi velâdetim 1293 senei hicreyesi ve 1292 senei mâliyesidir (milâdî 1875).
“3. Mebâdii tahsilim Diyârıbekirdir. Diyârıbekir Rüşdiyei Askeriyesinden 1306 (hicrî ise 1888-1889), mâlî ise 1890-1891) senesinde şahadetnâme aldım. Bir sene kadar hususî tahsil gördükten sonra Diyârıbekir İdâdii Mülkîsi açıldı, 1307 de (1889-1890 yahud 1891-1892) idâdii mülkînin ikinci sınıfına dahil oldum. 1310 (1892-1893 yahud 1894-1895) senesinde mektebin dördüncü senesinde tasdiknâme alarak Dersaadete (İstanbula) geldim, müsabaka imtihanını vererek mülkiye Baytar Mektebi Âlîsine dâhil oldum.
“Baytar Mektebinin üçüncü senesinde iken poletika meselelerinden tahtı tevkife alınarak on ay Taşkışla’da, iki ay Mehterhânede kaldım ve mahalli velâdetim olan Diyârıbekire nefyedildim (sürüldüm). Baytar Mektebinde iken ulumi ictimâiyeye merak etmiş, psikolojiye dâir bir çok kitablar okumuşdum. Menfâ hayatında mütaleadan başka bir medârı teselliye mâlik olmadığım için bir taraftan ulumi tabiîye ve fenni tıbba, diğer taraftan da ilmi ruh, ilmi iclimâ, mâbe’düddtabiiye (metafizik) ve fenni terbiye (pedagoji) gibi ulumi felsefiyeye dâirn Fransızca kitablar celbederek tetebbuât ile meşgul oldum. Fârisî ve arabî lisanlarına da vukuufum olduğundan ulumi cedide hakkında tetebbuâtımı âsârı islâmiye mütaleası ile (tezhibe süslemeye, zenginleşdirmeye) gayret ettim. Fransızca lisanında yüzlerce cild kütibi ilmiye ve felsefiyeyi anlayarak mütalea ettiğim ve ıstılahların (deyimlerin) tam mukabillerini bulmak için kütibi kelâmiye ve tasavvufiyeyi tetebbu ettim, tercemede iktidârı kâfiye mâlikim. Fakat tekellüm ve tahrir ile uğraşmadığım için o cihetlerdeki kudretim noksandır. Fârisîyi gavâmızı ile (anlaşılması güç nüktelerine varınca), arabîyi mehmaemken (mümkün olduğu kadar, şöyle böyle) bilirim. Çağataş ve Azerbaycan türkçeleri hakkında tetebbuâtım vardır. Gazetelerde bâzı ilmi, edebî makaaleler yazmış isem de kitab suretinde basılmlş bir eserim yokdur.
“4. Teşrinisânî sene 319 tarihinde (kasım 1903) fahrî olarak ticâret odası kitabetine tayin edilmiş. 13 temmuz sene 321 tarihinde (26 temmuz 1905) yüzyirmi kuruş maaşla meclisi idârei vilâyet başkâtib refakatine ve ilâvei memuriyet olorak mülkiye mustantıklığına tayin edildim.
“Üçyüzelli kuruş maaşla Diyârıbekir Vilâyet Gazetesi muharrirliğine tayin edildim. Kânunu evvel 324 tarihinde (14 aralık 1908) İttihad ve Terakki Cemiyeti merkezi umumisi tarafından Diyârıbekir, Van ve Bitlis merkezleri teftişe memur edildiğimden uhdemde bulunan meclisi idâre ve ticâret odası kitâbetleri ile vilâyet gazetesi muharrirliğinlen istifa ettim.
“325 senesinde (1909-1910) Dersaadetde Dârülfünun Ulumu Diniyei Âliye ve Edebiyat şubelerine İlmi Ruh muallimliği vekâletine altıyüz kuruş maaşla tayin edildim ise de mezkur maaşla İstanbut’da idârei maişet edemeyeceğimden kabul etmedim. 5 temmuz sene 325 tarihinde (18 temmuz 1909) Diyârıbekir vilâyet maarif müfettişliğine tayin edildim.
“5. Bâlâda arz ettiğim istifâdan başka hiç bir suretle infisâlim ve işden el çekdirilişim vukuu bulmamışdır. Maruz poletika meselesinden başka hakkımda hiç bir zan ve şikâyet olmamışdır. ahtı mahkemeye alınmamış ve ceza görmemişimdir.”
Ziyâ Gökalp mukadder olan kendi tefekkür dünyasına ışık tutanları da “Küçük Mecmua”nın 17, 18,19. sayılarında “Babamın Vasiyeti”, “Hocamın Vasiyeti” ve “Pîrimin Vasiyeti” diye yazdığı hatıra yazılarında anlatır.
Birincisinde şunları yazıyor:
“Daha ondördüme yeni giriyorum. Bir gün babam bir dostu ile konuşuyordu. Dostu ona benim okuma merakımdan bahsetti, tahsil için Avrupa’ya gönderilirsem memlekete bir âlim yetişebileceğimi söyledi. Babam dedi ki: Tahsil için Avrupa’ya giden gençler yalnız Avrupa’nın ilimlerini öğrenebilirler, millî bilgimizden bî haber kalırlar. Medreseye girenler de iyi hoca bulurlarsa, dinî ve millî irfanımıza az çok vâkıf olabilirler, fakat bunlar da Avrupa ilimlerinden mahrum kalırlar. Bence memleketimize en faydalı âlimler, bizim için müstâceten lâzım olan hakikatları bilenlerdir. Gençlerimiz bir taraftan Fransız’cayı, diğer taraftan da arabî ve fârisîyi öğrenmeli. Ondan sonra bunları nmukaayesi ile telifi ile milletimiz muhtaç olduğu hakikatleri meydan açıkarmalıdır. Ömrüm vefâ ederse ben Ziyayı bu suretle yetişdirmeye çalışacağım.
“Zavallı babacığım, bunları söyledikten sonra bir sene bile yaşayamadı. Fakat sözleri mukaddes bir vasiyetinâme mânhiyetinde ruhumda mahkuk kaldı. Ömrümün hiç bir ânında unutmadım..”
Hocasının vasiyeti olan ikinci yazısında da şöyle anlatıyor:
“Diyârıbekir İdâdisinde tabiiye hocamız Yorgi Efendi filosof bir adamdı. Benim bütün tahrir vazifelerimi okur ve sınıfda bunlardan bahsederdi. Benimle çok alâkadar olurdu. Onun sözlerini son derece dikkatle dinlerdim. Onun irşadları ile ruhumdaki buhran yavaş yavaş zâil oldu. Aradan yıllar geçdi. Bir gün İstanbul’da Moda’daki evinde bir arkadaşımla hocamıza gittik. Bize dedi ki: Türk gençleri siyâsi bir inkilâb yapmak, meşrutî bir idâre tesis etmek istiyor, bu hareket tebcile şâyandır. Yalnız bir cihet vardır ki inkilâb taklidle olmaz. Türkiye’deki inkilâb, türk milletinin ruhuna uygun olmalıdır. Yapılacak kanunu esâsî (anayasa) türk milletinin ruhundan kopmalıdır. İctimâî bünyesine uymalıdır. Böyle olmazsa, yapılacak inkilâbın memlekete muzir olması ihtimali vardır. İyi bir kanunu esâsî yapabilmek için evvel emirde türk milletinin psikolojisini ve sosyolojisini tetkik etmek lâzımdır. Siz bu inkilâbcıları herhalde az çok tanırsınız, bunlar lâzım gelen bu tedkikleri yapmışlar mıdır, yaptıkları program bu tetkiklere mi dayanıyor.
“Bu sözlere cevab vermedik. Zâten o, istifhamdan ziyâde ifham maksadı ile söylemişdi. Babamın vasiyeti gibi hocamın bu vasiyetini de hiç unutmadım. O günden itibaren türk milletinin sosyolojisini tedkik edebilmek için, evvel emirde bu ilimlerin umumî esaslarını öğrenmeye başladım.
Poletika ile uğraşdığından Taşkışlada habsedilmişdi. Mahbesde yaşlı bir ârif kişi ile tanışmışdı. Pirimin Vasiyeti dediği üçüncü vasiyet onun sözleridir:
“Ben vatanımda meşrutiyetin mutlaka ilân edileceğine kaaniim. Bilmelisiniz ki nasıl elde edilmiş olurusa, hakikî bir meşrutiyet olmayacakdır. Çünki millet uykudadır. Meşrutiyeti bir kaç kişinin istemesi ve anlaması kâfi değildir. Çünki o zaman, ruhlarda ihtirasları zabtedecek mânevi bir dizgin bulunmayacakdır. Mebuslar imtiyaz almak için birbirleriyle yarışacaklardır. Gazeteler şantaj yapmaya kalkacaklar, bâzı müfritler en canlı an’anelere hücum edecekler, bazı kimseler ittihâdı islâm teşkilâtı propagandadan kuşkulanarak saraydan meclisin kapatılmasını isteyecekler, saray zâten meclisde söylenen ve gazetelerde yazılanlardan memnun değildir. Pâdişah bir iki gazete satın alarak meşrutiyet aleyhine yazılar ve nihayet meclisi kapatır. Benim sizden beklediğim, istediğim, kısa müddet devam edecek hürriyet havası içinde ilmî esaslara dayanan neşriyat yapmanızdadır. Bu millete her şeyden evvel hangi fikirleri, hangi duyguları, hangi idealleri telkin etmek faydalıdır, işte bunları arayıp bulunuz. Hulâsa milletimizin uyanması ve yükselmesi için lâzım gelen program elinizde hazır bulunmalıdır. Meşrutiyet gelince bunları gazetelerde, mecmualarda neşretmeli..
“İhtiyar meşrutiyetperver bu sözleri söyledikten sonra vasiyetini tutucağıma dâir benden söz aldı. Beni irşad eden o ârif insanı kendime pîr ittihaz etim..”
Ziya Gökalpin verdiği hal tercemesinde gördüğümüz gibi, Taşkışlada ve Mehterhânede geçirdiği bir yıl hapis hayatından sonra Diyârıbakıra sürgün olarak gönderilmişdi. Orada da boş durmadı; bir taraftan Ali Şefkatînin Londra’da çıkardığı “İsİtikbal” gazetesine ihtilâlci bir ruhla yazılmış şiirlerini bastırdı; diğer taraftan da yıllar yılı Diyârıbakır ve havâlisini kasıp kavuran aşîretlerin, ve bu arada hepsinden zâlim İbrahim Paşa aşîretinin tenkilini istiyordu. Bunun için “Şakî İbrahim Destanı”nı yazdı. Elden ele dolaşan bu destan halkı coşdurup harekete getirdi, Gökalp halkın başına geçdi, telgrafhâne fiilen işgal edildi, şehirde bütün muhâbere durdu, yalnız saray ile halk konuşdu, onüç gün devam eden bu ihtilâl hareketi nihâyet Sultan Hamidi yola getirdi, İbrahim Paşanın üstüne asker sevkedildi ve memleket büyük bir belâdan bu suretle kurtuldu.
1909 da Selânike gitti, orada İttihad ve Terakki Cemiyeti merkezi umumi idâre heyetine seçildi. Bu devrededir ki “Genc Kalemler” dergisine şiirler ve makaaleler yazdı. O zamana âid fikir ve faaliyetlerini “Türkçülüğün Esasları” isimli eserinde anlatır: “Onsekiz senedenberi türk milletinin sosyolojisini ve psikolojisini tetkik için sarf ettiğim mesâinin mahsulleri kafamın içinde istif edilmiş duruyordu. Bunları meydana atmak için bir vesilenin zuhuruna ihtiyac vardı. İşte Genc Kalemlerde Ömer Seyfeddinin başlamış olduğu mücâhede bu vesileyi ihzar etti. Fakat ben lisan meselesinin kâfi görmeyerek türkücülüğü bütün mefkûreleriyel, bütün program ile ortaya atmayı düşündüm. Bu fikirleri ihtiva eden Turan manzumesini yazarak Genc Kalemler’de neşrettim. Ondan sonra da mütemadiyen bu manzumeleki esasları şerh ve tefsir etmekle uğraşdım..”
1912 de İstanbul’a geldi. İtcihad ve Terakki hükumetindeki siyasî nüfuzundan faydalanarak Edebiyat Fakültesinde kurdurduğu sosyoloji kürsüsünde 1919 mütâreke yıllarına kadar ders verdi, ayrıca Türk Ocağındaki konferansları ile de Türk milliyetciliğini ilmî esasları göre aydınlattı. 1912-1919 yılları arasında siyâsî yazıları “Tanin” gazetesinde, ilmî, ictimâî ve felsefî yazılarınlan mühim bir kısmı kendisinin çıkardığı “Yeni Mecmua” da yayınlandı. En orijinal ilmî araştırmaları da “Millî Tetebbular Mecmuası”nda çıkdı.
Ziyâ Gökalp’ın bu kalem faaliyeti 1911 den 1919 yılına kadar, fikirleri aynı istikaametde, fakat daimâ derinleşerek devam etmişdir.
İstanbul’un işgalinden sonra, bir çok Türk aydını arasında Ziya Gökalp de İngilizler tarafından Maltaya sürüldü, orada iki buçuk yıl Polverista Zındanında kaldı. Orada da sürgün arkadaşlarına tarih, felsefe ve sosyoloji dersleri verdi. Maltadan Londra Konferansındaki anlaşma ile kurtuldular. Gökalp 19 mayıs 1921 de İstanbul’a höndü, 13 haziran 1921 de de bazı arkadaşlarıyla birlikde Ankara’ya gitti. Bir müddet Ankara’da kaldı ve Yunus Nadinin çıkardığı “Yeni Gün” gazetesinde makaaleler yayınladı, yine aynı yıl içinde Diyarbakır’a döndü, orada “Küçük Mecmua”yı çlkardı, bazı meraklı gençlere de geceleri dersler verdi. 1922 de Ankara’da Maarif Vekâletinde “Telif ve Terceme Encümeni”ne reis tayin edildi, Ankara’da yerleşti. 11 ağustos 1923 de Türkiye Büyük Millet Meclisinin ikinci devresinde Diyarıbakır’dan mebus seçildi. Aynı yıl içinde Ankara’da “Yeni Türkiye” gazetesini kurdu, orada, ve Yunus Nadinin İstanbul’da kurduğu “Cumhuriyet” gazetesinde türk inkilâbının hedefleri hakkında yazılar yayınladı. Yine o sıralarda liseler için “Türk Medeniyeti Tarihi” isimli eserini yazmaya başladı.
Yıllardan beri midesinden ve barsaklarından muzdaribdi. Yorucu çalışmalarla hastalığı arttı. Tedavi için İstanbul’a geldi, bir müddet Büyükadada tedavi edildi, hastalığı çok ağırlaşınca Fransız Hastahânesine kaldırıldı ve 25 ekim 1924 he orada vefat etti. Ölümü Cumhuriyet Hükumeti tarafından millî mâtem olarak kabul edildi, ve büyük bir cenâze töreni İstanbul’da Sultan Mahmud Türbesi hazîresine defnedildi.
“Ziya Gökalp Üzerine Notlar” isimli bir eserde, nâşinin Osmanbey Sokağında bir ermeni matbaacının evinden kaldırıldığı yazılmışdır fâhiş bir hatâdır.
Orta boylu, beyaz tenli, elâ gözlü, kumral bıyıklı idi. Eskiden burma olan bıyıklarını son yıllarında kısaltmışdı.
Başlıca eserleri şunlardır: “Şakî İbrahim Destanı” (Diyârıbekir 1908; İstanbul 1953) ; “Rusyadaki Türkler Ne Yapmalı” (İstanbul 1953) ; “Rusyadaki Türkler Ne Yapmalı (İstanbul 1913) ; “Kızıl Elma” (İstanbul 1914) ; “Yeni Hayat” (İstanbul 1918) ; “Türkleşmek, İslâmlaşmak ve Muâsırlaşmak” (İstanbul 1918) ; “Türk Töresi” (İstanbul 1923) ; “Türkcülüğün Esasları” (İstanbul 1923) ; “Altın Işık” İstanbul 1923; “Türk Medeniyeti Tarihi, I, kısım, İslâmiyetden Önce” (İstanbul 1926).
Ziya Gökalp’in gazete ve dergilerdeki makale ve denemeleri ile bütün kitablarının yeniden basılması hakkı Türk Tarih Kurumuna devredilmişdir, fakat kurum büyük adamın ölümünden bu yana yalnız şiir külliyâtını bastırmıştır.
Ali Nüzhet GÖKSEL
Vefâ Lisesi Edebiyat Muallimi iken vefat eden Ali Nüzhet Göksel İstanbul Ansiklopedisinin yazı âilesi içinde bulunmuş aziz bir dost ve meslekdaş idi, ve Ziya Gökalp’in dâmâdı idi. Onun hatırasına o kadar bağlı idi ki İstanbul Ansiklopedisinde bu maddenin kendisi tarafından yazılması bir büyük istekdi. Bizim de onun hatırasına hürmetimiz eseri, yıllarca önce vermiş olduğu yazıyı olduğu gibi koyduk (B.: Göksel, Ali Nüzhet).
1912 seçimlerinde Erganiden İttihad ve Terakki Cemiyeti adayı olarak mebus seçildi, o meclis dört ay sonra feshedildi, mebusluğu böylece çok kısa oldu (Türk Ansiklopedisi).
Meşrutiyetin ilânı üzerine Diyârıbekirde İttihad ve Terakki Cemiyetinin o vilâyet heyeti merkeziyesini Ziyâ Gökalp kurdu ve halkı cemiyete heyecanla bağladı, 1910 da Selânikde toplanan cemiyet kongresinde Diyârıbekir murahhası olarak gönderildi (Kâzım Nâmi Duru).
Selânik’de Genc Kalemler’deki ilk yazıları imzasız yayınlamışdı, o mecmuayı çıkaran Ali Canâb ona “Gökalp” takma adını buldu, Mehmed Ziya Beyde beğendi ve benimsedi, o tarihden sonradır ki “Ziyaâ Gökalp” diye şöhret buldu (Kâzım Nâmi Duru) .
Baytar Mektebi talebesi iken tevkif edilip bir sene hapis yattıktan sonra memleketine sürüldüğünde orada 1900 de Hasib Efendi adında bir zâtin kızı Vecihe Hanımla evlendi. O hanımdan sekiz evlâdı oldu, 1969 da yalnız üç kızı hayatda bulunuyordu, Seniha Göksel Ali Nüzhetin zevcesi, Hürriyet Gökalp ve Türkân yurd canlı (Türk Ansiklopedisi) .
Ziya Gökalp
(Resim : S. Bozcalı)
Ziya Gökalp’in Çocukluk Resmi
(Sabiha Bozcalı eli ile)
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Creator
Ali Nüzhet Göksel
Identifier
IAM110689
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Sabiha Bozcalı
Description
Volume 11, pages 7063-7067
Note
Image: volume 11, pages 7063, 7064
See Also Note
B.: Göksel, Ali Nüzhet
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.