Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
GALİB DEDE EFENDİ (Mehmed Esad)
Şeyh Galib, Onsekizinci Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış büyük şâir, Türk divan edebiyatının son kutbu, Galata Mevlevîhânesi Şeyhi; hicrî 1171 (milâdî 1757 - 1758) de İstanbulda Yenikapu Mevlevîhânesi civarında bir evde doğdu, asıl adı Mehmeddir; babası Divânıhümayun kâtiblerinden Mustafa Reşid Efendidir, anasının adı Emine Hâtundur.
Çağdaşları Mustafa Reşid Efendinin şâir ve ârif bir mevlevî olduğunu söylerler; Şeyh Gaalib de feyz aldığı ilk insan olan babasını dâimâ minnet ve şükran ile anmışdır:
Peyrev oldum ben de Gaalib vâlidi zîşânıma
Kim duâ vü medhi hem farz ü hem elzemdir bize
Mustafâ nâm ü reşîd ü mürşid ü üstâdı kül
Her nigâhı himmeti iksîri â’zamdır bize
Bu zât oğlundan iki sene kadar sonra ölmüş, Galata Mevlevîhânesi hazîresine defnedilmişdir, kabir taşı kitâbesinde melâmî olduğu yazılıdır:
“Hüvel hayyül bâkî. Galata Mevlevîhânesinde post niişîni irşâd iken irtihâli dâri bekaa iden cennetmekân ve firdevsâşiyan Şeyh Gaalib kuddise sırreh hazretlerinin vâlidi mâcidleri kibârı muhakkini melâmiyyeden ârifün billâh Mustafa Reşid Efendi hazretlerinin merkadi münevvereleridir. Sene 1216 (M. 1801 - 1802).
Annesini kendi ölümünden beş sene kadar önce kaybetmişdi; yazdığı tarih kıt’ası şudur:
Vâlidem kim Emîne Hâtundur
Rûhu olsun nâimi emne elîf
Geldi târihi rihleti Gaalib...
⇓ Read more...
Şeyh Galib, Onsekizinci Yüzyılın ikinci yarısında yaşamış büyük şâir, Türk divan edebiyatının son kutbu, Galata Mevlevîhânesi Şeyhi; hicrî 1171 (milâdî 1757 - 1758) de İstanbulda Yenikapu Mevlevîhânesi civarında bir evde doğdu, asıl adı Mehmeddir; babası Divânıhümayun kâtiblerinden Mustafa Reşid Efendidir, anasının adı Emine Hâtundur.
Çağdaşları Mustafa Reşid Efendinin şâir ve ârif bir mevlevî olduğunu söylerler; Şeyh Gaalib de feyz aldığı ilk insan olan babasını dâimâ minnet ve şükran ile anmışdır:
Peyrev oldum ben de Gaalib vâlidi zîşânıma
Kim duâ vü medhi hem farz ü hem elzemdir bize
Mustafâ nâm ü reşîd ü mürşid ü üstâdı kül
Her nigâhı himmeti iksîri â’zamdır bize
Bu zât oğlundan iki sene kadar sonra ölmüş, Galata Mevlevîhânesi hazîresine defnedilmişdir, kabir taşı kitâbesinde melâmî olduğu yazılıdır:
“Hüvel hayyül bâkî. Galata Mevlevîhânesinde post niişîni irşâd iken irtihâli dâri bekaa iden cennetmekân ve firdevsâşiyan Şeyh Gaalib kuddise sırreh hazretlerinin vâlidi mâcidleri kibârı muhakkini melâmiyyeden ârifün billâh Mustafa Reşid Efendi hazretlerinin merkadi münevvereleridir. Sene 1216 (M. 1801 - 1802).
Annesini kendi ölümünden beş sene kadar önce kaybetmişdi; yazdığı tarih kıt’ası şudur:
Vâlidem kim Emîne Hâtundur
Rûhu olsun nâimi emne elîf
Geldi târihi rihleti Gaalib
“Olsa yâ Rab makamı huldi lâtîf”
1209 (M. 1794-1795)
Bir sibyan mektebinde okumadı, medrese tahsili görmedi, küçük yaşda bir kaleme de verilmedi. Galata Mevlevîhânesinde en yakın dostu olacak Esrar Dede (B.: Esrar Dede, cild 10, sayfa 5366) Şeyh Galibin tahsili için şunları yazıyor: “..gayri kimseden okumadı. Neş’ei asliyyei mevlevîyeleri ile ulemâyı dehir ve fusehâyi asra fâik ve makaamı teslîme balig ve lâik oldular..” diyor.
Dr. Sedit Yüksel “Şeyh Gaalib” adındaki büyük emek mahsulü ve çok çok güzel doktora tezinde Esrar Dedenin bu kaydını “ümmhilik” ifâdesi kabul ederek âşıkaane ve şâirâne bir söz ekliyor: “Hazreti Muhammed ve Yunus Emre için de böyle söylenmişdir” diyor. Gerçi Şeyh Gaalibin ümmîliğini Dr. Sedit Yüksel de kabul etmiyor ama Esrar Dedenin sözünde de zâten öyle bir îmâ ve ifâde yokdur, onun kaydi, Şeyh Gaalibin ancak “Otodidakt yetişdiği” şeklinda anlaşılır. Ve öyle olmuşdur.
O devrin mevlevîhâneleri, o arada Yenikapu Mevlevîhânesi bir ilim ve irfan ocağı idi. Baba evi de köklü bir aydın evi idi. Tekke ve ev, içi aşk cevheri ile dolu ve okuma aşkı ile dolu bir gencin büyük şâir bir Şeyh Gaalib olması için kâfi gelmişdi.
Evvelâ babası, sonra intisab ettiği Yenikapu Mevlevîhânesi şeyhi Ali Nutki Dede, kendisinden, arabca okuduğu söylenilen Hamdi Efendi ve farsca ve edebiyat okuduğu Hoca Neş’et feyz aldığı kimselerdir (B.: Ali Nutki Dede, cild 2, sayfa 679; Neş’et Efendi, Hoca).
İlk şiirlerini 11 - 12 yaslarında yazmışdı ve ilk adımlarını da “nazîreler” yazarak atmışdı. Tarihini kesin olarak tesbit edemedik, ama her halde 18 - 19 yaşlarında Divânıhümâyun Beylikci Kalemine devam etmeye başlamışdı, orada tanıdığı gencler Pertev Efendi, İzzet Bey, Vahyi Efendi, Râşid Efendi, ileride hepsi memuriyet hayatında önemli mevki sâhibleri olacaklardı, hepsi şiirler yazıyordu, işte o zamandır ki Mehmed Efendi (Şeyh Gaalib) yepyeni bir dil ile hiç kimseye benzememek aşkına kapılmışdı, 1775 yılı etrafında.
O zamanların kalem sâhibleri nazımda ve nesirde bir dil âlimi olan Nâbî’yi taklid ediyorlardı. Nâbînin dili soğukça, sun’î, anlaşılması güç bir takım cinaslarla dolu idi. Şeyh Gaalib Nâbîcilerden ayrıldı, hattâ onlara karşı âdetâ cebhe alırcasına bir edâ ile, Nedîm’in aşk ve samimiyet dolu dilini aldı, o dili taklid etmedi, işledi, mütesavvifâne ve rindâne taze bir hava ile kendine has şiir dilini yapdı ve Türk divan edebiyatında yeni bir yol, çığır açdı. İlk şiirlerinde Esad mahlasını kullanmışdı, onu da değişdi, iddialı Galib mahlasını aldı. Nâbîcilerin şiddetli hücumlarına uğradı. Kendi yolunda muhakkak ki o devrân büyük isimlerinden olan Sürûrî şu ağır kıt’ayı yazmakdan utanmadı:
Bilmem ey menhus adın Es’ad mıdır Gaalib midir
Zâtini Târif kıl kimsin kime mensubsun
Gerçi dirsin şâirâne ben tegallüb eyledim
Pîşi erbâbı sühande gaalîba mağlûbsun.
Cevab vermeye tenezzül etmedi, gençlik iffeti, âşık yaradılışı da müsâid değildi; Sürûrî’ye adını gizlemiş bir dostu şu kıt’a ile cevab verdi ki, o da, ilk mahlası “Hüznî” iken “Sürûrî”ye çevirmişdi:
Mağrurluğun olmakda günden güne efzun
Şâyeste idi mahlasın olsaydı “Gurûrî”
Gaalib görünen Es’ada menhus diyorsun
“Hüznî” yi unuttun mu ne yapdın a “Sürûrî”.
1195 (M. 1780 - 1781) de şiirlerini divan hâlinde topladı, 23 - 24 yaşlarımda idi. İki sene sonra, 1197 (M. 1782 - 1783) de “Hüsn ü Aşk” adında ve mesnevî tarzındaki uzun manzûmesini tamamladı; divanın tanzimi ve “Hüsn ü Aşk” onu birden büyük şöhretine ulaşdırdı.
Şeyh Gaalibe “Hüsn ü Âşık”ı yazdıran büyük bir aşk idi, kalemde tanıdığı Yunus Bey adında çok güzel genci seviyordu; Yunus Bey İbrahimhanzâdeler (Sokollu Mehmed Oğulları) ailesine mensubdu, Halicin bitiminde Südlücede çifte yalılarından birinde oturuyordu. Kalemde Yunus Beyden kibarlığının şânına denk iffetli bir alâka, yakınlık gördü ve günün gecenin saatleri boyunca beraber olmaları için babası üstündeki sevgi nüfuzunu kullanarak Mustafa Reşid Efendiye Südlücede İbrahimhanzâdeler yalısı civarında bir ev satın aldırdı:
Yâd eylemez olduk haberi Yûsufi Mısr’ı
Südlücede bir mâh ile şîr ü şekeriz biz.
Henüz Südlücedeki evlerine taşınmamışlardı ki Yunus Bey, babasının memuriyeti dolayısı ile Konyaya gitti, Şeyh Gaalib hiç düşünmeden ve çok saydığı, çok sevdiği babası Mustafa Reşid Efendiye haber bile vermeden onlarla birlikde âdetâ kaçarak Konyaya gitti. Fakat kaçışının asıl sebebini bir mevlevî zarafeti ile gizledi, mevlevîliğin doğduğu o beldede, Hazreti Mevlânânın yattığı dergâhı şerifde bir mevlevî dedesi olabilmek için çileye girdi.
Şeyh Gaalibin bu aşkını Prof. Köprülü Fuad Bey, ilmin asîl vekaarı ile şöyle anlatıyor:
“Müştâkı mehâsini ilâhî nazarların karşısında âlemi maddiyetin bir buhârı hulyâ altında mânevîleşdiğini gören ve elindeki nâyi san’atı ile hüsnün filân veyâ falan şeklini değil, muhtelif tecellîlere mazhar olan hüsni hakikîye terennüm eden Gaalibin Yunus Beye karşı his ettiği incizâbı samimîyi gaayet tabiî görmelidir. Eflâtun’un sanatkârlar için elzem ve zarûrî ad ettiği bu tarzı tahassüs Sokrat devrindeki Atinada ve Rönessans zamanındaki İtalyada ne kadar umumî şekil almışsa Şarkda eskidenberi aynı kuvvet ve umumiyetle hükümrân olmuşdur. Hattâ bu temiz râbıtanın, Gaalibin inkişâfı dehâsı hususunda bir tesîri mes’ud icra etmiş olması bile muhtemeldir..”.
Onun Konyaya kaçışı 1198 (M. 1783 - 1784) dedir, 26 - 27 yaşlarında idi. Firârından altı ay kadar sonra da Mustafa Reşid Efendi evini Yenikapudan Südlüceye taşımışdı. Oğlunun âşıkı baba, âşık oğlunu İstanbula getirtmek için elinden gelen her şeyi yapdı ve en yakın alâkayı, dostlu Yenikapu Mevlevîhânesi şeyhi Ali Nutkî Dede Efendiden gördü, onun Konyada Çelebi Efendi bulunan Seyyid Ebubekir Dedeye yazdığı bir mektub üzerine Çelebi Efendi edibâne bir nezâketle İstanbula dönmeye, ve çilesini Yenikapu Mevlevîhânesinde tamamlamaya iknâ etti, İstanbula gelir gelmez çilehânesine giren genç şâir çilesini 1201 (M. 1786 - 1787) de tamamladı ve tarikat geleneğine göre hücre sâhibi mevlevî dedesi oldu.
Üç sene sürmüş olan çile yıllarında şiir yazmamışdı, dede olduğunun tezine, Südlücede evlerinin civarındaki türbede medfun olan mevlevî dervişi ve şâir Yusuf Sîneçâk’in “Cezirei Mesnevî” si ile Trabzonlu Köseç Ahmed Dede’nin yine mevlevîlik üzerine “Essohbetüs Sâfiyye” isimli eserine birer şerh yazdı.
1203 (M. 1789) de Üçüncü Sultan Selim pâdişah oldu; şâirdi, musikişinasdı ve bir mevlevî muhibbi idi. Şeyh Gaalibin adını duymuş, şiirlerini okumuş, “Hüsn ü Aşk” in da hayranı olmuşdu. Şâire teveccüh ve himâyesini selsebil etti, öyle ki 9 şevval 1205 (11 haziran 1791) de onu Galata Mevlevîhânesi şeyhliğine tâyin etti, 33 - 34 yaşlarında idi.
Büyük şâirin şeyhliği, ölümüne kadar dokuz sene sürdü, kısa fakat her fânin nasibi olmayan parlak bir devir yaşadı. Galata Meylevîhânesi, müdâvimleri arasında bizzat hükümdarın bulunduğu bir sanat ve fikir mahfili oldu. Refah ve servet içinde yaşadığı o devirdedir ki evvela anasını, bir müddet sonra da en yakın dostu, mahremi ve hattâ âşıkı Esrar Dedesini kaybetti. Şiirlerinin en güzellerinden, en yanıklarından biri ona yazdığı bir mersiye oldu. O refah ve servet, kendisinin de, o devir için müdhiş ve amansız, verem hastalığının pençesine düşmesini önleyemedi. Şeyh Gaalibin ısrarı ile mevlevî tarikatine girmiş olan Yunus Bey, tek tesellisi idi; ağır hasta yattığı sıralarda Yunus resmî bir vazife ile Sayda’ya gitmişdi; son ayrılıkları olmuşdur; Şeyh Gaalibin o münasebetle son terennümlerindendir:
Ey güli bağı vefâ mâlûmun olsun bu senin
Hâri cevr ile sakın terk eylemem pîrâmenin
Ölme var ayrılma yokdur öyle tuttum dâmenin
Gizlesem de âşikâr etsem de cânımsın benim.
Yunus Bey İstanbuldan ayrıldıkdan az sonra Şeyh Gaalib öldü, 1213 recebinin 26. çarşanba günü sabahı (M. 3 Ocak 1799); Yunus Beye bu ölüm haberi verilemedi, Saydaya gittiğinin tezine o da hastalanmış ve az sonra ölmüşdü.
Şeyh Galib ölümünde 42 - 43 yaşlarında idi. Üçüncü Sultan Selimin onun ölüm haberini aldığı zaman ağladığı söylenir. Babası Mustafa Reşid Efendi ise oğlunun teneşir tahtası üstünde yatan nâşine bakarak:
— Gaalib Efendi!.. Gaalib Efendi!., bu siyah sakala beyaz kefen yakışmıyor!.. diye bağırmışdı.
Galata Mevlevîhânesinde Mesnevî şârihi Ankaralı İsmail Efendinin türbesine defnedildi.
Orta boylu, çelimsiz bir vücud yapısına sâhib, güzel bir zat olduğu söylenmişdir. Vaktiyle ona çirkin dil uzatmış olan Sürûrî ölümüne şu tarihi söylemişdir:
Hüzn ile Surûri dedi târihin
“Geçdi Gaalib Dede candan yâ hû”
1213
Bu tarihde bir nedâmet duygusu vardır, “Hüznî”, Şeyh Gaalibe rezilâne saldırdığı zaman, adı meçhul kalmış bir şâir tarafından yüzüne vurulan kendisinin eski mahlasıdır.
Şeyh oldukdan sonra evlenmiş, ölümünde küçük yaşlarda Ahmed ve Mehmed adında iki erkek ve Zübeyde adında bir kız evlad bırakmışdı, o çocuklara ve dul zevcesine İstanbul Gümrüğünden otuzar akçe gündelik bağlanmışdı.
Müseddes Na’ti Şerif
(ilk kıt’ası)
Sultânı rüsül şâhi mümeccedsin efendim
Bîçârelere devleti sermedsin efendim
Dîvânı İlâhîde serâmedsin efendim
Menşûri le amrükle müeyyedsin efendim
Sen Ahmüdü Mahmûdu Muhammedsin efendim.
Hak’dan bize sultan müebbedsin efendim.
Hüsn ü Aşk’dan
Giydikleri âfitâbı temmûz
İçdikleri şûlei cihansûz
Ekdikleri dânei şerâre
Biçdikleri kalbi pâre pâre
Anlar ki kelâma can verirler
Mencûn o kabîledendi derler.
*
Bir Gazelden
Meyhâneyi seyrettim uşşâka mutâf olmuş
Teklîfü tekellüfden sükkânı muâf olmuş
Bir neş’e gelüb meclisbî havfü hilâf olmuş
Gam sohbeti yâd olmaz sîneleri sâf olmuş
Âşıkda keder neyler gam halkı cihânındır
Koyma kadehi elden söz pîri mugaanındır
*
Esrar Dede için mersiye
Âhir nefesde sohbeti oldu muhabbet âh
Bir yâre urdu bağrıma ah derdi firkat âh
Gelmez mihiç kalbi fakîre bu suret âh
Ey kâşki etmeseydim o âşıkla sohbet âh
Eyvâh elden ol güli handânım aldı mevt
Esrârım aldı cümle dilü cânım aldı mevt
*
Muhammes
Çeşmi bakılsa tîgi sitemden yaman imiş
Perçem hatına nisbet ile müslüman imiş
Hûnî nigâhı gamzesi cellâdı can imiş
Bir rahmi yok mürüvetti yok bîaman imiş
Billâh böyle bilmez idim ben ol âfeti
Şarşı
Tuğra çekmiş desti kudret kaşına
Çefa takmış siyah perçem başına
Tâze girmiş onüç ondört yaşına
Gül fidanım henüz bulmuş çağını
Şirin esmer şimdi bulmuş çağını
O güzele cevrü cefâ anılmaz
Geçen günler unutulur sayılmaz
Nevrestedir ettiğine bakılmaz
Gül fidanım henüz bulmuş çağını
Şirin esmer şimdi bulmuş çağını
Sabah olsun akdan kara seçilsin
Gerden üzre siyah zülfü saçılsın
Mevsimidir güller gibi açılsın
Gül fidanım henüz bulmuş çağını
Şirin esmer şimdi bulmuş çağını
Beyitler, Mısrâlar
Kadri dürrü gevheri âlem bilir
Âdemi ammâ yine âdem bilir
*
Zâhid o mehveş bir nûrdur kim
Büttür demezsin îman edersin
*
O zaman ki bezmi canda bölüşüldü kâlei kâm
Bize hissei muhabbet dili pâre pâre düşdü
*
İsterim hüsnün gibi cevrine pâyan olmasun
Tek seni sevmek cihan halkına âsan olmasun
*
Nedir ol şerbeti şehdin humârı benden sor
*
Gamzeni kıldın nihan müjgânı dilcûlerle sen
*
Tîgden çekmem hazer firkat helâk eyler beni
İlâhî bir tesâdifdir, arab asıllı türk harfleri ile “Eseri Aşk” sözü ebced hesâbı ile 1171 rakamını verir ki hicrî takvimde Şeyh Gaalib’in doğum yılıdır.
Dr. Sedit Yüksel, her yaprağında göz nuru emeği görülen güzel eserinde, Şeyh Gaalibin kendi kütübhânesine âid bir “Menâkibül Ârifîn” nüshasının ilk yaprağında şâirin el yazısı ile “Yunus Beye sikke tekbîr olunmuşdur, fî gurrei receb 1206 (M. 24 şubat 1792)” yazılı olduğunu söylüyor. O tarihde Şeyh Gaalib Galata Mevlevîhânesi şeyhidir, hayatının parlak devrinin ilk yılı içindedir ve muhakkak ki Yunus Beyin güzel başına mevlevî sikkesini de kendi eliyle koymuş ve o asîl, afif beyi tekkesinin genc dervişleri arasına almışdır.
Muallim Naci onun için: “Şiirimizin medârı iftihârıdır; Hüsn ü Aşk haşivden ve galatdan sâlim olmamakla beraber eslâfın şiirlerinin en güzellerindendir, pek parlak parçaları vardır, bir şâiri nâdirül vücud idi” diyor.
Ziya Paşa ise onun “Hüsn ü Aşk” ı yazmak için doğduğunu söylüyor:
Gûyâ ki şâiri yegâne
Gelmiş bu kitâb için cihâne
“Hüsn ü Aşk”dan bir beyit, burada onun şânında kaydedilebilir:
Bir şu’lesi var ki şimdi cânın
Fânûsuna sığmaz âsümânın
Bibl.: Şeyh Gaalib, Dîvan; Dr. Sedit Yüksel, Şeyh Gaalib; S. Nüzhet Ergun, Şeyh Gaalib; M. Fuad Köprülü, Şeyh Gaalib; Muallim Naci, Mecmuai Muallim; Muallim Naci, Mehmed Muzaffer Mecmuası; Muallim Naci, Esâmî.
Şeyh Galib ve Yunus Bey
(Üstad Sabiha Bozcalının Kompozisyonu)
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM110321
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Sabiha Bozcalı
Description
Volume 11, pages 5965-5969
Note
Image: volume 11, page 5966
See Also Note
B.: Esrar Dede, cild 10, sayfa 5366; B.: Ali Nutki Dede, cild 2, sayfa 679; Neş’et Efendi, Hoca
Bibliography Note
Bibl.: Şeyh Gaalib, Dîvan; Dr. Sedit Yüksel, Şeyh Gaalib; S. Nüzhet Ergun, Şeyh Gaalib; M. Fuad Köprülü, Şeyh Gaalib; Muallim Naci, Mecmuai Muallim; Muallim Naci, Mehmed Muzaffer Mecmuası; Muallim Naci, Esâmî.
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.