Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
FUHUŞ
“(Cinsî münasebetde, muhabbet ve sevişme yolunda) İffet ve namusa aykırı işler, ağır utanca sebeb olacak rezaletler; ictimaî nizamlara ve dine aykırı olarak tadılan şehvânî lezzetler için dünyada cezayı ve ahiretde azâbı mucib olacak çirkin fiil ve hareketler; Zinâ, Livâta, sahhâkelik (sevicilik)” (Türk lugatı).
İnsanlık tarihinde daimâ önemli konu olmuş fuhşun mütalea ve felsefesi bu İstanbul Ansiklopedisinin konusu dışındadır. Fakat dünyanın her tarafında olduğu gibi büyük şehir İstanbulun günlük hayatında da “Erkekle Kadın”, “Erkekle Erkek” ve “Kadınla Kadın”, üç çeşidi ile de Fuhuş, yüz yıllar boyunca çok geniş ölçüde yer almışdır. “Dünyada cezayı ve âhiretde azâbı” göze alarak fuhşa arz edilen (B.: Fahişe cild 10, sayfa 5478; Hîz Gençler, Genel Evler; Koltuklar; Hamam; Yangın Yerleri; Oteller; Bekâr Odaları, cild 5, sayfa 2408).
Ondokuzuncu Yüzyıllın ikinci yarısına kadar İstanbulda Fuhuş, yaygın olmakla beraber suretâ gizli icrâ edilmişdir. Devir devir fâhişelerin takibi ve cezaya çarpdırılması için fermanlar çıkmışdır; emsalsiz cesaretle evlerine erkek alan gizli fâhişelerin evleri mahallesi halkı tarafından basılmış, fuhuş takibi yolunda “Baskın”, eski İstanbulun âdetâ bir mahalle nizamı olmuşdur (B.: Baskın, cild 4, sayfa 2141).
Daha onaltıncı yüzyılda fuhuş temeli üzeri...
⇓ Read more...
“(Cinsî münasebetde, muhabbet ve sevişme yolunda) İffet ve namusa aykırı işler, ağır utanca sebeb olacak rezaletler; ictimaî nizamlara ve dine aykırı olarak tadılan şehvânî lezzetler için dünyada cezayı ve ahiretde azâbı mucib olacak çirkin fiil ve hareketler; Zinâ, Livâta, sahhâkelik (sevicilik)” (Türk lugatı).
İnsanlık tarihinde daimâ önemli konu olmuş fuhşun mütalea ve felsefesi bu İstanbul Ansiklopedisinin konusu dışındadır. Fakat dünyanın her tarafında olduğu gibi büyük şehir İstanbulun günlük hayatında da “Erkekle Kadın”, “Erkekle Erkek” ve “Kadınla Kadın”, üç çeşidi ile de Fuhuş, yüz yıllar boyunca çok geniş ölçüde yer almışdır. “Dünyada cezayı ve âhiretde azâbı” göze alarak fuhşa arz edilen (B.: Fahişe cild 10, sayfa 5478; Hîz Gençler, Genel Evler; Koltuklar; Hamam; Yangın Yerleri; Oteller; Bekâr Odaları, cild 5, sayfa 2408).
Ondokuzuncu Yüzyıllın ikinci yarısına kadar İstanbulda Fuhuş, yaygın olmakla beraber suretâ gizli icrâ edilmişdir. Devir devir fâhişelerin takibi ve cezaya çarpdırılması için fermanlar çıkmışdır; emsalsiz cesaretle evlerine erkek alan gizli fâhişelerin evleri mahallesi halkı tarafından basılmış, fuhuş takibi yolunda “Baskın”, eski İstanbulun âdetâ bir mahalle nizamı olmuşdur (B.: Baskın, cild 4, sayfa 2141).
Daha onaltıncı yüzyılda fuhuş temeli üzerine bir batakhâne bile işletildiği tarih kaynaklarımıza geçmişdir (B.: Halil Ağa, Forsa; Yenikapu Batakhânesi). En meşhur eski meddah hikâyelerinden “Tayyarzâde-Cevahirli Hanımsultan” hikâyesinin konusu da öyle bir fuhuş yeri batakhânedir (B.: Mehmed Ağa, Tayyarzâde).
Şiddetle yasaklara rağmen, devlet sözünün ayağa düşdüğü ondokuzuncu yüzyıl başında bekâr odaları fuhuş yatakları haline gelmiş, o odalara fâhişeler kapatılmış, İstanbulda Bağçekapusunda kale duvarları dışında bekâr odalarının bulunduğu bir sokağa da halk “Melekgirmez” adını vermişdi.
Yine fuhuş ile mücadele yolunda zaman zaman kadınların kılık ve kıyâfetleri, açık açık, aşırı süslü gezib dolaşmaları hakkında yasak fermanları çıkmışdır (B.: Açık Saçık Gezme Yasağı, cild 1, sayfa 202; Kadınlara Yasaklar).
Şiddetli yasaklara rağmen bazı uygunsuz esirciler ellerindeki cariyelerle dilber kölelerden rızalarını alabildiklerini bir kaç gün ve gece için fuhuş bâzîcesi olarak bekâr uşağı levendlere kiralamakdan çekinmemişlerdir (B.: Esirciler, cild 10, sayfa 5271).
Bütün takiblere, hapis, sürgüün, hatta idam cezalarına rağmen “Koltuk” adı verilen gizli buluşma yerleri, randevu evleri işletilmişdir ki yakın geçmişin koltuklarının çok canlı tarif ve tahlilini ünlü yazar Ahmed Rasim “Fuhşi Atik” ismindeki eserinde yapmışdır (B.: Fuhşi Atik).
Mesken, ev dışında, İstanbul surları harâbelerinin içindeki inler, kovuklar; cami ve mescid avlularındaki ayak yolları; yakın geçmişde yangın yerlerindeki harâbeler; sahiblerinin para karşılığında göz yummaları ile bostanlar ve çiçek bağçeleri; kayıklar, sandallar; içine girilme imkânı bulunmuş Sirkecideki boş yük vagonları; duvarsız ve bekcisiz mezarlıklar çeşidli fuhşun icrâ edildikleri yerler olmuşdur.
Aşağıdaki satırları “Servet” gazetesinden alıyoruz:
“Cinayet — Her ikisi de Fatih Camii civarında oturan Arabacı İbrahim ile 18 yaşındaki İsmail evvelki gün Galataya geçerek Sakallı Yorginin Balozunda pek çok içdikden sonra semtlerine dönerken İbrahim Sultanmahmudda İsmaili kötü bir maksadla ayakyoluna sokmak istemiş, delikanlı mukaavemet edince aralarında çıkan kavgada, İbrahimin çok kuvvetli olduğu cihetle İsmail ancak bıçağı ile kendisini koruyabileceğini görmüş ve Arabacıyı yüzünden ağır yaralamışdır. Cârih genc yakalanmışdır” (mayıs 1899).
Onyedinci Yüzyıl ortasında büyük anarşi devrinde yaşamış ve “Tarihi Gilmânî” adında çok kıymetli bir vekaayinâme bırakmış Enderunlu Mehmed Halife o devrin İstanbulunu anlatırken şunları yazıyor: “... o devirde Kul’un (Kapukulu Askerlerinin) şol mertebe tuğyanı vardı ki gündüz hamamdan peştemal ile çıplak avret çıkarmak, müslümanların ırzını pâyümâl etmek ve köşelerde âşikâre ayak üstünde zina ve livâta etmek.. ve bâhusus kahvehânelerde ve meyhânelerde fiili nâmeşru etmeleri..”
Yine o asrın büyük yazarı Evliyâ Çelebi İstanbul esnafından bahsederken fuhuş yolunda geçinenleri de kaydediyor ve hattâ onların esnaf alaylarına faile katıldıklarını söylüyor ki son derecede dikkate değer.
“Esnafı Zenkahbegân (Muhabbet Dellalları) — Nefer 212, hâşâ ki pirleri ola.
“Esnafı Hîzan Dilberan (Vücudlarını satan kötü delikanlılar) - 500 neferdir, bunlar bir alay hâneberduş eclâfdır ki kendi kadir ve kıymetlerini bilmeyüb Kumkapuda, Meydancıkda, Kilise ardında, Fundada ve sair fisik mahallerinde sürü sürü gezib boğazı tokluğuna saydolunurlar, sübaşının eline düşüb defterli olurlar. Neuzibillah bunlar gibi daha nice esnafı mühmelan vardır ki yazmakdan kalem utanır. Bunları Sübaşı bilir, gayrileri bilmez; alayda Sübaşı ile şakalar ederek geçerler..”.
İstanbulda ilk umumhâneler, genelevler Sultan Abdülmecid devrinde Beyoğlunda Yeniçarşı Caddesi ile o caddenin ara sokaklarında, Galatada Kuledibinde ve Yüksekkaldırım’ın yan sokaklarında ve yine Galatada Kemeraltı’nda açılmış, bir müddet sonra da Yeniçarşı evleri Mektebi Sultaniye (Galatasarayı Lisesine) çok yakın olduğundan kaldırılıp yine Beyoğlunda Abanoz Sokağında toplamışdır (B.: Abanoz Sokağı, cild 1, sayfa 6).
Oralarda fuhuş icrâ eden sermâyeler de, çoğunluğu rum olmak üzere ermeni ve musevî kızları olmuşdur. Bu arada Galatada Hamam sokağında sermâyesi rum pedimu ve palıkarları olan bir genel ev bile açılmış, işletilmişdir. O evlerin misafirleri de büyük çoğunlukla İstanbulun ayak takımı olmuşdur. Galata sokaklarının belediye-devlet eliyle henüz ışıklandırılmadığı zamanlar, Galata fâhişeleri, yerinde sıfatları ile “Sefîleler” den bir kısmı müşterilerini evlerde bile beklemeyerek, kendileri, karanlık sokaklarda aramış, bulmuş ve evlere getirmişlerdir.
1874 - 1880 arası Galatasının fuhuş hayatını R. E. Koçu “Galata Canavarı Bıçakcı Petri” adındaki eserinde gereği gibi anlatmışdır; evleri, otelleri, meyhâneleri ve oraların insanları ile, Haydarpaşada demiryolu boyunda yarma üstünde de Kadıköy-Üsküdar tarafının genelevleri kurulmuş, halk o evlerin bulunduğu mahalleye de “Paris Mahallesi” adını vermişdir; o evler cumhuriyet devrinin ilk yıllarında kaldırılmışdır ki 1934 Belediye Şehir Rehberinde 29 numaralı paftada (Yeldeğirmeni) Ayrılıkçeşmesi Sokağının iki yanıdır (B.: Paris Mahallesi) .
Tarih kaynaklarımızda “Vekaayii Şettâ (muhtelif vak’alar, dağınık vak’alar)”, “Vekaayii İstanbul”, “Bâzı Vekaayi” gibi başlıklar altında önemli zabıta vak’aları da kaydedilmişdir ki onların arasında fuhuş konusu üzerinde pek çok kayde rastlanır; geçen asır kaynaklarından birkaç örnek alıyoruz:
Cevdet Tarihi 1222 (1807-1808) vak’alarından:
“Karadeniz Boğazı kalelerindeki yamaklar (Dördüncü Sultan Mustafanın pâdişah olduğundan beri) o kadar yüz bulmuşlardı ki İstanbulda müsellâh dolaşırlar, kalelerine fâhişe atarak ilânı fisku fücur iderler, ona da kanaat etmeyüb ırz ehli kadınlara takılır, alenen işret ederek sarhoş olub sokaklarda ve meydanlarda nâra vurub...”
Şânizâde Tarihi 1225 (1810) vak’alarından:
“İstanbul Balıkpazarı semtinde birkaç nefer hammal erâzili ırz ehli bir hâtunu cebren ve kahren dayak atarak odalarına götürmek istediklerinde esnaf ayaklanarak kadını hammalların elinden güçlükle kurtarmışdır...”
Şânizâde Tarihi 1225 (1810) vak’alarından:
“Bir akşam üzeri saat on sularında ırz ehli bir kadın Fındıklıya gitmek üzere Yemiş İskelesinden iki çifte bir bostancı kayığına biner, kayıkcılar yavaş yavaş açığa giderek akıntıya vardıklarında kadın niyeti anlayıb telâşa düşerek feryad edecek oldukda hemen bıçakları çekib bağırır isen seni keser ve denize atarız diyerek biçâreyi susdurub yatırmış ve üstüne bir seccade atarak gizlemişlerdir. Fakat Kumkapu açıklarında yine iki çifte bir kayık bunların hâlinden şübhelenerek yanlarına gelüb seccade altında fahişe olduğunu zan ederek ellerinden almak için dur dediklerinde iki tarafda da silâh bulunmakla cenk edecekleri âşikâr oldukda kadın feryada başlayarak ben ırz ehliyim, beni bu zâlimler dek ile alub bu tarafa getirdiler ve ölümle korkuttular, beni kurtarın demiş. Kumkapu iskelesinden birkaç kayık daha gelince kadını kaçırmak isteyen o iki bostancı yakalanub cümlesi Sekbanbaşıya teslim edildi. Kadının ırz ehli olduğu anlaşılıp serbest bırakıldı, iki kayıkcı da Yedikule Zindanında idam olundu..”
Şânizâde Tarihi 1226 (1811) vak’alarından:
“Üsküdarda Balaban İskelesinde ikiyüz kadar bekâr odalarında öteden beri erâzil güruhu fuhşiyâtın türlüsünü icrâ ederlerdi, bir kaç ırz ehli hatunu zorla yollarından çevirip odalarına sokub tecâvüzleri üzerine o dârülnedvei eşkiyâ olan odalar Bostancıbaşı ve Sekbanbaşı ağaların nezâretinde yıkdırıldı. Odalardan çocuklu kahbeler çıkdı. Firar eden erâzilin bâzıları yakalanub idam olundu..”.
Şânizâde Tarihi 1227 (1812) vak’alarından:
“Veba salgınının sebeblerinden biri de fuhuş çokluğu olduğundan eşkiyâ ve erâzil yatağı bekâr odalarının yıkılıp kaldırılmasına karar verildi. Bizzat kaymakam paşanın nezâretinde Bağçekapusunda Melekgirmez Sokağında kayıkhâneler üstündeki bekâr odaları tamamen yıkdırıldı. Kâgir hanlardaki odalardan da erâzil ve fahişeler çıkarılıb odalar mühürlendi. Galatadaki bekâr odaları kaldırıldı. Yıkılan ve mühürlenen odaların bâzılarında tâundan ölmüş fâhişelerin cesedleri bulundu..”
Cevdet Tarihi 1233 (1877 - 1818) vak’alarından:
“Mekkî Efendi kızı hanımefendinin Vâsı kızı Züleyhâ Hanım ile aralarında mahremâne cârî olan muâmelâta (sahhâkeliğe) câriyesi muhâlefet etmekle hanımefendi câriyenin başını tıraş ederek Miskinler meskenine göndermiş ve cüzamlılar içine attırmış, vak’a şâyi olarak pâdişahın kulağına kadar gittiğinde bir hattı hümâyun ile Mekkî kızı (havasına uyduramadığı câriyesine) bu fâhiş ihânetinden Mihâlic’e, dostu olan Vâsıf kızı da Tekirdağı’na sürgün edildiler. Hanımların tövbekâr olub iffet ve nâmus eteklerini temizledikleri arz edildiğinde af edildiler..”.
Cevdet Tarihi 1233 vak’alarından:
“Galata Mahkemesi başkâtibi Kanbur Süleyman efendi geceleri tebdili kıyâfet ile fisku ficur yerlerinde dolaşır, serbest hareketlerine destek olmak üzere yanında hezeleden bâzı adamlar bulundururdu. Fındıklı Camii arkasındaki bir büyük köşk yapdırıb geceleri helva sohbeti tertib eder, başına havadarlarını toplayub saz ve sözle eğlenirdi. Süfehâya ibret olmak üzere Karabâlî İskelesi arkaasındaki bostanda îdam edilib cesedi denize atıldı..”
“..Kanbur Süleyman geceleri tebdili kıyâfet ederek müsellâh eşkiyâ kılığında zenhârelik ve gulâmpârelik kasdı ile frenk evlerine ve meyhânelere ve tavşan evlerine (sermâyesi kötü erkek çocuklar olan evler) varıb..” (Şânîzâde Tarihi).
Şânîzâde Tarihi 1233 vak’alaarından:
“Fatih semtinde oturan bir ebenin bir gece kapusu çalınarak medreseli kılık kıyâfetinde iki kişi şu cıvarda doğuracak bir hâtun var aman tez gel diyerek biri ebenin doğum iskelesini yüklenüb biri de fener çekerek tamam tımarhâne önüne geldiklerinde ebe kadını içeriye sokarlar ve o gece icrâyi habâset ederek sabahı kadını serbest bırakırlar. Kadın şeyhülislâm kapusuna varıp istidâ ile şikâyet eder. Derhal tahkikat yapılarak Tetümme Medreselerinde oda sâhibi olub Timarhâne içinde bir menzilde oturan mütecâvizleri yakalanır; İzmitli Hacı İbrahim ve Kastamonulu Hüseyin adındaki o yobazlar Kıbrıs adasına sürülerek orada Magosa Zindanına atılırlar..” (B.: Ebe Kadın Vak’ası, cild 9, sayfa 4845).
Şânîzâde Tarihi 1233 vak’alarından:
“.. suhtegân ise tutlâbı şebâbı nev suftegân ile medreselerde bî muhâbâ hikâyei Kavmi Lût ile meşgul ve mümâris olub tasvîr mesâili sakkâkiyede sâhibi yed tûlâ ve fâris idiler..”
Cevdet Tarihi 1234 (1818 - 1819) vak’alarından:
“Balıkpazarı İskelesinde bir Bostancı fâhişe yüzünden çıkan bir kavgada bir Hammalı katletti ve derhal kayığa atlayub Boğaziçine doğru firar etti. Maktul hammalın yoldaşları toplanıp ve silâhlanub bostancıları ve kayıkcıları öldürüb intikam almak için iskeleye hücum ettiler, bostancılar ve kayıkcılar denize açıldılar, hammallar yüz geri dönmeye mecbur oldu. Vak’a yatışdı ama kaatil nereye gitti ve maktulün diyeti ne oldu arayıb soran yok..”.
Cevdet Tarihi 1238 (1822-1823) vak’alarmdan:
“Asmaaltı denilen yerdeki bekâr odaları Yeniçeri Ocağına mensub hammal ve ırgad maakuulesi eşkiyânın inleri olub fuhuş ve rezaletin türlüsü icrâ edilir, bâzan bu civardan geçen kadınları zorla çevirib bî pervâ ırzlarına tecâvüz ederlerdi. O odalar ile civârında haşerat yatağı olan kahvehâneler yıkdırılıp hâk ile yeksan edildi...”.
Tarih kaynaklarımızda Fuhuş yolunda büyük vak’alar da kayıdlıdır. Bu ansiklopedide onlar kendi isimleri ile yer almışlardır; kimisi vak’aya nisbetle, kimisi şahıs isimleri ile tesbit edilmişlerdir, meselâ “Tunç Ejderhâ Zâniyesi”, “Gümüşendâze” (Bezzaz Gümüşendeze Vak’ası, cild 5, sayfa 2738), “Emine Hanım, Kocakaatili” (Cild 9, sayfa 5066) gibi.
Yakın geçmişde cinsî sapıklar için bilhassa Galatada ve Tophânede bâzı oteller de açılmış, işletilmişdir (B.: Hotel des Marins - Misâfirhânei Mellâhin). Aynı çeşid oteller zamanımızda da işletilmektedir, aşağıdaki satırları günlük gazetelerden alıyoruz:
“Küçük çocukların çalışdırıldığı Sapıklar Otelini polis basdı - Dün gece Tophânede yaşları 7-12 arasında erkek çocukları barındıran ve onları sermâye olarak kullanan Sapıklar Oteli polis tarafından basılmış ve 7 çocuk nezâret altına alınmışdır. Evlerinden çeşidli sebeblerle kaçarak bu otele düşmüş olan çocuklar, başlarından geçenleri bütün çıplaklığı ile anlatmışlardır” (Akşam Gazetesi, 25 mart 1965).
Zamanımız, İstanbulda fuhşun üç çeşidi ile ve en yaygın olduğu devirlerden biridir. Modaya göre giyinip kuşanmak, sinema artisti olmak, “Âsi Gençlik” fırtınasına kapılarak dilediği gibi yaşamak için evlerinden kaçan kızların sayısı pek çokdur ve o kaçak kızların çoğu fuhuş bataklarında kadınlaşmış olarak bulunmaktadırlar.
Randevu evleri ve odalarında fuhuş icrâ edilir oteller ahlâk zâbıtasının tâkib gücünün üstünde çoğalmışdır.
Çeşidli gayrî meşru yollardan (kaçakçılık, pis hilekârlık, vurgunculuk gibi) kısa zamanda kolay zengin olmuş pespâyeler kız ve kadın iğfâli ile meşguldürler.
Büyük şehrin âsâyişi, son yeniçeriler devrini bile gölgede bırakacak şekilde çok bozulmuşdur. Semt semt silâhlı azgın kabadayılar türemiş, gündüz, caddelerden, meydanlardan, halkın gözü önünde otomobillerle kızlar ve evli genc kadınlar kaçırılmaktadır.
“Âile Nâmusu”, “Nâmus Müdafaası”, “Nâmus İntikaamı”, “İgfal İntikaamı”, “İhânetin Cezası” gibi isimler altında ve salgın hâlinde cinayetler işlenmektedir.
“Âile Nâmusu” dâvası ile işlenmiş cinayetlerin en hazinlerinden biri, 1971 yılı nisanı başında 23 yaşında bir kızın, öz kardeşi ve bir Orta Okulunun ikinci sınıfında öğrenci 14 yaşındaki erkek kardeşi tarafından beş tabanca kurşunu ile öldürülmesidir. Küçük kaatil: “Okulda arkadaşlarım kaç enişten var diye soruyorlar, benimle alay ediyorlardı” demişdir ki o yaşda bir çocuk üzerinde ağır tahrikdir. Ablasından kat kat güzel olan o çocuğun ceza evindeki akıbeti, Kanadalı John Herbert’in dilimize “Düşenin Dostu” adı ile çevrilmiş oyununun kahramanlarına benzeyebilir ki acıklı bir âkibettir. Cinâyetin adlî safhası tesbit edilemedi.
Gazetelerdeki “Kayıb” ilânlarında resimleri görülen güzel güzel erkek çocukların ve küçük delikanlıların da fuhuş bâzîçesi oldukları kanaatindeyiz.
Aşağıdaki satırları günlük gazetelerden alıyoruz:
“Artistlik uğruna nâmusdan oldu - Artist olmak için İzmirdeki evinden İstanbula kaçan H. T. adındaki genc kızı iğfal eden iki üniversiteli genc ile pansiyoncu kadın tevkif edildi..” (Hürriyet Gazetesi, 23 ekim 1966).
“Gecede 400 lira kazanan 16 yaşındaki kız polise sığındı - 16 yaşındaki H.Ö. adındaki kız, kadın satıcılarının hesabına bir bucuk yıl çalışdıkdan sonra, artık bıkdım, sırtımdan gecede 400 lira kazanıyorlar diyerek polise sığınmışdır. Kendisini her gece şuna buna peşkeş çeken adamın o sayede son model bir otomobil ve ev sâhibi olduğunu söylemişdir..” (Hürriyet Gazetesi, 12 ağustos 1967).
“Basılan fuhuş otelinde müşteri bekleyen bir ana kız yakalandı - Ahlâk zâbıtası yapdığı bir baskında Londra asfaltında bir otelde 14 yaşındaki kızı ile birlikde otelin müşterileri ile fuhuş yapan 42 yaşında bir kadın yakalamışdır..” (Hürriyet Gazetesi, 19 kasım 1969).
Zamanımızın günlük gazetelerinde bunlara benzer haberler, çok kabarık dosyalar dolduracak kadar çokdur.
Sahhâkelik (Sevicilik, iki kadın arasındaki fuhuş), basına intikal etmemektedir. Ancak bâzı aşırı yakınlıklar şübheler uyandırabilir. Fakat iki erkek arasındaki sapık yakınlıklar, hem suç üstünde yakalanmalarla, hem de birinden birinin türlü yönden itici kuvvetlerle bir cinayet işlemesi dolayısı ile zamanımız basınına sık sık aksetmektedir. Vak’aların tahlil ve tasnifini kriminologların işi olarak görüyoruz.
Eski metinlerimiz arasında, fuhuş yolunda okuyanları tahrik edici “Bahnâme” denilen ve edebî kıymetden mahrum eserler vardır. Bahnâmelerden bâzıları hattâ minyatürlerle süslenmişlerdir, lüks nushalardır. Zamanımızın “Seks” yayınlarının öncüsü olmuş eserlerdir ki açık saçıklık bakımından yenilerinin kat kat üstündedirler. Zamanlarında da elden ele gizli dolaşmışlardır.
Eski oyuncu kollarının ve eski meyhânelerin köçek oğlanlarının da vücudlarını fuhuş yolunda satan gençler olduğunu kabul etmek gerekir.
Fuhşun “Livâta” ve “Sahhâkelik” denilen cinsî sapıklık yolunda icrâ yerlerinden biri de eskiden “Zından” denilen hapishâneler olmuşdur (B.: Zından Şiirleri).
Türlü suçlardan hapishânelere giren gençler, yakın geçmişe kadar sibyan, çocuk koğuşları olmadığı için, verildikleri koğuşlarda, ağır cezâlara mahkum olmuş müdhiş adamların pençesinden kendilerini kurtaramamışlar, iffetlerini koruyamamışlardır. Koğuşları ayrı o müdhiş mahkumlar arasında genc mahkumlar için mücâdeleler, kanlı sonuçlara varan kavgalar olmuş, hattâ bir gencin bir koğuşdan öbür koğuşa gelmesi için, sihir, büyü, muska yollarına baş vurulmuşdur. Kahveci Gürcü Nusret adında katilden müebbed hapse mahkum bir halk ressamı ve şâirinin “Zindan Şiirleri” adını taşıyan çok kıymetli hatıralarında, gençler için yapılmış tılsımlı resimler, muskalar vardır.
Bu hal yalnız bizde görülmez, yer yüzünde böyledir; bu konuda Kanadalı John Herbert adında eski bir mahkumun “Fortune and Men’s Eyes” isimli bir piyesi Ali Poyrazoğlu ve Oktay Balamir tarafından “Düşenin Dostu” adı ile türkçeye çevrilmiş ve Gülriz Sürurî - Engin Cezzar ve Ortakları Tiyatrosunda 1969 - 1970 tiyatro mevsiminde sahneye konmuşdur, piyesin metni de 1970 de Sander Kitabevi tarafından basılmışdır. Münâsebetler ve fiiller aynı olduğu halde, Gürcü Nusretin anlattığı İstanbul Zindanı hayatındaki şark mistisizminin incelik ve zerâfetleri, Amerika mahpushânelerindeki gılzetten çok çok uzakdır.
XVII. Yüzyıl sonlarında İstanbulda kurulmuş ve tekkeleri hamam külhanları olmuş bir süflî kalenderler tarîkatı da fuhuş temeline dayanır (B.: Külhan Beyleri).
İstanbulda fuhuş yolunda geçen asırdan bu yana bir de “Çıplak Resim”, “Çıplak fotoğraf” ticâreti vardır (B.: Çıplak Resimciler, cild 7, sayfa 3928).
“Tekke” denilen esrar kahvehâneleri de pek çok gencin iffetini kaybettiği yerler olmuşdur.
Zamanımızda sinemalar fuhşun yaygınlaşmasında büyük âmil olmuşdur. Güzel kızın büyük artistlik yolunda soyunması, artık başarı sebeblerinden biri bilinmektedir. Hiç şübhesiz ki insan melek değildir ve meşhur tâbiri ile “Seks Filmleri” büyük rağbet görmektedir.
Mizah gazete ve dergilerindeki karikatürler ve fıkraların büyük çoğunluğu, yaygın fuhşun türlü tezahürlerinden ilham alınarak çizilmekde ve yazılmaktadır.
Erkeğin kadınla, erkeğin erkekle ve kadının kadınla sevişmesi ve cinsel temasları, kabul etmek gerekir ki, zamanımızda “Beşerî Hürriyet” in kapsamı içine girmişdir ve dünyâya yayılan “Hippilik” de bu telâkkinin ilk teşkilâtı olmuşdur. Bu manzara karşısında “Fuhuş”, ancak bir vücudun cinsel temasda para karşılığı teslimi, kiralanması olmuşdur ki dünyâ edebiyatında da geniş mânâlı “Fahişe” nin yerini, hüviyeti kesin olarak ifâde eden “Kiralık Kadın”, “Kiralık Kız” deyimleri almışdır.
Kaba kuvvet kullanılarak bir kadına, bir kıza, bir delikanlıya tecâvüz hâdiselerinde mazlum, magdur elbet ki fuhuş icrâ etmekle suçlanamaz.
Aşağıdaki satırları bir hâtıra defterinden alıyoruz:
“Temmuz. 1930.
“Darülfünunda asistanım. Parisli bir delikanlı gibi giyiniyorum ama eski bir İstanbul efendisi edebiyle yaşamakdan hâlâ sıyrılamıyorum, bir kız gördüm mü yüzüm kıp kırmızı oluyor utancımdan ve kız talebelerle hep ilim üzerine konuşuyorum. Greta Garbo’nun da âşıkıyım. Sinemada yeni türedi o yosma.
“Saraçhânebaşında Çingene Eminin evindeki lise arkadaşları toplantısından gece 11 de ayrıldım. Hepsi bu tarafda, bir ben Köprüden 12,15 de kalkacak son vapurla Haydarpaşaya, oradan da son trenle Göztepeye gideceğim. Tramvayla rahat yetişeceğim (o zamanlar o saatde İstanbul tarafında taksi yok, dolmuş bilinmeyen şey). Bir takunya tıkırtısı geldi kulaklarıma. Raks eder gibi yürüyen ayaklar. Sonra kendi göründü; 19 yaşında en çok, başında bir örtü, üstünde, belinden kuşakla sıkılmış basma entâri, entârisi incik kemikleri hizasında, iri kıyım ayakları çıplak. Baş örtüsü kenarında bir tutam saç, geniş ağzında cıgara, cıgaranın ateşi dudaklarında ışıklı bir uçuk gibi; boyu uzunca, yapısı nârin, bakışı pervâsız, cessur; önümden, cıgarasının dumanını savurarak geçerken bir an durdu, bana alıcı gözle bakdı, ben âciz ve pısırık ve zoraki kayıtsız. Fuhuşdan korkan ve titreyen Efendiyim, asistanım, ilimle uğraşıyorum, “Şeytan” ı görmüş “Faust” oldum. Alayla gülümsedi ve takunyalarının hiç oynamadığı tango nağmeleriyle uzaklaşdı (1972 de o kız o saatde derhal bir taksiye atılır ve kaçırılır ve gazeteler vak’ayı yazarlar: sabaha kadar beş mütecaviz tarafından kirletilmişdir). Koca cadde bomboş. Uzaklaşdı, aradığını muhakkak bulacakdı. Ya ben?.. O gece evimde, takunya tıkırtılarından gözüme uyku girmedi”.
Eski meddah hikâyelerinin çoğunun konusu da fuhuş üzerine dayanır: “Yaşlı zengin dul kadınların ayak takımından güzel delikanlılara göz koyarlar ve hediyeler, ceb harçlıkları, altın saatler ve süslü esvablarla kandırtarak yalılarına, konaklarına getirtirler”, küçük farklarla en çok kullanılan motifdir ve ekseriya, hanım yalısına veya konağına gelen o yalın ayaklı kopuk oğlan, hanımın genc ve güzel bir cariyesine âşık olur, ve meddah o ikinci alâka üzerine hikâyesini bir aşk macerası şeklinde bitirmeye çalışır.
Bâzan da genc ve güzel karılarını evlerinde kilid altında tutan kocalar, usta, yaman zenpârelerin, biraz da mizâhî oyunlarına yenilirler ve meddah, evli kadının zinâ hikâyesini, yüz kızartmayacak mizâhî bir vak’a gibi anlatır.
Karikatürde Fuhuş
“Gizli fuhuş yapan 100 kız yakalandı” – Gazeteler –
– Suçunuz ne sizin kızım?
– Fuhşu gizli yapmışız!
(Cemal Nâdir, Amcabey Mecmuası)
Geçen asır sonlarında Karadenizli Kayıkcılar ve Galatanın rum sokak fâhişeleri
(R. E. Koçunun “Galata Canavarı Bıçakcı Petri” isimli romanı için Sabiha Bozcalının kompozisyonu)
Geçen asır sonlarında Kuledibinde Horoz Sokağı sermâ yelerinden rum kızı Aliki ve yavuklusu Süslü Balıkcı Ahilea
(R. E. Koçunun “Galata Canavarı Bıçakcı Petri” isimli romanı için Sabiha Bozcalının kompozisyonu)
Kibar Yosma Silâhşorkızı ile Karakollukcu Yusuf
(R. E. Koçunun “Meddah Hikâyeleri” isimli eseri için Sabiha Bozcalının kompozisyonu)
Sahte Hanımsultan ile Kayıkcıgüzeli Ayvaz Ali
(R. E. Koçunun “Meddah Hikâyeleri” isimli eseri için Sabiha Bozcalının Kompozisyonu)
Süleyman adında bir genç mahkûm için zindana ayak basdı muskası
(Gürcü Nusretin hâtıralarından)
Theme
Other
Contributor
Cemal Nâdir, Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM110213
Theme
Other
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Cemal Nâdir, Sabiha Bozcalı
Description
Volume 11, pages 5855-5864
Note
Image: volume 11, pages 5856, 5858, 5860, 5861, 5862, 5863
See Also Note
B.: Fahişe cild 10, sayfa 5478; Hîz Gençler, Genel Evler; Koltuklar; Hamam; Yangın Yerleri; Oteller; Bekâr Odaları, cild 5, sayfa 2408; B.: Baskın, cild 4, sayfa 2141; B.: Halil Ağa, Forsa; Yenikapu Batakhânesi; B.: Mehmed Ağa, Tayyarzâde; B.: Açık Saçık Gezme Yasağı, cild 1, sayfa 202; Kadınlara Yasaklar; B.: Esirciler, cild 10, sayfa 5271; B.: Fuhşi Atik; B.: Abanoz Sokağı, cild 1, sayfa 6; B.: Paris Mahallesi; B.: Ebe Kadın Vak’ası, cild 9, sayfa 4845; B.: Hotel des Marins - Misâfirhânei Mellâhin; B.: Zından Şiirleri; B.: Külhan Beyleri; B.: Çıplak Resimciler, cild 7, sayfa 3928
Theme
Other
Contributor
Cemal Nâdir, Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.