Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
GALATASARAYI LİSESİ
Binâsının temeli, bir okul olarak XV. Yüzyılda İkinci Sultan Bayazıd zamanında atılmış, İstanbulun ve dolayısı ile Türkiyenin en eski bir öğretim müessesesi.
Zamanımızda pek çok kişi tarafından “Galatasaray Lisesi” diye söyleniyor, hattâ resmî evrakda da öyle geçiyor; türkcenin güzel ve doğru konuşulması gereğince, bizim yazdığımız gibi “Galata Sarayı Lisesi” demek lâzımdır; “Galatasaray Lisesi” söylenişi, rum, ermeni ve musevi azınlıkları ağzındaki bozuk şeklidir (Bu maddenin Galatasarayı Sultânîsi kısmına bakınız).
Okulun temeli, İkinci Sultan Bayazıd zamanında bir saray içoğlanları kışla okulu olarak atılmışdı ve adı sâdece “Galata Sarayı” idi, teşkilâtı da, Osmanlı pâdişahlarının dâimi ikaametgâhı olan Sarayı Cedidi Âmiredeki (Topkapusu Sarayı) Enderun Mektebinin aynı idi. Galatasarayındaki gencler arasından seçkin olanlar Topkapusu Sarayındaki içoğlanları, zülüflü ağalar arasına alınırlardı. İstanbulda o bünyede bir saray daha vardı, Sultanahmed Meydanında İbrahimpaşa Sarayıdır. O okullar için “Galatasarayı Enderun Mektebi” veya “Galatasarayı Dış Enderun Mektebi” adını kullanan yazarlar vardır, böyle bir tâbir hattâ Türk Ansiklopedisine geçmişdir. Doğru değildir. “Enderun adı yalnız Topkapusu Sarayındaki okul - koğuşlar için kullanılmışdır; Dış Enderun tâbiri ise büsbütün ya...
⇓ Read more...
Binâsının temeli, bir okul olarak XV. Yüzyılda İkinci Sultan Bayazıd zamanında atılmış, İstanbulun ve dolayısı ile Türkiyenin en eski bir öğretim müessesesi.
Zamanımızda pek çok kişi tarafından “Galatasaray Lisesi” diye söyleniyor, hattâ resmî evrakda da öyle geçiyor; türkcenin güzel ve doğru konuşulması gereğince, bizim yazdığımız gibi “Galata Sarayı Lisesi” demek lâzımdır; “Galatasaray Lisesi” söylenişi, rum, ermeni ve musevi azınlıkları ağzındaki bozuk şeklidir (Bu maddenin Galatasarayı Sultânîsi kısmına bakınız).
Okulun temeli, İkinci Sultan Bayazıd zamanında bir saray içoğlanları kışla okulu olarak atılmışdı ve adı sâdece “Galata Sarayı” idi, teşkilâtı da, Osmanlı pâdişahlarının dâimi ikaametgâhı olan Sarayı Cedidi Âmiredeki (Topkapusu Sarayı) Enderun Mektebinin aynı idi. Galatasarayındaki gencler arasından seçkin olanlar Topkapusu Sarayındaki içoğlanları, zülüflü ağalar arasına alınırlardı. İstanbulda o bünyede bir saray daha vardı, Sultanahmed Meydanında İbrahimpaşa Sarayıdır. O okullar için “Galatasarayı Enderun Mektebi” veya “Galatasarayı Dış Enderun Mektebi” adını kullanan yazarlar vardır, böyle bir tâbir hattâ Türk Ansiklopedisine geçmişdir. Doğru değildir. “Enderun adı yalnız Topkapusu Sarayındaki okul - koğuşlar için kullanılmışdır; Dış Enderun tâbiri ise büsbütün yanlış, hattâ manasızdır (B.: Enderun, cild 9, sayfa 5115; İbrahimpaşa Sarayı).
İkinci Sultan Bayazıd zamanında kurulan Galatasarayı İçoğlanları Kışla - Okulu, hicrî 978 (1570 - 1571) de İkinci Sultan Selim zamanında medreseye çevrilmiş, az sonra Üçüncü Sultan Murad zamanında yine bir içoğlanları kışla - mektebi olarak ihyâ edilmiş, Birinci Sultan Ahmed zamanında yine kapatılarak binâda yine bir medrese açılmış, İkinci Sultan Osman zamanında ikinci defa ihyâ ediimişdir. 1675 de Dördüncü Sultan Mehmed zamanında üçüncü defa kapatılmış, Galatasarayında üçüncü medrese açılmış, 1715 de medrese kapatılmış Sultan Bayazıdın kurduğu kışla - mekteb ihyâ edilmişdir. Bu saray okulu 1834 de tekrar kapatılmış, binâya Tıbbiye Mektebi yerleştirilmişdir. 1868 de de, başka yere nakledilen Tıbbiyenin yerine o binâda bir sultânî mektebi açılmışdır. Cumhuriyet devrinde sultânî mekteblerinin adı “Lise” ye çevrilirken Galatasarayı Sultânîsi de “Galatasarayı Lisesi” olmuşdur.
Kuruldukdan sonra üç defa kapatılmış ve sonra ihyâ edilmiş Galata Sarayı İçoğlanları kışla - mektebleri, üç defa açılmış kapatılmış Galata Sarayı Medreseleri ve nihayet Galata Sarayı Tıbbiyesi, asıl temeli Mekteb Sultânî ile atılmış bugünkü Galatasarayı Lisesi için şirin, güzel tarihî hâtıralardır (B.: Galata Sarayı İçoğlanları Kışla - Mektebi; Galata Sarayı Tıbbiyesi).
Galatasarayı Sultânîsi ve onun isim değişerek bir devamı olan Galatasarayı Lisesinin öz tarihi ise, çok parlak, şanlı, şereflidir. Yurdumuza her alanda pek kıymetli simalar yetişdirmiş bir ilim ve irfan müessesesidir. 1868 den zamanımıza kadar batı dünyasına açılan en büyük fikir ve sanat kapusu, millî kültürümüzü besleyen en büyük kaynak olmuşdur.
I. Galatasarayı Mektebi Sultânîsi.
Şu satırları Türk Ansiklopedisinden alıyoruz: “Türkiye’de ilk olarak batı metodları ile öğretim yapmaya başlamış olan orta dereceli öğretim kurumu. Bu okulun temelleri İkinci Bayazıd tarafından bir dış enderun mektebi olarak atılmış ve kurum 1868 de Galata Sarayı Mektebi Sultânîsi hâlini almışdır.
“Paris Andlaşmasının imzalandığı 1856 yılında, fransız programlarına göre öğretim yaparak devlete hariciye memuru, öğretmen, tercüman ve yabancı dil bilir subaylar yetiştirmek amacı ile Parisde bir Mektebi Osmânî kurulmuşdu. 1867 de Parise giden Sultan Abdülaziz 40 kadar öğrencisi bulunan bu okuldan başka Collège de France’ı da gezip görmüş ve o fransız okulunun metodları ile çalışacak bir öğretim yapmasını daha uygun görmüş ve sadırâzam Âli Paşanın bu yolda hazırlayıp takdim ettiği sadâret tezkiresine dayanan iradesiyle ve sadırâzamdan başka hariciye nâzırı Fuad Paşa ile maarif nâzırı Safvet Paşanın hazırladıkları projeye göre yeni okulun kurulmasına ferman etmiş, Fransanın maddî yardımları ile 1 eylül 1868 de okul, Mektebi Sultânî adı ile açılmışdır.
“Kurulduğu tarihden itibaren fransız liselerine denkliği kabul edilmiş olan Mektebi Sultânî’de, paralel olarak, biri tamamiyle millî, diğeri de genel nitelikde iki öğretim yolu tâkib edilmişdir.
“Türkçe bölümünde okutulan dersler: Türkce, Arabca, Farsca, Edebiyat, Belâgat, Tercüme, Kitâbet, Din, Hüsnühat (arab asıllı türk harfleri ile güzel yazı yazma sanatı), Osmanlı ve İslâm Tarihi; fransızca okutulan dersler de: Fransız Dil ve Edebiyatı, Felsefe, Genel Tarih, Genel Coğrafiya, Fizik, Kimya, Riyâziye, Ticâret bilgisi, Kaligrafi (Lâtin alfabesi ile güzel yazı), Resmi Hattî (Geometrik Resim) ve Resmi Tasvirî (Resim) dallarını kapsamışdı. Bu sistem genel çizgileriyle bugüne kadar devam etmiş ve bu okulun (zamanımızda Galatasaray Lisesinin) özelliğini meydana getirmişdir.
“Okula (Mektebi Sultânîye) ilk gelen öğrenciler Bulgarlar olmuşdur, sonra öteki azınlık unsurlar kaydolundu. İlk türk öğrenci olan Abdürrahman Şeref Efendi, kayıdlar başladıkdan 10 gün sonra 224 numara ile kaydını yapdırmışdı (Sonra Mektebi Sultânînin müdürlüğünde de bulundu; B.: Abdürrahman Şeref Bey, cild 1, sayfa 163). Birkaç gün sonra öğrenci sayısı 147 türk - müslüman, 48 gregoryen ermeni, 36 rum, 34 yahudi, 34 bulgar, 23 lâtin katolik, 19 ermeni katolik olmak üzere (ve mezheb ve milliyeti tesbit edilemeyenlerle) 503 kişiyi bulmuşdur.
“Gayri müslimlerin okula bu hücumları (Mektebi Sultânîye rağbetleri) 1856 Paris Antlaşmasının bâzı hükümlerini göz önünde tutan türkiyedeki azınlık unsurları Mektebi Sultânîyi daha çok kendileri için kurulmuş saymış olmaları ile yorumlanabilir.
“Mektebi Sultânî ilk mezunlarını 1871 de vermişdir. Aynı yılda Fransa Hükûmeti Mektebi Sultânî diplomasının fransız liseleri diplomalarına denk olduğunu kabul etnıişdir.
“Mektebi Sultânî binâsı 1907 yılının mart ayında yanmış, öğrenciler o ders yılını Beylerbeyi Sarayı yakınlarındaki Paşa Dâiresi ile Mızıka Dâiresinde geçirmişlerdir. Okul (sür’atle) onarılmış ve 1908 de açılmışdır. Cumhuriyet devrinde de Galatasarayı Lisesi adını almışdır” (Türk Ansiklopedisi. Makaale imzasızdır).
1918 de Galatasarayı Sultânîsinin kuruluşunun ellinci yılı münâsebeti ile “Mektebi Sultânî” adı ile bir kitab yayınlanmışdır, çok büyük boşlukları olan bir tarihçedir. Esere mekteb müdürleri ile müdür yardımcılarının da kısa hal tercemeleri konmuşdur. Desalv için: “İlk müdür, fransız erbâbı maarifinden, mektebi tanzim eden odur. Fotoğrafı bulunamadı. Mektebe sevgisi çok ve hizmeti büyükdür. Yaşlı, vekarlı, ciddi, talebeye muamelesi pederâne idi. Konturat müddeti bitince Fransaya döndü” deniliyor. Fotyadi Bey için de şunlar yazılıdır: “Giridde mutasarrıflıkda ve bazı memuriyetlerde bulunmuş, Mektebi Sultânî müdürlüğünden ayrıldıkdan sonra Sisam Adası beyliğine tayin edilmişdir. Nâzik ve talebeyi korur bir zat idi”.
Mektebi Sultânînin diğer müdürleri için bu ansiklopedide kendi isimlerine bakınız (B.: Abdürrahman Şeref Bey, cild 1, sayfa 163; Ali Süâvi, cild 2, sayfa 711; Emrullah Efendi, cild 9, sayfa 5110; Fikret, Tevfik, cild 11, sayfa 5777; Halil Efendi; İsmail Bey; Karaca Paşa; Mustafa Azmi Bey; Nızâmi Paşa, Ali; Sâlih Ârif Bey; Sâlih Zeki Bey; Sava Paşa; Vahan Efendi).
“Mektebi Sultânî” adı ile açılışından adının “Galatasarayı Lisesi” ne çevrildiği 1924 yılına kadar Galata Sarayı Sultânîsi müdürlüğünde bulunan zatlar şunlardır:
1. Fransız asıllı ve Fransa uyruklu
Mosyı Desalve
1868-1871
2. Ermeni asıllı ve Türkiye uyruklu
Vahan Efendi
1872
3. Rum asıllı ve Türkiye uyruklu
Fotyadi Bey
1873-1874
4. Rum asıllı ve Türkiye uyruklu
Sava Paşa
1874-1876
5. Ali Süavi Efendi
1876-1877
6. Ali Nizâmi Paşa
1877-1878
7. Halil Efendi
1878-1879
8. Rum asıllı ve Türkiye uyruklu
Karaca Paşa
1879-1880
9. İsmail Bey
1880-1894
10. Abdürrahman Şeref Bey
1894-1908
11. Emrullah Efendi
1908
12. Mustafa Azmi Bey
1908
13. Tevfik Fikret Bey
1908-1909
14. Salih Zeki Bey
1909-1912
15. Salih Ârif Bey
1912-1923
16. Aynizâde Hasan Tahsin Bey
1923 (Vekil)
17. Faik Bey
1923
Üniforma — Kuruluşundan İkinci Meşrutiyetin ilânına kadar Galatasarayı Mektebi Sultânîsi talebesi üniforma giymiş ve mektebin dışında mutlakaa üniforma ile dolaşmışdır ve bunu kendileri için bir şeref bilmişlerdir, “Mektebi Olmak” şerefi, “Mektebi Sultânî Talebesi Olmak” şerefi. Üniforma diploma alındığı gün çıkarılır ve evde, güve yememesi için naftalinlenir, bir sandıkda kıymetli hâtıra olarak saklanırdı.
Mektebi Sultânî üniformasında dik yakalı ve eteği diz kapağına kadar inen ceketin önü, yaka altından bele kadar 6 aded sarı mâdenî düğme ile kapatılırdı, düğmelerin üzerinde de kabartma olarak birer ay yıldız vardı. Dik yakada da sarı ipekle işlenmiş mektebin adı yazılı idi, sol yakada “Mekteb” (Mektebi), sağ yakada da “Sultânî” yazılıydı. Pantalon, küçüklerde bile uzun paçalı idi.
Üniformanın kumaş rengi lâciverd idi. Kışın ve yağış havalarda omuzlara bir pelerin atılırdı.
Mektebi Sultânînin ilk mezunları — 1871 - 1875 yılları arasında Mektebi Sultânîden 53 genc diploma almış olup 48’i gayri müslim ve gayri türk, ancak 5 genc türkdür. Okul ilk türk mezununu 14 kişi arasında tek olarak 1873 yılında vermişdir ki o da Abdürrahman Şeref Beydir; 1872 mezunlarından bulgar asıllı İstanbulof memleketinde başbakanlığa kadar yükselmiş, aynı yıl mezunlarından yine bulgar asıllı Savof Balkan Harbinde Bulgar ordusu kumandanı olmuşdur, bu general hakkında söz, o harbin, harb sahneleri dışındaki kanlı vekaayinâmesindedir.
Bibl.: Mektebi Sultânî, Ellinci Yıl, 1918.
Galatasarayı Sultânîsi Marşı — Tahmin ediyoruz ki Tevfik Fikretin müdürlüğü zamanında güftesi kendisi tarafından yazılmış ve devrin ünlü müzik bilgini Zâti Bey tarafından da bestelenmişdir, “Galata Sarayı” adı eklenmeden sâdece “Mektebi Sultânî Marşı” diye anılırdı, (B.: Zâti Arca).
İki kıt’alık güftesi şudur:
Aç sînei feyyâzını ey mehdi ekâbir
Sensin eden insanların insanlığa kaadir
Sînende doğar en büyük âmâlü mefâhir
Sâyende eder ilmü fen ibrâzı mesâsir
Meshur olur ilhâmı sihri nûruna şâir
Ey mâderi irfânı beşer, ey dâyei sâhir
Nîmet senin, evlâd da senin, şan da senindir
***
Açmakda bize Mektebi Sultânîi âlî
Bir meşâlei feyz ile şehrâhı maalî
Envârı maarif müteâli, mütevali
Çıkdıkça düşer, parçalanır devri leyâlî
Ettin vatanın kalbini ümmîd ile mâlî
Ey mâderi irfânı beşer, dâyei sâhir
Nîmet senin, evlâd da senin, şan da senindir
Türk Şiirinde Galatasarayı Mektebi Sultânîsi — Mektebi Sultânîde okumuş ve orada müdürlük yapmış Tevfik Fikret (B.: Fikret, Tevfik, cild 11, sayfa 5777)’in o okul şânında “Sultânîye” başlıklı bir şiir vardır; talebelik yıllarını hatırlayarak yazmışdır:
Sultânîye
Feçrin bütün semâsını birden kucaklayan
Bir pencerende, sahnei hâverle, rûberû,
Yıllarca bundan evvele râci’, bugün yavan
Bir sergüzeşt, o günler için mâcerâ dolu
Bir ömre nasbı fikr ile daldım... Bugünkü ben
Kim der o yirmibeş sene evvelki gölgeyim:
Bir çeyrek asra öyle uzakdan bakub gülen
Sîmâya şimdi ben bile bîgâneyim... o kim?
Kimdir hakikaten şu bezay bir gelin kadar
Hassas ve şûh akasyaların gölgesinde kâh
Bağıran,g ülen, koşan, tepinen, bâzı pür vekaar
Bir tavrı iktinâh ile, bir yanda bir siyah
Cildin zelâli lâl suturunda gayb olan
Cevval ve muhteriz çocuk?... Ey me’meni şebâb,
Ey me$meni şebâbü zekâ, ben de bir zaman
Ettim geniş kanatların altında ihticâb.
Sen sakladın bu rûhu muhîtin ziyâşiken,
Muhnik soluklarından; evet, sen kucakladın,
Tuttun, önüm bütün uçurum, hep sukuut iken.
Cehlin, taassubun dudağından kaçan adın,
Gel dinle! Ruhumuzda ne hurrem terâneler
Canlandırır, ne hâtıralar titretir, ne saf
Efsâneler, ne mudhikeler güldürür, neler
İkaaz eder; neler yaşatır?... Fikr için matâf,
Ümmîd için melâz olan âguuşi müşfikin.
Ey pîri muhteşem! Medeniyyet perîsine
Bir kehfi bîriyâ; ona en mahrem, en yakın
Sensin; biraz düşünme ve kurtulma hissine
Sâhib vatan çocukları, hep sende beslenen,
Senden hayat alanlar; en ateşli hak sesi
Senden kopar koparsa bu boşlukda bağdeten.
Sensin cihânı fikretin en canlı mâkesi...
Garb iştiyâkı fikre açık bir ufuk, ve sen
Şarkın bu ufka ilk açılan bir derîcesi!
Tevfik Fikret Mektebi Sultânîye bir de marş güftesi yazmış ve o marş devrin ünlü musikişinaslarından Zâti Bey tarafından bestelenmişdi (B.: Mektebi Sultânî Marşı, bu madde içinde).
Galata Sarayı Sultânîsinde yıllarca farsca muallimliği yapmış Feyzi Efendi de (B.: Feyzi Efendi, Muallim Ahmed, cild 10, sayfa 5733) 1907 deki yangın üzerine (B.: Galata Sarayı Mektebi Sultânîsi Yangını; bu madde içinde) 35 beyitlik uzun bir manzûme yazmışdır, aşağıdaki beyitleri oradan alıyoruz:
Dediler yandı bu şeb Medresei Sultânî
Bu kazânın olmaz bence dedim imkânı
Şüphesiz kavrayamaz meşâledârı hadesan
Böyle bir mektebi senginü rasin erkânı
Dedim ammâ yine dilhun olarak koşdurdu
Beni ol cânibe bir sâikai vicdânî
. . . . . . . . . . . . . . .
Muhbirin verdiğ iol kaare haber ayniyle
Çıkarak dikdim o sûye nazarı im’ânı
Ey hüdâ kimseye gösterme ne gördüm ne gördüm
Olmuş ol medrese bir gamgedei virânî
. . . . . . . . . . . . . . .
Yandı ol dâri füyûzat ki binlerce nüfus
Mânevî nîmetinin olmuş idi mihmânı
. . . . . . . . . . . . . . .
Lânei bûm u furâb olud o kasri üdebâ
Ki değerdi feleğe tâkı bülend eyvânı
Âh ey mektebi zibendei şirin evzâ’
Ey kemâl ehlîne bir encümeni rûhânî
. . . . . . . . . . . . . . .
Sanki çil yavrusu etrâfa dağılmışdır hep
Anarım eşki teessürle o şâkirdânı
Lânesin yakmış iken sâika perdâzı kader
Kim görür nağme sürâ tâiri hoş elhânı
Yangının hemen tezine Mektebin eski hâlinde aynen ihyâsı fermanını öğrenen Feyzi Efendi manzûmesini İkinci Sultan Abdülhamide bir kasîde havası ile bitiriyor:
Öyle bir tarzı dilârâda edilsin inşâ
Ki ola dâirei sâbıkaya rüchânı
Hakkı şükrânı ne cür’etle edâ eyliyelim
Âciziz yok keremü şefkatinin pâyânı
. . . . . . . . . . . . . . .
Zâti ferhunde sıfâtında firâvan seneler
Olsun ârâste bu tahtgehi Osmânî
Galatasarayı Sultânîsi Yangını — Büyük ilim ve irfan ocağı mektebi hemen tamamen yok eden bir ateş âfeti hakkında aşağıdaki notları Sabah Gazetesinden alıyoruz:
“11 mart 1907 (Hicrî 26 muharrem 1325, rûmî 24 şubat 1322) pazartesi” Evvelki gece içinden çıkan bir yangında Mektebi Sultânî kâmilen yandı. Mektebi Sultânî Beyoğlunda dört yol ağzında gaayet büyük bir bağçe ortasında azametli bir müessesedir. Bağçenin caddeye nâzır kısmı demir parmaklıklı olub ortada da azametli bir kapu, sağda da talebenin girib çıkdığı kapu vardır. Binâ sağda, solda ve ortada üç dılî’lı bir yapıdır, üç katlıdır. Yangın üçüncü katda fransız müdür muavini Feuillet Föyye’nin dâiresinden çıkdı. Bu adam bu dâirede zevcesi, bir oğlu ve Çatalcalı bir rum hizmetci kızı ile oturuyordu, dâiresi binânın orta dıl’ında cadde tarafında idi. Ayni katda ona mukabil, deniz tarafındaki dâirede de mekteb müdürü Abdürrahman Şeref Bey ailesi ile beraber ikaamet ediyordu.
“750 yatılı talebesi olub bunun 200 ü bekâr talebe, yani hafta tatilini de mektebde geçirenler idi. Mekteb kütübhânesi ve müzesi, ve mekteb müdürü Abdurrahman Şeref Efendinin hususî kütübhânesi son derecede zengin, enâfisi âsâr ile dolu idi.
“Yangın gece saat sekiz raddelerinde çıkdı. Çatalcalı rum kızı biraz rahatsız olduğu için yardıma kız kardeşini getirtmişdi. O gece yemekler yenmiş, çaylar içilmiş, F... karşı ve oğlu ile yatak odasına çekilmişdi. Hizmetci kızlar mutbak yanındaki odada yatıyorlardı, aradaki kapu acıkmış, uyku arasında, yani saat 8 de, (gazetede açıklanmamakla beraber bu saatin alaturka olması lâzım gelir, bizim kullana geldiğimiz saat ayarına göre gece yarısından sonra l 2 arası) boğucu dumanla uyanmışlar ve mutbak tavanını ateş içinde görünce feryada başlamışlar ve F... leri uyandırmışlar. Föyye mektebin itfaiye vasıtasından istifâdeye koşmuş ve mubassırları ve hademeleri uyandırmış, müdüre haber vermişler. Binanın tavanları çok yüksek olduğu için ateş söndürülememiş ve alevler yekpâre olan koca çatıyı süratle başdan başa sarmış, çatı araları da alevi boru gibi çeker olduğundan tehlike büyümüş, müdür binânın artık kurtarılamayacağını derhal anlayarak yatakhânelerinde uykuda bulunan talebeyi telâş ve heyecana düşürmeden kaldırmış ve bağçeye çıkarmış. Pek az sonra da ateş üst katlardan orta katlara geçmiş. Talebeden sonra ailesi efradını düşünen Abdurrahman Şeref Bey, ayağında bir pantalon ve sırtında bir palto ile çıkmış, zâtî eşyasından ve muazzam kütübhânesinden bir habbe kurtaramamış. Mekteb başkâtibi Nâfi Efendi ise, pantalonunu giymeğe bile vakit bulamayarak iç donu üstüne attığı paltosu ile çıkmış.
“Duvarlarından maada her tarafı ahşab olan muazzam binâ üç saat içinde tamamen yanmışdır, yalnız bağçede, ayrı çatı altındaki mutbaklar ile hademe koğuşları kurtulmuşdur.
“Beyoğlu mutasarrıfı Hamdi Bey, umum itfaiye kumandanı Zihni Paşa, bahriye itfaiye alayı kumandanı Mehmed Paşa, Beyoğlu polis meclisi reisi Mehmed Bey yangına gelmişler ise de ateşe ciddî bir müdahalede bulunmak imkânı elde edilememişdir.
“Yangın cumartesi gününü pazara bağlayan gece çıkmışdı, o gece Mektebi Sultânînin tatil gecesidir. Mâlumdur ki Mektebi Sultânîde tatil cuma günü olmayub pazardır, evci talebe cumartesi akşamları çıkar, evlerine gider, mektebde yalnız 200 nefer bekâr talebe vardı, soğukdan muhafazaları için Hamdi Bey tarafından Beyoğlu mutasarrıflık dâiresine götürüldü, kendisininki de dahil bütün makam odaları talebenin istirahatine tahsis edildi. Pazar günü de yangından kurtulmuş olan hademe koğuşları temizlenerek bu 200 talebe oraya yerleşdirildi. Mutbaklar da kurtulmuş olduğundan iaşe sıkıntısı çekilmedi. Yeni bir tebliğe kadar mektebde tedrisât tâtil edildi. Kendi binâsı yeniden yapılıncaya kadar, o ders yılı için münasib bir binânın aranmasına başlandı.
“Mektebi Sultânî yangını İstanbulda çok derin bir teessür uyandırdı, can kaybı olmamış ise de hiç bir şey kurtarılamamışdı. Yalnız bir hademe mekteb camiinden mushafı şeriflerle iki parça kilim çıkarabilmişdi.
“Binanın tam orta cebhesinde bulunan büyük saat yangın devamınca işlemiş, fakat kendi bulunduğu yerde yanınca alafranga 2,45 de durmuşdu.
“Bütün talebe mevcudu 2000 olan Mektebi Sultânînin dahili taksimatı şöyle idi: alt katda orta kapudan girince iki tarafında iki yemekhâne, sağda ser mubassır ve ikinci mubassır odaları ile kahvehâne, ders nâzırı Cemil Beyin odası, solda ibtidâi I. ve II. sınıflarla bir kütübhâne, mezkûr kapudan ileri doğru gidilib bağçeye çıkılınca cami, camiin sağında sınıflar, bir müdürlük odası, camiin solunda yine sınıflar, kiler, bir mutbak, şadırvan. İkinci katda, Müdürlük makam odası, muhasebe kalemi, vezne odaları, 19 mütalaahâne, mubassır ve muallim odaları, hüsnü hat ve resim dershâneleri, müze, büyük kütübhâne. Üçüncü katda talebe yatakhâneleri, Müdür ve müdür muavini dâireleri, bekçi odası, talebe eşyası deposu, mubassır yatakhânesi, hastahâne. Yatakhâneler 10 koğuş olub ikisi yüzer, diğerleri 50 - 70 yataklı idi. Altı sınıflı olan Mektebi Sultânînin birinci sınıfı 3, ikinci sınıfı 2, üçüncü sınıfı 2, dördüncü sınıfı 1, beşinci sınıfı 2 ve altıncı sınıfı da 1 şube idi. İdâdî kısmı üç sınıf olub her sınıf ikişer şube idi. Üç danede ihzârî sınıf vardı, böylece 20 dershânesi bulunuyordu. Fen dersleri laboratuvarları Türkiyenin hiç bir mektebinde eşi olmayan zenginlikde idi.
“12 mart 1907 salı — Yanan mektebin arsasına yeni binânın süratle yapılması için derhal hazırlığa başlanması İkinci Sultan Abdülhamid tarafından maarif nâzırı Hâşim Paşaya emredildi. Tophânei âmire ebniye komisyonu reisi İhsan Paşanın yanında iki mühendis yangın yerine gelerek ilk keşfi yapdılar. Mimar Vedad Beyle mimar M. Valori’de yangın yerine gelerek duvarları muayene ettiler, son derecede sağlam olub yeniden büyük bir binânın inşasına müsâid olduğuna dâir rapor verdiler, raporda yeni binânın altı ay içinde tamamlanabileceği de yazılı idi.
“Hademe koğuşları 200 bekâr talebeyi bir gece pek sıkıntılı barındırdı, bu koğuşlarda 40 talebe bırakılarak 80 talebe Pangaltıda Surp Agop Apartımanında kiralanan iki dâireye nakledildi, 80 bekâr talebe de arkadaşları tarafından evlerine misâfir olarak götürüldüler. Adı geçen apartımanda bir dâirede mekteb idaresi için kiralandı. Mekteb müdürünün söylediğine göre, kendi zengin kütübhânesi ve kıymetli tarihî vesikaları hariç, yalnız mekteb kütübhânesinde büyük kısmı çok kıymetli olan 40,000 cild kitab yanmışdır. Mekteb kasasında bulunan 150 altın külçe halinde çıkarılmışdır.
“Müdür muavini Föyge’nin Çatalcalı rum hizmetcisi alınan ifâdesinde yangının mutbakdaki gaz ocağının parlaması ile çıkdığını söylemişdir. (Yemekler yenilip, çaylar içilip yatıldıkdan bir bir buçuk saat sonra nıutbakdaki gaz ocağının parlaması büyük bir soru işaretinin çizilmesine değer).
“13 mart 1907 çarşanba — Karşı tarafda çıkan fransızca İstanbul gazetesi yangın kendi dâiresinden çıkmış olan F... den adetâ bir kahraman gibi bahsetmektedir, mekteb müdürü o gece mektebde bulunmuyor imiş de talebeyi uyandırıp bağçeye çıkaran ve can kaybine mani olan bu Föyye imiş. Bu yazılar kasıdlı ve tamamen hakikatin hilâfıdır. Abdurrahman Şeref Bey o gece mektebde oldukdan başka, herkesden evvel talebe yatakhânelerine koşan da kendileri olmuş, bu yolda hakikaten çalışanlardan biri de nöbetci ser mubassır Muskos Efendi olmuşdur. İstanbul gazetesinin neşriyâtı kasıdlıdır; bizim yapdığımız tahkikatda ise ateşin evvelâ mubassır Mustafa Nuri Efendi tarafından görüldüğü, F... dâiresine girildiği zaman da mutbakda büyük bir bezin yanmakda olub ateşin tavana da sirâyet ettiğinin müşahede edilmiş olduğudur. F... karısını çocuğunu almış, talebe koğuşlarının ve hastahânenin önünden geçerek mekteb kapusundan sokağa çıkmış, gitmiştir, yolda görenler kendisinin zevcesi ile fransızca konuşduklarını işitmişlerdir, Föyye beslediği kuşlarının hazin ölümünden sızlanıyormuş, halbuki mekteb müdürü o dakikalarda, ayaklarında terlik, yatakhânelerdeki talebelerini kaldırmaya koşuyordu. Şurası da şayanı dikkattir ki bu müdür muavini Föyye’nin dâiresinden bununla üçüncü defadır ki ateş çıkmışdır, iki seferinde talebe tarafından söndürülmüşdür. Mutbağında gaz ocağı bulundurması da kendisine bir kaç defa yapılan ihtarlara rağmendir.
“14 mart 1907 perşembe — İstanbul Gazetesi dün hatasını itiraf etti, fakat dün de fransızca La Turqıue gazetesi ayni nekaratı tutturdu, mekteb müdürü yokmuş, talebeyi F... kurtarmış. Sabah ise yangın mesuliyetini Föyye üzerine yüklemek istiyormuş. Biz olanını doğrusunu yazdık, şahsiyat ile uğraşmıyoruz.” (Sabah Gazetesi).
Mektebi Sultânî’nin Birinci Cihan Harbinde Hastahâne Oluşu — Galatasaraylı Suad Aray okul hâtıraları arasında anlatıyor: “1915 yılının bir sonbahar gecesi, derin uykumuzun arasında ve sabaha yakın bir saatte birdenbire uyandırıldık, hemen kalkmamız ve eşyamızı alarak aşağıya inmemiz söylendi. Mektebe cepheden yaralılar geldiğini, mektebin hastahâne olacağını öğrendik. Derhal giyindik ve çoğumuz sâdece elbiselerimizi aldık, geri kalan şeylerimizi isteğimizle hastahâneye bıraktık (terlik, gecelik, havlu, iç çamaşırı gibi); aşağıya indik. Gecenin karanlığı içinde, o zamanın hasta nakliye vasıtaları olan iki beygirli ve demir tekerlekli arabaların binâya durmadan yaralı naklettiklerini gördük. O geceyi bilen Galatasaraylılar bunu asla unutmamışlardır, arabaların tekerlek sesleri hâlâ kulaklarımdadır. Ertesi günü öğrendik, Gülnihâl hastahâne gemisi akşamüstü yaralı dolu olarak Çanakkaleden gelmiş, Kabataş’a yanaşmış, askerî ve sivil hastahâneler dolunca, büyük mekteb binâlarının, o arada bizim mektebin de hastahâne olmasına karar verilmiş. Yatakhânelerimiz hastahâne için kâfi geldi, birkaç gün nehâri olarak devam ettik. Konferans salonu yatakhâne oldu, mektep leyli olarak da açıldı, yalnız yemek yoktu, talebeler yemeğini dışardan getiriyordu...”
Keşşaflar — Türkiye’de ilk izcilik teşkilâtı 1912 de Galatasarayı Mektebi Sultânîsinde “Keşşaflar” adı altında kurulmuştur. Bu teşkilâtı kuran o tarihde mektebin jimnastik öğretmeni Ahmed Robenson Beydir; İstanbul’da yerleşmiş bir ingiliz ailesinin oğlu olup babası ölmüş, annesi Ahmed Paşa adında bir türkle evlenmiş, kadında yetim oğluna üvey babasının ismi olan Ahmed adını vermişdi. Galatasarayı Keşşaflarını halk, ilk defa İhtifalci Mehmed Ziya Beyin tertip ettiği ihtifallerde görmüştü. İstanbul civarında yürüyüşler yapılmış, kamplar kurulmuş, yakınca yerlere seyahatler yapılmıştır.
Keşşaf kıyafeti zamanımızın izci kıyafetine çok yakındır; bir blûz - ceket, kısa kaput, kısa pantalon, uzun konçlu çorap, fotin; farklı olarak başlarında bir bez kabalak vardı ki Birinci Cihan Harbinde o kabalak “Enverî” adı ile anılmıştır. Blûzlarının yakasına bir fular kravat bağlamışlardır, ellerine de birer sopa alırlardı (B.: İzci, İzciler; Robenson, Ahmed; Parfitt, Harold; Mehmed Ziya Bey, İhtifalci).
Bibl.: Suad Aray, Bir Galatasaraylının Hâtıraları; Galatasaray İzcileri.
Galatasarayı Anblemi — Öncelikle Mektebi Sultânî ve Lise için, sonra da Galatasarayı Spor Kulübü için “Galata Sarayı” isminin ilk harfleri olan ve arab asıllı türk alfabesine göre “Gayın” (G) ve (“Sin” (S), lâtin alfabesi ile de yine G ve S harfleri ile güzel anblem, Sultânî devrinin son nesil öğrencilerinden Âyet Emin tarafından çizilmiş ve ilk defa okulda öğrenciler tarafından çıkarılan “Karakedi” isimli bir mecmuada ortaya konmuştur. Harf inkılâbından sonra da arab harfleri ile çizilmiş şekil, hemen hiç değişmeden lâtin harflerine tatbik edilmiştir.
Sanatkâr gencin hayatı hakkında bilgi edinilemedi. Hayat Mecmuasında bir resmi yayınlanmıştır ve: “Adı Galatasarayı tarihine yazılmıştır” denilmekle yetinilmiştir.
Mektebi Sultânî Talebei Kadimesi Cemiyeti — Bir okuldan mezun olanlar tarafından kurulan cemiyetlerin ilkidir, zamanımızda bu tür cemiyetler pek çoktur. Galatasarayını bitirenler tarafından kurulan bu cemiyetin adı “Talebei Kadime” (Eski Öğrenciler) diye tesbit edilmişdir ki, cemiyete üye olabilmek için diploma şartını ortadan kaldırmış, Mektebi Sultânîde bir müddet talebelik etmiş bulunmayı kâfi görmüştür. Çünkü o zamanlar, Mektebi Sultânîden yalnız Türkçeden veya yalnız Fransızcadan ehliyetnâme alarak ayrılanlar da pek çoktu.
Cemiyet 14 Temmuz 1326 (1910) da kurulmuş, idare meclisi reisliğine de Mektebi Sultânîden ilk diploma alan Türk olan Abdurrahman Şeref Bey seçilmiştir.
II. Galatasarayı Lisesi.
Galatasarayı Lisesine giriş, ilkokul mezunlarına açılan test imtihanları ile olur. İki imtihandır. Birincisi Nisan ayında Millî Eğitim Müdürlüklerinin nezaretinde Türkiye’nin her tarafında, bütün vilâyet merkezlerinde yapılır. Bu imtihanda başarı gösteren öğrenciler Temmuz ayında İstanbul’da Galatasarayı Lisesinde yapılan ikinci imtihana girme hakkını kazanırlar.
Lisede yapılan ikinci imtihanın test soruları da Millî Eğitim Bakanlığı Test ve Araştırma Bürosu tarafından hazırlanır. İkinci imtihanda da başarı gösteren öğrenciler lisenin yetiştirici sınıfına öğrenci kaydedilirler.
1970 - 1971 ders yılı için açılan ilk test imtihanına Türkiye’nin her tarafından 11.000 ilkokul mezunu öğrenci katılmıştı, 486 çocuk başarı göstermiş, ikinci imtihanda da onların içinden 150 çocuk başarı gösterip yetiştirici sınıfa kaydedilmişti.
Galatasarayı Lisesinde devlet hesabına okutulan parasız yatılı öğrenciler de vardır. Millî Eğitim Bakanlığınca her yıl liseler için açılan parasız yatılı öğrenci imtihanlarında başarı gösteren çocuklardan Galatasarayına gönderilenlerdir ki onlar da önce yetiştirici sınıfa kaydedilirler.
Lisede öğrenci olup da bir önceki sınıfını çok iyi derece ile geçenler de, ailesinin malî yetersizliğini vesikalarla tesbit ederek parasız yatılı imtihanına girebilirler ve başarı gösterdikleri takdirde tahsillerine parasız yatılı olarak devam ederler. 1971 - 1972 ders yılında Galatasarayı Lisesinde devlet tarafından parasız yatılı olarak okutulan 123 öğrenci bulunuyordu.
Galatasarayı Lisesinde yetiştirme (Hazırlık) sınıfı 1 yıl, ortaokul kısmı 3 yıl ve lise kısmı 4 yıl olmak üzere 8 yıl öğrenim yapılır.
Galatasarayı Lisesinde Türk dili edebiyatı, tarih, coğrafya, sosyoloji, sosyal bilgiler, resim, müzik, beden eğitimi, din bilgisi, millî güvenlik dersleri Türkçe ve Türk öğretmenler tarafından verilir. Felsefe, fransız edebiyatı, tüm kolları ile matematik, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, astronomi, fen bilgisi, ticaret bilgisi dersleri Fransızca olarak Fransız öğretmenler ve kısmen Türk öğretmenler tarafından verilir.
Galatasarayı Lisesinde 1971 - 1972 ders yılında 31 Fransız uyruklu ve 28 Türk uyruklu öğretmen bulunuyordu.
Galatasarayı Lisesi 1965 - 1966 ders yılında karma okul olmuştur ve o yıl okula 10 kız öğrenci alınmışdır. 1972 de bu kızlardan ancak ikisi 11. sınıfa kadar gelebilmişlerdir, bu iki kızın isimleri Aysen Aksan ve Nilgün Aründür.
1971 - 1972 ders yılında hazırlık ve orta kısım sınıfları da dahil okulda 146 kız ve 1135 erkek olmak üzere 1281 öğrenci bulunuyordu ve okulun sınıflarına göre şöyle dağılmışlardı:
Hazırlık sınıfları (6 şube): 117 erkek, 35 kız
Orta I (5 şube): 143 erkek, 39 kız
Orta II (5 şube): 152 erkek, 26 kız
Orta III (5 şube): 147 erkek, 17 kız
Lise I (5 şube): 216 erkek, 20 kız
Lise II (4 şube): 148 erkek, 6 kız
Lise III Fen (2 şube): 97 erkek, 1 kız
Lise III Edebiyat: 31 erkek, 2 kız
Lise IV Fen (2 şube): 66 erkek
Lise IV Edebiyat: 18 erkek
1970 - 1971 ders yılı sonunda fen kolundan 33 ve edebiyat kolundan 50 öğrenci diploma almışdır.
Galatasarayı Lisesinde gündüzlü öğrenci, bütün Türkiye devlet liselerinde olduğu gibi parasız olarak okur. Yatılı öğrencinin yıllık ücreti 3300 lira olup üç taksitte alınır; ilk taksit kayıt yenilenirken, ikinci taksit Aralık ayı başında, son taksit de Mart ayı başında ödenir.
Büyük okul 1 müdür ve biri başyardımcı olmak üzere 9 müdür yardımcısı tarafından idare edilir. Fransız asıllı belleticiler (müzakereciler), Türkçe öğrenmiş bile olsalar öğrencilerle fransızca konuşmaya mecburdurlar.
Sultânî adının Lise’ye çevrilmesinden sonra Galatasarayı Lisesinde müdürlük yapmış zatlar şunlardır:
1. Behcet Bey (Gücer)
1924 - 1927
2. Fethi İsmail Bey (İsfendiyaroğlu)
1927 - 1933
3. Tevfik Ararat
1933
4. Behcet Gücer (İkinci defa)
1933 - 1950
5. Fethi İsfendiyaroğlu (İkinci defa)
1950 - 1951
6. Macid Saner
1952 - 1959
7. Ali Teoman
1959 - 1966
8. Muhiddin Sandıkcıoğlu
1966 - 1970
9. Muzaffer Kuşuloğlu
1970 (1972 de müdür)
Tevfik Ararat’dan gayri bu zatlerin hepsi Galatasarayı mezunudur (B.: Gücer, Behcet; İsfendiyaroğlu, Fethi İsmail; Kuşuloğlu, Muzaffer; Saner, Mâcid; Sandıkcıoğlu, Muhiddin; Tevfik Ararat).
Galatasarayı Lisesinin Ortaköy Şubesi — Galatasarayı Lisesinin orta kısmına öğrenci yetiştirmek üzere 1963 - 1964 ders yılı başında bu isimle bir ilkokul olarak açılmıştı. Bu ilkokulu bitiren bir çocuk lisenin orta kısmının birinci sınıfına imtihansız alınacaktı.
1967 - 1968 ders yılı başında bu ilkokul kaldırıldı, lisenin ana binâdaki orta kısmı bu binâya nakledildi ve aynı binâda hazırlık sınıfları açıldı.
Ortaköydeki binâ 1972 de restore ediliyordu ve yanına ayrıca bir de yeni binâ yapılmakta idi. Bu yapı işleri tamamlandıktan sonra Galatasarayı Lisesinin kız yatılı öğrencilerine tahsis edilecekti.
Galatasarayı Lisesi Ticaret Bölümü — Sultânî adı Lise’ye çevrildikten az sonra 11. ve 12. sınıflarında fen ve edebiyat bölümlerinin yanında öbür liselerin hiç birinde bulunmayan bir de ticâret bölümü açıldı; bu bölümün ilk mezunlarından biri, Galatasarayı Futbol takımının ünlü kalecisi ve Denizcilik Bankası müdürlerinden Ulvi Yenal’dır. Galatasarayı Lisesinin ticâret bölümü 1941 - 1942 ders yılı başında kaldırıldı.
Bibl.: 1952 - 1953 Galatasaray Yıllığı.
Galatasarayı Lisesinin Kuruluşunun Yüzüncü Yılı Hâtırası Posta Pulları — 1968 de Türkiye Cumhuriyeti P. T. T. idâresi Galatasarayı Lisesinin yüzüncü kuruluş yılı münâsebeti ile 3 puldan mürekkeb bir hâtıra serisi çıkarmıştır; tırtıldan tırtıla 53,35 milimetre çapında yassı pullardır. Fiyatları ve üzerlerindeki resimler şudur:
1. 50 kuruşluk pul
Galatasaray Lisesi
100.
Yıldönümü 1868 - 1968
(100 rakamının sıfırlarının ortalarında “Galasarayı Sultânîsinin Gayın ve Sin, Galatasarayı Lisesinin de G. S. harflerinden yapılmış anblemleri bulunmaktadır.).
2. 60 kuruşluk pul
Ortada İkinci Sultan Bayazıd’a bir deste gül veren Gül Baba resmi.
Sağda G. S. anblemi.
3. 100 kuruşluk pul
Sağda Atatürk portresi.
Ortada lise binâsı ve altında Atatürk’ün el yazısı ile “Galata Saray” yazısı ve “Gazi M. Kemal” imzası.
Sağda G. S. anblemi.
Galatasarayı Pilâv Günü — Galatasarayı (Sultânîsi veya Lisesi) mezunlarının senede bir gün okulda toplanıp yemekhânede bir sofra başında yedikleri öğle yemeğine verilmiş olan isimdir; günü, Haziran ayının ilk günüdür ve ilk kuzulu pilâv da 1934 senesinde yenmiş, o tarihten zamanımıza kadar otuz beş yıla yakın devam edegelmiştir. Okul hâtıraları üzerinde konuşulur, hayata vedâ etmiş arkadaşlar anılır, çok çok samimî bir hava içinde bir gün geçirilir.
Galatasaraylıların Pilâv günü diğer liselerin mezunları arasında gıpta uyandırmış, o yolda Vefa Lisesi mezunları bir “Boza Günü”, Pertevniyal Lisesi mezunları da bir “Aşure Günü” yapmışlardır.
Galatasarayı Üzerine Yazılar, Hâtıralar — Önce Sultânî Mektebi sonra Lise, Galatasarayı hakkında en çok yazı yazılmış bir okuldur. Bazılarını kaydediyoruz:
1. Ahmed Midhat Efendinin “Bahtiyarlık” isimli uzun hikâyesinin kahramanları Senâi Efendi ve Şinasi Bey adında Mektebi Sultânî mezunu iki gencdir (Letâifi Rivâyât’ın 11. kitabı, 1886 - 1887); mektebde aynı tahsil ve terbiyeyi gören gencler iki zıd tiynetde adam olarak hayata atılırlar, en basit misâli ile, Senâi, köyde kendi yetiştirdiği horoz seslerinin hayranı, Şinasi de Beyoğlu kafeşantanlarındaki kokot şantözlerin seslerinin meftunudur. Şinasi babadan kalma büyük servetini kaybeder, felâkete sürüklenir, Senâi hiçden başlayarak bir büyük servetin sahibi olur, bahtiyarlığa kavuşur.
Midhat Efendi hikâyesinin ilk sayfalarında Mektebi Sultânî’nin yatakhânesini tasvir ediyor, tahmin ederiz ki bu tasviri muhayyeldir ve hiç bir eserinde kurtulamadığı izahlarla doludur: “... yatakhâneler talebelerin yalnız uyku yerleri demek olup oralarda uzun uzadıya sohbet edilemez. Birisinden diğerine kol yetişemeyecek kadar uzak olan karyolalarda talebeler yattıkları vakit uykuya dalıncaya kadar yatak komşuları ile biraz konuşabilirler. Aslında o da yasaktır. Geceleri sabaha kadar yatakhâneyi bir ucundan öbür ucuna aba terlikleri ile dolaşan mubassırlar karyolalar arasındaki her türlü sohbeti men etmeye memur iseler de, bazı ahbap çocukların seslerini işitmemezliğe gelirler.. İmdî Mektebi Sultânî’nin üçüncü sene talebelerinin yatakhânesinde Senâi Efendi ile Şinasi Bey arasında teneffüshâneden kalmış bir münakaşa devam ediyordu..”
2. Ferruh Dereli’nin Uyanış (Serveti-fünun) mecmuasında “Galatasaray Lisesi Tarihçesi” başlıklı yazısı, 5 nüsha sürmüştür.
3. Suad Aray’ın “Bir Galatasaraylının Hâtıraları” isimli kitabı; 1959 da basılmıştır. Kendisinin Mektebi Sultânîye kaydedildiği 1912 yılından başlar, mektepden diploma aldığı 1923 yılına kadar gelir, mektep adının liseye çevrilmesi, hâtırat sahibinin mektepten çıkmasından sonradır. İstanbul Ansiklopedisinde Galatasarayı maddelerine bazı parçalar alınmış ve kaynağı gösterilmiştir.
4. Sermed Muhtar Alus 1935 de Akşam gazetesinde yayınladığı “30 Sene Evvel İstanbul” başlıklı yazılarının birkaç parçasında 1905 deki Mektebi Sultânî’den de bahsetmiştir; bilhassa öğretmenden bahseden kısım çok güzeldir.
5. Mektebin kuruluşunun ellinci yılı münasebeti ile 1918 de neşredilmiş “Mektebi Sultânî” isimli kitap, ilk müdürlerin resimleri, kısa da olsa hal tercemeleri, mektebin 1871 den 1918 yılına kadar bütün mezunlarının isimleri ve haklarında çok kısa da olsa notlar kitabın bizce en değerli olan yerleridir. Kuruluşundan 1918 yılına kadar Mektebi Sultânî’de muallimlik etmiş kimselerin alfabatik bir cetveli de verilmiştir ki çok değerlidir.
6. Galatasarayı Lisesinin yüzüncü yılı münâsebeti ile Hayat Mecmuasında bol resimli yazılar yayınlanmıştır. O yazılardan bazı notlar bu ansiklopedi de ilgili maddelere alınmıştır.
7. Ruşen Eşrefin “Tevfik Fikret” isimli eserinde de Galatasarayı Sultânîsi üzerine hâtıracıklar kaydedilmiştir.
Galatasarayı Lisesi Yayınları — Lisede çeşitli yollarda kurulmuş öğrenci kollarından biri de “Neşriyat Kolu” dur, her yıl Galatasarayı Lisesinde dergiler çıkarmış, ders yılı sonunda da bir yıllık tertip edip yayınlamıştır.
1. Yıllıklar.
1952 - 1953 yıllığı. İçinde şu bahisler bulunmaktadır:
Tarih öğretmeni Samih Nafiz Tansu tarafından yazılmış “Galatasarayının Tarihi. Müdürlerimiz”; 1868 de Fransız De Salve’dan 1952 de Macid Saner’e kadar; eski müdürlerden yalnız dördünün resmi bulunmaktadır, halbuki, De Salve hariç, 1918 de yayınlanmış Mektebi Sultânî isimli kitapta hepsinin resmi vardır, böyle bir yıllıkta o resimlerin hepsinin bulunması gerekirdi. “Öğretmenlerimiz”; 1918 de yayınlanmış kitaptaki alfabetik cetvel, öğretmenlerin verdikleri derslere göre bozulmuş, rumî takvim kayıtlarının milâdiye tahvili zahmetine bile katlanılmamıştır. “G. S. Mezunları”; memleketimizin değerlerinin hal tercemelerinin yazılmasında ileride faydalı olacak bu bahiste de mezunların mektep numaraları, mektepten çıktıktan sonra aldıkları vazifeler kaydedilmemiştir; 1918 de yayınlanmış Mektebi Sultânî kitabında o kayıtlar da, çok kısa da olsa vardır; hattâ mezunların doğum tarihleri bile vardır. O ders yılındaki öğretmenlerin resimleri. Mezunların resimleri (Son sınıfın 3 şubesinden 100 genc). O yılın okul hayatı üzerine bazı grup resimleri, izci, sporcu resimleri. Çok acele hazırlanmış bir yıllık görünmektedir.
1953 - 1954 yıllığı. İçinde şu bahisler bulunmaktadır:
O yılın idarecilerinin ve öğretmenlerinin resimleri. Son sınıfın 1 şube olan fen kolundan 13 ve 3 şube olan edebiyat kolundan 79 gencin resimleri ve kısa hal tercemeleri. Okuldaki öğrenci kollarının faaliyeti üzerine kısa notlar. Öncekine göre daha başarılı ve bir Galatasarayı tarihi için kaynak olabilecek bir yıllık.
1954 - 1955 yıllığı. Her nedense “Yıllık” adı kaldırılmış, “Broşür” adı kullanılmıştır. Bundan önceki yıllıklardaki bahisleri, daha geniş kayıtlarla ihtiva etmektedir ve muhakkak ki onlardan çok daha başarılı bir yıllık olmuştur. Son sınıf öğrencilerinden ve o yılın mezunlarından broşür kolu başkanı Sadık Doğan Abalıoğlu’nun gayreti büyük olmuşdur, rehber öğretmen Rifat Necdet Everimer’in (edebiyat öğretmeni) tesirinin çok faydalı olduğu görülmektedir (B.: Evrimer, Rifat Necdet, cild 10, sayfa 5431). Bu broşür bir Galatasarayı tarihi için önemli kaynaklardandır.
2. Dergiler, Gazeteler.
1932 ve onu takip eden yıllarda “Galatasaray” adı ile bir ilim ve edebiyat mecmuası, “Karakedi” adı ile bir mizah gazetesi, 1968 lisesinin yüzüncü yılı münasebeti ile “Galatasaray Sahnesi” adı ile bir tiyatro mecmuası, 1965 de de “Tanbur” adı ile lisenin yayın organı bir gazete çıkarılmıştır, 1971 de sekizinci yılını idrak etmiş bulunuyordu.
Galatasaraylı Şehitler — Büyük ilim ve irfan ocağı Galatasarayına bu kütükte hakkı olan yeri verirken aşağıdaki isimleri de vatanı uğrunda canını vermiş olanlara vesîlei rahmet olarak kaydediyoruz:
Ahmed Muhtar Bey, mektep numarası 783; Sultânîyi bitirdikten sonra (1895 mezunu) asker oldu, İstanbul’da 31 Mart 1908 ihtilâlinde şehit edildi (B.: Ahmed Muhtar Bey, cild 1, sayfa 395 Âbidei Hürriyet, cild 1, sayfa 169).
İdris Bey, talebe iken 1911 de gönüllü olarak katıldığı Trablus Garb harbinde şehit oldu.
Fuad Bey, talebe iken 1912 de gönüllü olarak katıldığı Balkan Harbinde şehit oldu.
Ârif İsmail Bey, Trakya’da zengin bir çiftcinin oğlu idi, Balkan Harbinde talebe iken Bulgarlara karşı gönüllü dövüşürken şehit oldu.
Ahmed Refik Bey, mektep numarası 119, mektebin 1911 yılı mezunlarından; Hammer mütercimi Mehmed Atâ Beyin büyük oğlu, Dr. Galib Ataç ile yazar Nurullah Ataç’ın ağabeyleri, ihtiyat zâbiti olarak katıldığı Çanakkale Muharebelerinde 1914 de şehit oldu.
Cahid Bey, mektep numarası 206, mektebin 1913 mezunlarından, ihtiyat zâbiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.
Cemil Bey, mektep numarası 64, mektebin 1913 mezunlarından, ihtiyat zâbiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.
Hâlid Fuad Bey, mektep numarası 134; müşir Deli Fuad Paşanın oğlu (B.: Fuad Paşa, Müşir Deli, cild 11, sayfa 5849), 1911 de tahsili terk ile gönüllü olarak Balkan Harbine katıldı, sonra orduda kaldı ve Birinci Cihan Harbinde Çanakkale’de şehit oldu. Paşanın harpte şehit olan dördüncü oğludur.
Muzaffer Bey, mektebi son sınıftan terk ederek gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.
Vecdi Bey, mektebi son sınıfta terk ederek önce gönüllü olarak Balkan Harbine katıldı, sonra orduda kaldı, Çanakkale’de şehit oldu.
Hasnun Galib Bey, vâliliklerde bulunmuş Galib Paşanın oğlu, Galatasarayı Kulübünün en iyi futbolcularındandı, gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu (1915). Zamanımızda Beyoğlu’nda kulüp binâsının bulunduğu sokak onun adını taşımaktadır.
Mehmed Ali Bey, Kadıköylü Enver Paşanın oğlu, talebe iken gönüllü olarak önce Balkan Harbine, sonra Birinci Cihan Harbine katıldı ve 1915 de şehit oldu.
Aziz Ulvi Bey, şâir Ali Ulvi Beyin oğlu, 1915 de mektebi son sınıftan terk ederek gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu.
Agop Elmasyan, askerî doktor olarak katıldığı Çanakkale Muharebelerinde 1915 de bombardıman altında yaralıları tedavi ederken vatanı yolunda öldü.
İbrahim Orhan Bey, mektep numarası 794, mektebin 1912 yılı mezunlarından; Dr. Sadık Beyin oğlu, Sadullah Paşanın torunlarından, gönüllü olarak hava subayı oldu, Çanakkale Muharebelerinde iki defa yaralandı, 1916 da uçağı ile Semâdirek adası açıklarında denize düşerek şehit oldu, harpte şehit düşen ilk havacımızdır.
Said Fuad Bey, son sınıfta iken gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde şehit oldu; mektebin ilk Keşşaflarından (izcilerinden) idi, Keşşaf Said diye anılırdı.
Neş’et Bey, mektep numarası 434, Bandırmalı Tevfik Paşanın oğludur, mektebin son sınıfında iken gönüllü olarak ölen Balkan Harbine katılmış, sonra Birinci Cihan Harbinde şehit olmuştur.
Mehmed Refik Bey, talebe iken gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1914 de Kafkas cephesinde şehit oldu.
Hakkı Bedri Bey, talebe iken gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1915 de Kafkas Cephesinde şehit oldu.
Cevad Bey, mektep numarası 317, mektebin 1912 yılı mezunlarından, ihtiyat zâbiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1916 da Kafkas Cephesinde şehit oldu.
Hâlet Bey, talebe iken Balkan Harbine gönüllü olarak katıldı, sonra orduda kalarak Birinci Cihan Harbinde Sîna Cephesine gitti, “Fedâi Hecinsüvar Birliği” kumandanı iken mektepten sınıf arkadaşı Memduh Beyle birlikte şehit oldu (1916), mert olduğu kadar çok güzel bir gençti, kendisine âşık olan 14 yaşında bir aşîret şeyhinin kızını, aşîretiyle birlikte peşi sıra cepheye kadar sürüklemişti. Ünlü yazar Fâlih Rıfkı Atay’ın “Ateş ve Güneş” isimli meşhur eserinin “İki Genç Hecinsüvar” başlıklı parçası Hâlet Beyle arkadaşı Memduh Beyin şânındadır; F. R. Atay o bendin başına şu iki beyiti koymuştur:
Tanıdım o bedevî kızını Şamda,
Kış bağçelerini dağıtan bir akşamda,
Âşıkı beldeli bir genc imiş, kendi
Sînâ’nın sarı ve uzak çölündendi.
Memduh Bey, mektep numarası 669, Hâlet Beyin sınıf arkadaşı, 1912 de yalnız Türkçeden ehliyetnâme almış, bir ara mektepte muid (mubassır) olarak çalışmıştı, mektepte “Alişpaşazâde” diye anılırdı, Birinci Cihan Harbinde ihtiyat zâbiti olarak Sîna cephesinde arkadaşı Hâletle birlikte şehit oldu.
Hasib Bey, mektep numarası 13, mektebin 1913 senesi mezunlarından, Almanya’da ziraat tahsilinde iken bırakarak gönüllü katıldığı Birinci Cihan Harbinde Kafkas Cephesinde şehit oldu.
Celâl İbrahim Bey, mektep numarası 6, mektebin 1914 yılı mezunlarından, ve Galatasarayı takımının ünlü futbolcularından, ihtiyat zâbiti olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1917 de Irak cephesinde şehit oldu.
Ahmed Hamdi Bey, mektep numarası 117, gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1917 de Gazze’de şehit oldu.
Mehmed Ali Bey, mektep numarası tesbit edilemedi, gönüllü olarak katıldığı Birinci Cihan Harbinde 1917 de Sîna’da şehit oldu.
Sâdi Bey, Mektebi Sultânî’den Harbiye’ye geçti, muvazzaf subay oldu, 1921 de Sakarya Muharebesinde şehit oldu.
Fatin Bey, mektep numarası 1073, mektepten 1920 de mezun oldu, askerî tıbbiyeyi bitirdi, 1932 de, askerî tabib olarak katıldığı şark isyanı tenkil harekâtında âsiler eline düşerek vahşiyâne şehit edildi. Menemen’in Kubilây’ı gibi, hâtırası kutlanacak, Ağrı’ya yahut Karaköse’ye âbidesi dikilecek bir şehittir.
Bibl.: Mektebi Sultânî; Galatasarayı Kültür Merkezi, not.
Galatasarayı Sultânîsi Üniforması
505 mekteb numaralı Ziya Tevfik Efendinin üzerinde; ünlü matbaacı ve gazeteci Mehmed Tevfik Beyin büyük oğlu, mektebden 1890 da diploma aldı ve az sonra genç yaşında öldü, babası ondan sonradır ki “Ebüzziya” (Ziya’nın Babası) mahlâsını kullanmaya başladı.
Galatasaraylı Keşşaf
(Resim: Sabiha Bozcalı)
Galatasaraylı Amblemi
(Arab ve Lâtin Harfleriyle)
Theme
Building
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM110282
Theme
Building
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Sabiha Bozcalı
Description
Volume 11, pages 5932-5945
Note
Image: volume 11, pages 5934, 5936, 5937, 5940, 5941
See Also Note
B.: Enderun, cild 9, sayfa 5115; İbrahimpaşa Sarayı; B.: Galata Sarayı İçoğlanları Kışla - Mektebi; Galata Sarayı Tıbbiyesi; B.: Abdürrahman Şeref Bey, cild 1, sayfa 163; Ali Süâvi, cild 2, sayfa 711; Emrullah Efendi, cild 9, sayfa 5110; Fikret, Tevfik, cild 11, sayfa 5777; Halil Efendi; İsmail Bey; Karaca Paşa; Mustafa Azmi Bey; Nızâmi Paşa, Ali; Sâlih Ârif Bey; Sâlih Zeki Bey; Sava Paşa; Vahan Efendi; B.: Zâti Arca;B.: Fikret, Tevfik, cild 11, sayfa 5777; B.: Mektebi Sultânî Marşı, bu madde içinde; B.: Feyzi Efendi, Muallim Ahmed, cild 10, sayfa 5733; B.: Galata Sarayı Mektebi Sultânîsi Yangını; bu madde içinde; B.: İzci, İzciler; Robenson, Ahmed; Parfitt, Harold; Mehmed Ziya Bey, İhtifalci; B.: Gücer, Behcet; İsfendiyaroğlu, Fethi İsmail; Kuşuloğlu, Muzaffer; Saner, Mâcid; Sandıkcıoğlu, Muhiddin; Tevfik Ararat; B.: Evrimer, Rifat Necdet, cild 10, sayfa 5431;B.: Ahmed Muhtar Bey, cild 1, sayfa 395 Âbidei Hürriyet, cild 1, sayfa 169; B.: Fuad Paşa, Müşir Deli, cild 11, sayfa 5849
Bibliography Note
Bibl.: Mektebi Sultânî, Ellinci Yıl, 1918.; Bibl.: Suad Aray, Bir Galatasaraylının Hâtıraları; Galatasaray İzcileri.; Bibl.: Mektebi Sultânî; Galatasarayı Kültür Merkezi, not.
Theme
Building
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.