Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
FUAD PAŞA (Keçecizâde Mehmed)
Geçen asrın ortasında, Mustafa Reşid Paşa ile Mehmed Emin Âli Paşanın yanında tarihimizde Tanzimat Devri denilen Uyanık İstibdad (Uyanık Mütlakiyet) devrini temsil eden üç büyük vezirden biri (B.: Reşid Paşa, Mustafa; Âli Paşa, Mehmed Emin, cild 2, sayfa 690); o devirde Türkiyede avrupalılaşma akımının en önünde bulunanlardan ve o yönden “Diplomat” unvanını hakkı ile taşımaya lâyık devlet adamı; ve zerâfeti ile, nezâketi ile, nüktedanlığı ile, medenî cesâreti ile, bilgi ile mücehhez zekâsı ile pek seçkin bir sîma, fakat, büyük çoğunluğu cehlin ve dolayısı ile taassubun karanlığı içinde bulunan halk tarafından kıymeti anlaşılamamış, kendisinin de avamfirib olmasına aslaa imkân bulunmayan hakiki türk aydını; 1230 (1815) de İstanbulda doğdu; İkinci Sultan Mahmud devrinin hür fikirleri ile tanınmış ulemâsından zarif, nüktedan ve şâir Keçecizâde İzzet Mollanın oğludur, ki Keçecizâdeler ailesinin aslı Konyalıdır; anası, ünlü türk vezirlerinden sadırâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın torunlarından ve ulemâdan İsmail Mekîî Beyin kızı Hibetullah Hanımdır.
Devrin geleneğine uyularak bütün ulemâ evlâdı gibi 89 yaşlarında bir çocuk iken ilmiye mesleğine sokuldu. 11 yaşlarında iken Yeniçeri Ocağının kaldırılması vak’asını gördü, ki o vak’a üzerine en güzel tarih kıtasını da şâir babası söyl...
⇓ Read more...
Geçen asrın ortasında, Mustafa Reşid Paşa ile Mehmed Emin Âli Paşanın yanında tarihimizde Tanzimat Devri denilen Uyanık İstibdad (Uyanık Mütlakiyet) devrini temsil eden üç büyük vezirden biri (B.: Reşid Paşa, Mustafa; Âli Paşa, Mehmed Emin, cild 2, sayfa 690); o devirde Türkiyede avrupalılaşma akımının en önünde bulunanlardan ve o yönden “Diplomat” unvanını hakkı ile taşımaya lâyık devlet adamı; ve zerâfeti ile, nezâketi ile, nüktedanlığı ile, medenî cesâreti ile, bilgi ile mücehhez zekâsı ile pek seçkin bir sîma, fakat, büyük çoğunluğu cehlin ve dolayısı ile taassubun karanlığı içinde bulunan halk tarafından kıymeti anlaşılamamış, kendisinin de avamfirib olmasına aslaa imkân bulunmayan hakiki türk aydını; 1230 (1815) de İstanbulda doğdu; İkinci Sultan Mahmud devrinin hür fikirleri ile tanınmış ulemâsından zarif, nüktedan ve şâir Keçecizâde İzzet Mollanın oğludur, ki Keçecizâdeler ailesinin aslı Konyalıdır; anası, ünlü türk vezirlerinden sadırâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın torunlarından ve ulemâdan İsmail Mekîî Beyin kızı Hibetullah Hanımdır.
Devrin geleneğine uyularak bütün ulemâ evlâdı gibi 89 yaşlarında bir çocuk iken ilmiye mesleğine sokuldu. 11 yaşlarında iken Yeniçeri Ocağının kaldırılması vak’asını gördü, ki o vak’a üzerine en güzel tarih kıtasını da şâir babası söylemişdi. 12-13 yaşlarında idi küçük Fuad Efendiye müderrislik ruusu verildi. 14 yaşında iken babası İzzet Molla, medenî cesâretinin kaçınılmaz neticesi, İkinci Sultan Mahmudun gazabına uğrayarak Sivasa sürgün olarak gönderildi ve az sonra da orada idam olundu (B.: İzzet Molla, Keçecizâde).
İzzet Molla, pâdişahın bir kış mevsimi boyunca ikaamet ettiği Râmi Kışlasında tevkif edilmiş ve evine uğramasına bile izin verilmeyerek oradan sürgün yeri olan Sivasa gönderilmişdi. Parası yokdu. Bilâkis mîrîye 200,000 kuruşa yakın borcu vardı, defterdarlıkça eşyâsı satıldı ve ancak 36,000 kuruş tuttu. Ailesi derin geçim sıkıntısına düşdü. Gazaba uğramış adam olduğu için aile dostları bile yardımdan çekindiler. Henüz on dört yaşındaki Fuad Efendiye, babasının mesleğine karşı bir nefret geldi. O sıralarda Tıbbiye Mektebi yeni açılmışdı, ve mektebe çoğunlukla ermeni ve rum çocukları yazılıyordu. Fuad Efendi Tıbbiye Mektebinin pek az sayıdaki ilk türk talebelerinden biri oldu; öğretim tamamen fransızca idi, mektebde büyük gayret göstererek ana dili gibi fransızca öğrendi ve Tıbbiyeden çıkan ilk türk hekimlerinden biri oldu.
Asker hekim olarak ilk vazifesi, Kaptanıderyâ Çengeloğlu Tâhir Paşa Trablusgarb’a giderken, alay tabibi rütbesiyle paşa gemisi hekimliği olmuşdu. İstanbula dönüşünde evvelâ Tophâne hekimliğine, sonra yine Tersâne hekimliğine tâyin edildi. Fakat mizacı ne hekimlik ne de askerlik ile bağdaşabilmişdi. 1837 de 22 yaşında iken askerliği ve hekimliği bırakarak Babıâli Terceme Odasına kâtiblik ile girdi. Orada Hâriciye nâzırı Mustafa Reşid Paşanın dikkatini çekdi, o büyük devlet adamı genc kâtibi, bir diplomat olarak yetişdirmek üzere himâyesi altına aldı, 1255 (1839) de Babıâli baştercümanlığına tâyin edildi. 1840 da Şekib Efendi Londra elçiliğine tâyin edildiğinde Keçecizâde Fuad Efendi de elçilik başkâtibliğine tayin edildi (B.: Şekib Paşa). Londrada üç sene kaldı. 1843 de Madridde, 1844 de Lizbonda muvakkat elçilik yapdı. İste bu Avrupa dolaşmasıdır ki Fuad Efendide, Türkiyenin istikbâlinin selâmeti için garblılaşmakdan başka yol olmadığı fikrini kesin olarak yerleşdirdi. Genç, bilgili, zarif ve çok zeki bir diplomat olarak şöhreti, kendi memleketinden önce o yabancı memleketlerde takdir edildi.
Hâmisi Reşid Paşanın ilk sadırazamlığında 1847 de Divânıhümâyun amedciliğine tâyin edildi.
Macarların Avusturyaya karşı istiklâl ayaklanmasında, hürriyet mücâdelesi Macaristandan Eflak’a atlamışdı. Eflak, Osmanlı İmparatorluğuna bağlı bir memleketti, 1849 da karışıklığı yatışdırmaya memur edilen Fuad Efendi Bükreşe gönderildi, bir seneden fazla orada kalarak rusların askerî müdahalesini önlemeye muvaffak oldu. Bir diplomat için büyük başarı idi.
Macaristan ihtilâlini polonyalılarm ayaklanması tâkib etti. Avusturya ve Rusyanın bu iki memlekete sevk ettiği büyük askerî kuvvetler karşısında ayaklanan miliyetperverlerden bir kısmı Türkiyeye sığındı. Rusya ve Avusturya “bir takım haydudlar” dediği mültecîlerin iâdeleri istedi; Türkiye ise onları, haydud telakki etmediğini, siyâsî mülteci olarak kabul ettiğini bildirerek ve iki kuvvetli komşusu ile bir harbi göze alarak, kendisine sığınan macar ve polonyalıları geri vermedi. Tarihimizde “Mülteciler Meselesi” denilen bu vak’a, Mustafa Reşid Paşanın ikinci sadâretine rastlar, hariciye nâzırlığında da Âli Paşa bulunuyordu. Türk hükûmetinin gösterdiği celâdet Avrupada Türkiye lehine büyük akisler yapdı. Karar büyük devletlere Viyana, Paris ve Londrada bulunan büyük elçilerle bildirilmişdi. Peterburg’a da, kendisine “Fevkalâde Murahhas Büyük Elçi” unvanı verilerek o sırada Bükreşde bulunan “dirâyet ve metâneti müsellem ve mücerreb” Fuad Efendi gönderildi. 34 yaşlarında bulunan genc diplomat Rusya çarı Birinci Nikola’yı türk noktai nazarını kabule ikna etti. Parisde ve Londrada Rusya ve Avusturya aleyhine ve Türkler lehine o kadar büyük nümayişler yapılmışdı ki, mesele bir harbe kadar varmadan kapatıldı.
Fuad Efendi Rusyadan dönüşünde, 1851 de yeni kurulmuş olan Encümeni Dâniş’e (Türk Akademisi’ne) aza tâyin edildi (B.: Encümeni Dâniş, cild 9, sayfa 5112).
1852 de sadırazam olan Âli Paşa hariciye nâzırlığına Fuad Efendiyi getirdi.
O sırada Kudüsde “Mübârek Makamlar” meselesi diye sonu bir harbe kadar varacak bir mesele çıkdı. Kudüsde Kamâme Kilisesine hıristiyanlık âlemi bir kudsiyet vermişdi. Bu kilise üzerinde Ortodoks ve Katolik papazları sâhiblik iddiasında idiler. Fransa İmparatoru Üçüncü Napoleon katoliklerin, Rusya Çarı Birinci Nikola da Ortodoksların hâmisi geçiniyorlardı. Türkiyede Balkan yarım adasında pek çok Ortodoks hıristiyan vardı. Çar, dolayısı ile onların da dinî hâmisi tavrını takınmışdı. Türk hariciyesi ise, Çarın bu tavrı karşısında, Kudüsdeki papazlar kavgasında katolikleri tutmaya ve meşhur kilisenin büyük kapusunun anahtarlarını onlara vermeye kararlı görünüyordu, bu görüşü de hariciye nâzırı Fuad Efendi temsil ediyordu. Çar başyâveri General Prens Mençikof’u 1853 de fevkalâde elçilikle İstanbula yolladı. İstanbulda kaldığı müddetce magrurâne garâbetleri ile pek sevimsiz hatıra bırakmış olan bu elçi (B.: Mentschikoff) Bâbıâlide sadırazamı ziyâretden sonra usulen hariciye nâzırını da ziyâret edecekdi. Mençikof, sadırazamın (Kaptanıderyâ Mehmed Ali Paşa) yanından çıkdıkdan sonra “Hilekâr Nâzır” dediği Fuad Efendiyi ziyaret etmedi, Fuad Efendi de bunu bir haysiyet meselesi yaparak nâzırlıkdan istifâ etti. Az sonra da Türkiye ile Rusya arasında bir harb başladı ki tarihimizde “Kırım Harbi” diye anılır; Fransa, İngiltere ve Sardunya devletleri de müttefiklerimiz olarak bu harbe katıldılar.
Harbi fırsat bilen rumlar bir takım çeteler kurarak Yanya ve Tırhala taraflarında karışıklıklar çıkarmışlardı. Asâyişin korunmasına bir ordunun başında Fuad Efendi memur edildi. Kısa zamanda çeteleri tenkil etti ve bir kumandan ehliyetine de sâhib olduğunu gösterdi. Aşağıdaki lâtife yollu satırlar, o sırada yakın arkadaşı Cevdet Efendiye (B.: Ahmed Cevdet Paşa, cild 1, sayfa 336) yazdığı bir mektubdandır:
“... işte efendim kalemi kılıca değişdim, generalliğimin eserini gösterdim. Şimdilik Narda sahrâsında yiğitlik çadırında oturuyorum, etrâfa velvele vermekteyiz. Fakat bu memuriyet evvelki memuriyetlere rahmet okutuyor.
Mayıs 1854
Yanya ve Narda Ordusu Generali
Fuad”.
Ali Paşanın ikinci defa sadırâzam oluşunda, Fuad Efendi de iki gün sonra, 16 şaban 1271 4 Mayıs 1855 de vezirlik rütbesi ile ikinci defa olarak hariciye nâzırlığına tâyin edildi, artık tarihimizin ünlü “Keçecizâde Mehmed Puad Paşa” sı idi.
1856 kasımında, Âlî Paşanın sadırazamlıkdan azli üzerine o da hariciye nâzırlığından istifa etti.
1857 de Meclisi Âlii Tanzimat reisliğine tayin edildi.
1858 de, Âlî Paşanın üçüncü sadırazamlığında Fuad Paşa da üçüncü defa hariciye nâzırı oldu. Bu seferki nâzırlığı üç yıldan fazla sürdü. Beş defa sadırazam değişdi, Âlî Paşa, Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa, Mütercim Rüşdü Paşa, tekrar Kıbrıslı Mehmed Emin Paşa, tekrar Âlî Paşa (dördüncü sadırazamlığı); ve pâdişah Abdülmecid vefat ederek osmanl tahtına Sultan Abdülaziz geçdi.
Evvelâ Cebeli Lübnanda sonra Şamda müslümanlarla hıristiyanlar arasında çıkan kanlı vak’aları yatıştırmak üzere fevkalâde memuriyet, geniş selâhiyet ve askerî kuvvetlerle Suriyeye gönderildi, çok şiddetli hareketle karışıklığı basdırdı, şiddeti Şam vâlisi Ahmed Paşa ile bir albayı ve bir yarbayı kurşuna dizdirecek, Şam ileri gelenlerinden beş kişi ile üç jandarmayı asdırtacak kadar ileri gitti. Fakat, öteden beri Suriye üzerinde sömürge ihtirasları olan Fransanın askerî bir müdahalesini önledi. Henüz Suriyede bulunurken, Âlî Paşanın dördüncü sadâretinden azlinde, 22 kasım 1861, sadırâzam oldu.
Bu ilk sadırazamlığı 2 ocak 1863 tarihine kadar bir yıldan az fazla sürdü. Saraydan hükûmet işlerine müdâhaleler yapılması üzerine istifa etti ve yerine yakın dostlarından Yusuf Kâmil Paşa sadırazam oldu. Fuad Paşa Meclisi Vâlâ reisliğine tâyin edildi. Az sonra o memuriyetden Seraskerliğe (Genelkurmay Başkanlığına) nakledildi ve Sultan Abdülazizin Mısır seyahatında maiyetinde bulundu. Mısıra “Feyzi Cihad” vapuru ile gidilmişdi. Gidiş geliş seyahat boyunca pâdişah ile her gün yakın temasları ile Sultan Abdülazizin aşırı teveccühünü kazandı. Mısır seyahati dönüşünde 1 haziran 1863 de seraskerlik üzerinde kalmak üzere ikinci defa sadırâzam oldu.
İkinci sadırâzamlığı üç buçuk sene kadar sürdü. O yılların başlıca vak’aları Eflak ve Boğdanın Osmanlı Devletine tâbi bir prenslik hâlinde birleştirilmesi ve hükümdarlığına Hohenzollern hânedanından Prens Charles’in getirilmesi, ve Kavalalı Mehmed Ali Paşa hânedanından gelen Mısır Vâlisi İsmail Paşaya “Hidiv” unvanının verilmesidir. Ve İstanbulda büyük Hocapaşa Yangını oldu.
Fuad Paşanın konağı Şehzâdebaşında, Şehzâde Camiinin karşısında idi. İçinde alafranga, avrupâî hayat yaşayan İstanbulun en büyük evi idi ve mutaassıblar nazarında da bir “Gâvur Evi” idi; 11 aralık 1864 gecesi içinden çıkan bir yangında yandı. Yangında paşanın mecidi nişanı kaybolmuşdu, Sultan Abdülaziz aşırı teveccüh eseri olarak kendi nişanını Fuad Paşaya yolladı. Fuad Paşa dostu Yusuf Kâmil Paşanın Demirkapudaki konağına taşındı. Bu konak da hazîne hassa tarafından döşendi. Sadırazam için Bayazıd meydanında büyük bir konak yapılmaya başlandı.
İsmail Paşa pâdişaha arzı tâzimat için kızı Prenses Tevhide Hanımı İstanbula göndermişdi. Sultan Abdülaziz çok güzel olan bu prensesi beğenerek onunla evlenmek istedi. Bu izdivâcı Mısırın tam istiklâlini sağlayabilecek bir hadise gibi gören Fuad Paşa pâdişaha şiddetle muhalefetde bulundu. Abdülaziz Tevhide Hanımla evlenemedi ama 4/5 haziran 1866 da gece vakti gönderdiği bir fermanla Fuad Paşayı sadâretden azletti ve ertesi gün Mütercim Rüşdi Paşa sadırazam oldu.
Fuad Paşa sekiz aydan fazla burda, 11 şubat 1867 de Âlî Paşanın beşinci ve son sadâretinde üçüncü defa olarak hâriciye nâzırlığına tâyin edildi. Abdülazizin Avrupa seyahatında hariciye nâzırı sıfatı ile yanında bulundu. İlk defa olarak bir osmanlı pâdişahı Avrupaya gidiyordu, Fransada imparator Üçüncü Napoleon’a, İngilterede Kıraliçe Viktorya’ya iki resmî ziyâretde bulunacakdı. Her iki memleketde pek tantanalı karşılama hazırlıkları yapıldı ve yorucu resmî merâsim programları hazırlandı. Abdülaziz ise resmiyetden hiç haz etmeyen bir zât idi, keyfince hareket etmesini sever tam şarklı sultandı; iki ziyâretin aksamadan tamamlanması için o kadar sıkıntı çekdi, yoruldu ki kendisini “Kükremiş bir arslanın mürebbisi”ne benzetmişdir. Pâdişahın bazı lâübâli direnişlerine şiddetle karşı koyması, Sultan Abdülazizin hem itaati hem de ağır hakaaretleri ile pek çetin oldu. İstanbula dönüşlerinde Sadırâzam Âlî Paşaya: “İşte efendimizi sâlimen getirip lalasına teslim ettim, ama ben de bittim, müsâade ediniz de bir müddet Yakacıkda dinleneyim..” dedi. Bir müddet Yakacıkda Yusuf Kâmil Paşanın köşkünde oturdu.
Sadırazam Âli Paşa Girid Meselesinin halli için Giride gittiğinde yerine vekil olarak onu bırakdı.
Bayazıdda Fuad Paşa için yapdırılan konak bitmişdi, fakat kendisine verilmeyerek mâliye nâzırlığı konağı yapıldı. Bunu bir istiskaal kabul eden Fuad Paşa sadırâzam vekilliğinden ve hâriciye nâzırlığından istifâ etti, istifâsı kabul edilmedi (B.: Fuadpaşa Konağı).
Nâzmı Bey ve Kâzım Bey adında iki yetişkin oğlu genc yaşlarında kalb hastalığından ölmüşlerdi. Bu hastalık kendisinde de vardı ve Avrupa seyahati dönüşünde çok üzücü bir hal almışdı. Âli Paşa Giridden döndükden sonra izin alarak tedâvi için Fransaya gitti ve orada 29 şevval 1285 (29 ocak 1869) de Niş şehrinde vefât etti. Türkiyenin Paris sefâreti maiyetinde bulunan Hoca Tahsin Efendi tarafından gasil ve tekfin edilen nâşi Fransa hükûmetinin “Ronar” isimli bir beylik gemisi ile onaltı gün süren bir yolculukdan sonra, İstanbula getirildi ve Sirkeci iskelesinden başlayan büyük bir cenaze töreni ile Sultanahmed civarında Fazlipaşa semtindeki caminin yanındaki türbesine defnedildi (B.: Fuadpaşa Camii).
Ulemâdan olup avrupalı kültürüne sâhib Hoca Tahsin Efendiye dil uzatanlar ona “Fuad Paşa Gassali” lakabını takmışlardı (B.: Tahsin Efendi, Hoca).
Meşrutiyetci Yeni Osmanlıların karşısında uyanık istibdadın temsilcilerinden Âlî ve Fuad Paşalar büyük engellerdi, Fuad Paşanın ölümü Yeni Osmanlılar tarafından âdetâ memnuniyetle karşılandı. Mahmud Kemal İnal “Son Sadırazamlar” isimli eserinde şunları yazıyor:
“Şarl Mismer ölümünde Fuad Paşanın elinde bir Kur’an tuttuğunu yazıyor. Yeni Osmanlıların Fransada çıkardıkları Hürriyet Gazetesinde ise ölüm döşeğinde katolik âyini icrâ edilmişdir diye yazmışdır. Düşman ne isterse yazar, pek çok defa da halkı inandırır. Fuad Paşa halkın dedi kodusundan, sui zannıdan ürkmeyen, korkmayan bir adamdı...”.
Sevenler de mersiyelerini söylediler; şu beyitler Yusuf Kâmil Paşanındır:
. . . . . . . . . . . .
Emri dünyâ ile meşgul iken Allah deyüb
İntisâb etmiş idi hazreti Mevlâye
Onbin âdem var idi pîşü peşi na’şinde
Açdılar desti duâ magfireti Mevlâye
Abdürrahman Sâmi Paşanın şu mersiye tarihi de türbesinde sandukası önüne levha hâlinde konulmuşdur; tarih olarak bulunan “Gafur” kelimesi 1 rakamı ile tâmiyelidir:
Ey zâiri sâhib nefes
Hubbi sivâdan meyli kes
Dünyâda kalmaz hiç kes
Allah bes bâki heves
Her ten biter bir derd ile
Geh kerm ile geh sert ile
Uğraşmaya bir ferd ile
Değmez bu dünyâyi ahes
Ben de Fuâdı asr idim
Fassı nigîni sadr idim
Nakşi hümâyun satr idim
Gösterdi çerh rûyi abes
Dilhaste oldum bir zeman
Tedric ile bitti tüvan
Uçdu nihâyet mürgi can
Çünki harâb oldu kafes
Söndü çerâğı âfiyet
Zulmetde kaldı şeş cihet
Açıldı subhi âhiret
Envârı Hak’dan muktebes
Buldum o dem sübhânımı
Arz eyledim isyânımı
Matlub idüb gufrânımı
Rahmetle oldu dâdres
Yâreb bu abdi rû siyah
İttimse de yüzbin günâh
Dergâhını kıldım penâb
Afvindir ancak mültemes
Târihdir ismi Gafûr
Lâbüd ider sırrı zuhûr
Af olunur her bir kusur
Allah bes bâki heves
(Gafur) 1286 - 1 = 1285
Uzun boylu, vücud yapısı zayif, kılları seyrekçe beyaz sakallı idi. Son zamanlarında gözlük kullanırdı. Ölümünde 55 yaşında idi, fakat o kadar yorgun ve çökmüş bir adamdı ki görenler 80 yaşında tahmin ederdi.
İkinci sadırâzamlığı sırasındaki büyük Hocapaşa Yangınından sonra İstanbulda ilk geniş caddeleri açdıran Keçecizâde Fuad Paşa olmuşdur. Divan Yolunu genişletir iken Köprülü Mehmed Paşa ile Gazenfer Ağanın kabirlerini bir az geriye kaldırttı, mutaassıb güruhu Fuad Paşanın aleyhinde konuşmaya başladı, zarif adam:
— Köprülüden korkmam.. dedi, benim yerimde o olsaydı aynı şeyi yapardı, onun ruhu bilâkis hoşnud olur, Gazanfer Ağaya gelince, benim yerimde olanlar onun ayarındaki adamların başlarını kesdirmişler, ben kabrini naklettirdim, ondan da korkmam.
Yeni açılan geniş caddelerin ve kaldırımlarının pek güzel olduğundan bahseden bir zâte de:
— O kaldırımlar bana atılan taşlarla yapılıyor!.. yapılıyor demişdi.
Dahiliye Başkâtibi Sâib Bey isminde bir zât memleketinden yeni gelmiş genc ve toy hademesine:
— Git sor, sadırâzam paşa gelmiş mi?.. der.
Delikanlı gider, sadırazamın geldiğini öğrenince odasına girer:
— Bizim bey seni istiyor!.. der.
Oğlanın saflığı Fuad Paşanın hoşuna gider, hemen kalkıp Sâib Beyin odasına girer:
— Emretmişsiniz.. geldim efendim!.. der.
Bir Fransız dostuna İstanbulu gezdiriyordu, büyüklü küçüklü ahşab evlerin cebhelerine asılmış “Yâ Hâfız” levhalarını gören Fransız bunların ne olduğunu sorduğunda:
— Tek yangın sigorta şirketimizin adı, bütün bu evler o şirkete sigortalıdır.. demişdi.
Dâhiliye Nezâreti başkâtibi Sâib Beyle Hâriciye Nezâreti baş kâtibi Billûrî Mehmed Efendi iki kelimeyi bir araya getirip yazı yazamazlardı, kalemde boy gösterirler ve diğer kâtiblere emir verirlerdi, Fuad Paga o iki zât için:
— Bunlar Kerâmen Tâtibîn gibidir, ne yazdıklarını gören yokdur.. derdi.
İstanbul ile Boğaziçi köyleri arasında vapur işletmek için bir şirket kurulmasını ilk düşünen adam Keçecizâde Fuad Paşa olmuşdu. (B.: Şirketi Hayriye).
Keçecizâde Mehmed Fuad Paşa
(Resim: S. Bozcalı)
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM110203
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Sabiha Bozcalı
Description
Volume 11, pages 5845-5849
Note
Image: volume 11, page 5845
See Also Note
B.: Reşid Paşa, Mustafa; Âli Paşa, Mehmed Emin, cild 2, sayfa 690; B.: İzzet Molla, Keçecizâde; B.: Şekib Paşa; B.: Encümeni Dâniş, cild 9, sayfa 5112; B.: Mentschikoff; B.: Ahmed Cevdet Paşa, cild 1, sayfa 336; B.: Fuadpaşa Konağı; B.: Fuadpaşa Camii; B.: Tahsin Efendi, Hoca; B.: Şirketi Hayriye
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.