Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
FRANSIZ YAZLIK SEFÂRETHÂNESİ
Tarabyada kırmızı aşı boyalı ahşab binâ ki Boğaziçinin en eski yalısıdır, zamanımızdaki sahil yolu bu binânın önünden geçer, “İpsilântiler Yalısı” diye anılır, çok daha büyük bir yalı idi, yarısı 1913 de içinden çıkan bir yangında yanmışdır. Fenerli rum beylerinden olup Eflâk Voyrodalığı sırasında devlete ihânet eden Aleksandr İpsilantinin Rusyaya firârından sonra devletce müsadere ve Fransa elçisine hediye edilmişdir.
Geçen asır ortasında İstanbula gelmiş olan meşhur fransız romancısı ve şâiri Théophile Gantier bu binâ hakkında şunları yazıyor:
“Alaturka tarzda, kerpiç temel üstüne tamamiyle ahşap, hiçbir mimarî kıymeti bulunmıyan fakat koskocaman, havadar, kullanışlı, yazın şiddetli sıcaklarından mahfuz, serin ve dünyanın en güzel mevkiindedir. Arkasında set bahçeler, Karadenizden esen lâtif rüzgârla boyuna yaprakları sallanan asırdide ağaçlar, üst sete çıkıldı mı, harikulade bir manzara ile karşılaşılıyor. Asya sahili önünüze yayılıyor, uzaklarda Yuşa Tepesi, Avrupa kıyısında Büyükderenin şirin kavsi dönüyor, Boğaz, Anadolu ve Rumeli Kavaklarının gerisinde genişliyerek Karadenize karışıyor.”
Kırım harbi sıraları Türkiyede Fransa sefirliği eden Thouvenel’in hısımı, 1855 haziranında İstanbula gelip üç yıl kalan, senelerden sonra hâtıralarını neşreden (Un séjour â l’ambassade de ...
⇓ Devamını okuyunuz...
Tarabyada kırmızı aşı boyalı ahşab binâ ki Boğaziçinin en eski yalısıdır, zamanımızdaki sahil yolu bu binânın önünden geçer, “İpsilântiler Yalısı” diye anılır, çok daha büyük bir yalı idi, yarısı 1913 de içinden çıkan bir yangında yanmışdır. Fenerli rum beylerinden olup Eflâk Voyrodalığı sırasında devlete ihânet eden Aleksandr İpsilantinin Rusyaya firârından sonra devletce müsadere ve Fransa elçisine hediye edilmişdir.
Geçen asır ortasında İstanbula gelmiş olan meşhur fransız romancısı ve şâiri Théophile Gantier bu binâ hakkında şunları yazıyor:
“Alaturka tarzda, kerpiç temel üstüne tamamiyle ahşap, hiçbir mimarî kıymeti bulunmıyan fakat koskocaman, havadar, kullanışlı, yazın şiddetli sıcaklarından mahfuz, serin ve dünyanın en güzel mevkiindedir. Arkasında set bahçeler, Karadenizden esen lâtif rüzgârla boyuna yaprakları sallanan asırdide ağaçlar, üst sete çıkıldı mı, harikulade bir manzara ile karşılaşılıyor. Asya sahili önünüze yayılıyor, uzaklarda Yuşa Tepesi, Avrupa kıyısında Büyükderenin şirin kavsi dönüyor, Boğaz, Anadolu ve Rumeli Kavaklarının gerisinde genişliyerek Karadenize karışıyor.”
Kırım harbi sıraları Türkiyede Fransa sefirliği eden Thouvenel’in hısımı, 1855 haziranında İstanbula gelip üç yıl kalan, senelerden sonra hâtıralarını neşreden (Un séjour â l’ambassade de France â Constantinople sous le Second Empire. Plon, Paris, 1902). Matmazel de Melfort, Tarabyadaki sefârethâneye dair intibalarını şöyle nakleder:
“Ne mermerden, ne de taştan bir saraydır. Denizin rutubeti kârgir yapılara tesir edeceğinden tahtadan yapılmış, büyük, güzel bir sayfiye. Yüksek setleri, mükemmel parkında yetişkin ağaçları var. Damında bir direğe takılı Fransız bayrağı rüzgârla dalgalanıyor. Kapısından girilince aydınlıktan yürek ferahlanıyor. Pencereleri o kadar gök ki hepsi de deniz üstünde, sâdece büyük salonda 19 tane. Pencerelerde kafes, pancur yok, beyaz tülden perdeler; ışık, güneş, manzara hep içeri dolmada. Salonda çepeçevre, Bursa ipeklileriyle kaplı geniş sedirler; yerde kıymetli Hint hasırları. İzmir, İran halıları, her tarafta çiçek. Kimi Çin vazolarından duvarlara ilişmiş, kimi ortada kümeyle, kimi köşelerin mermer raflarında.
“Yalnız göğün ve denizin mavi rengi görülen odalarda insan kendini bir gemide sanıyor. Dört beş set yukarı çıkılınca etrafın manzarasına hayran olunuyor. Asya kıtası karşınızda, Karadeniz methali solunuzda, şayanı hayret Boğaz ayağınızın altında. Burada ömür sürmek hakikaten bahtiyarlık.
“Denizin şıpırtısı, uğultusu ilk günler bana Marsilyadan geldiğimiz Sinai gemisindeyim zannını veriyordu. Büyük karyolam, beyaz cibinliğim, pembe kornişli geniş odam o dapdaracık kamarada bulunmadığımı çabuk hatırlatıyordu. Sabahların letafetine doyum olmuyor. Hava ılık ve durgun; hafif bir sis ortalığa yayılıyor. Deniz süt liman, buruşuksuz, yaprak kımıldamıyor. İstanbulla Karadeniz arasında tek geçit yeri olan bu Boğazdan her şey geçiyor. Sabahtan akşama kadar sürülerle balıkcı kayığı, civar iskelelerin kayıkları; Trabzona işliyen yolcu gemileri önümüzden o kadar yakın süzülüyorlar ki içindekileri dürbünsüz görmek, bildikleri tanımak kabil.
“Arada, koca koca pazar kayıkları da geçiyor. İstanbuldan Boğaziçi köylerine zahire, erzak, nevale taşımadalar. Bu seyyar pazarların bazılarında yığın yığın karpuz kavun; küfe küfe üzüm, kuru yemiş sandıkları; bazılarında şehre inip dönen halk. Kayığın gerisine kırmızı, mavi, mor feraceli Türk kadınları oturmuş; yanlarında ayaklarını dışarıya sarkıtmış çocuklar; baş tarafta sarıklı, ak sakallı, her yaşta erkekler. Bütün bunlara Şarkın parlak güneşi bol bol vurmada.
“Ekseriya sabahın 11 raddelerinde, yüzlerce küçük yelkenli, beyaz martılar gibi mavi suların üzerinden kayıyor. Karadenizde balık avlamaktan dönen balıkcılar. Zira neredeyse şimal rüzgârı esmeğe başlıyacak, akıntıları aşmak güçleşecek. Yavaş yavaş dalgalar koyulaşarak artıyor. Artık hava tamamiyle değişmiş, üşümemek için sırta şal örtmeğe mecbursunuz.
“Küçücük Tarabya koyu çok kalabalık, hareketli. Fransa sefareti maiyetine memur Ajaccio avizosunun tayfaları köyde mütemadiyen dolaşmada. Türk, Ermeni, Bulgar, Acem satıcılar alışverişte. İngiliz sefiri Sir Henry Bulwer’in Arnavud kavası gayet parlak kıyafetli, kırmızı çuha elbisesi sırmalarla işlemeli. Kırım harbi nihayete erdiği halde, Lord Lyons’un rakip bulunduğu İngiliz amiral sefinesi Royal Albert limancıkta demirli. Bizim İmparator Üçüncü Napoléon’un aklı neredeydi bilmem? Niçin harb gemilerimizden birini göndermemiş, bunun karşısına dikmemişti? Ben olsaydım bir değil, ikisini yollardım...”
Sermed Muhtar ALUS
Tema
Yapı
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Yazar/Üreten
Sermed Muhtar Alus
Kod
IAM110178
Tema
Yapı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 11, sayfalar 5834-5835
Tema
Yapı
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.