Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
FOSSATİ (Gaspare Trajano)
Geçen asır içinde İstanbul’da uzun süre yaşamış ve büyük şehrin Avrupâî görünüşlü yapılar ile süslenmesinde büyük hizmeti olmuş, o arada Ayasofyanın son esaslı tâmirini yapmış; Beyoğlunda Rusya Elçiliği konağını, Beyoğlunda Naum Tiyatrosu binasını, Cağaloğlunda İran Elçilik konağını, İstanbul vilâyet konağı avlusundaki Arşiv (Hazînei Evrak) binasını, Ayasofya karşısında Dârülfunun (yanmış adliye sarayı) binasını, Bayazıdda Mustafa Reşid Paşa türbesini inşa etmiş batılı bir mimar; Güney İsviçrenin italyanca konuşulan Ticino (Tessin) kantonunun Morcote kasabasında 1809 yılında doğdu.
Dedesi Carlo Giuseppe (1737-1805), amcaları Giorgio Giugliemo (1770-1843) ve Pier Angelo Aloiso (1762-1827) de mimardı. Zaten Fossati ailesinde, XIV. yüzyıldanberi pek çok tanınmış insan yetişmiş ve Gaspare Fossati’nin mensup olduğu kolda bilhassa mimar ve ressamlar çoğunluğu teşkil etmiştir.
Mimarlık öğretimini, Milâno’da Brera akademisinde yaparak, buradan 1827 de diploma aldı. Bu akademiden mezun olurken, Fossati diploma çalışması, olarak, “bir başkent için bir arşiv binası projesi” hazırlamış ve bu proje bir altın madalya almıştır. Sonraları Fossati’nin böyle bir arşiv binası yapmak fırsatını İstanbulda elde ettiğini aşağıda göreceğiz. Genc mimar 1828-1831 yılları arasında İtalya içinde geziler yap...
⇓ Devamını okuyunuz...
Geçen asır içinde İstanbul’da uzun süre yaşamış ve büyük şehrin Avrupâî görünüşlü yapılar ile süslenmesinde büyük hizmeti olmuş, o arada Ayasofyanın son esaslı tâmirini yapmış; Beyoğlunda Rusya Elçiliği konağını, Beyoğlunda Naum Tiyatrosu binasını, Cağaloğlunda İran Elçilik konağını, İstanbul vilâyet konağı avlusundaki Arşiv (Hazînei Evrak) binasını, Ayasofya karşısında Dârülfunun (yanmış adliye sarayı) binasını, Bayazıdda Mustafa Reşid Paşa türbesini inşa etmiş batılı bir mimar; Güney İsviçrenin italyanca konuşulan Ticino (Tessin) kantonunun Morcote kasabasında 1809 yılında doğdu.
Dedesi Carlo Giuseppe (1737-1805), amcaları Giorgio Giugliemo (1770-1843) ve Pier Angelo Aloiso (1762-1827) de mimardı. Zaten Fossati ailesinde, XIV. yüzyıldanberi pek çok tanınmış insan yetişmiş ve Gaspare Fossati’nin mensup olduğu kolda bilhassa mimar ve ressamlar çoğunluğu teşkil etmiştir.
Mimarlık öğretimini, Milâno’da Brera akademisinde yaparak, buradan 1827 de diploma aldı. Bu akademiden mezun olurken, Fossati diploma çalışması, olarak, “bir başkent için bir arşiv binası projesi” hazırlamış ve bu proje bir altın madalya almıştır. Sonraları Fossati’nin böyle bir arşiv binası yapmak fırsatını İstanbulda elde ettiğini aşağıda göreceğiz. Genc mimar 1828-1831 yılları arasında İtalya içinde geziler yapmış, Venedik ve Roma’da kalmış, bu yıllar içinde Roma’da tarihî binaların pek çok sayıda resimlerini çizmiş ve 1832 de Morcote’ye dönmüşdür.
1833 de para kazanmak üzere Rusyaya gitmeye karar vermişdir. Belki bu kararı alışında, Rusyada mimar olarak çalışan amcası Giorgio Giugliemo’nun da tesiri olmuştur. O sıralarda Rusyada pek çok İtalyan sanatkârı çalışıyordu. Çarlık idaresindeki büyük Rus şehirlerinde o devirde, Rus zevkine göre biraz değiştirilmiş bir çeşit Neo-Rönesans üslubu moda olmuş ve bunu en iyi yapan İtalyan ustalara rağbet artmıştı. Milano’da yetişen genc mimar ve dekoratörler, bilhassa bu isteği cevaplandırmakta başarılı oluyorlardı. Böylece Rusyaya giden Gaspare Fossati 1833 den itibaren Petrograd’da çalışmalarına başlamış, burada ve diğer şehirlerde özel saraylar, kiliseler, evler yapmıştır.
Geçen yüzyılın başlarında Rusyanın İstanbul’daki elçilik binası, Tünel’in yukarı ucundaki Galata Mevlevihânesi ile Galatasaray arasındaki sırtın hâkim noktasında inşa edilmiş ahşap bir konakdan ibaretti. O tarihlerde İstanbul’a gelen seyyahların yazdıklarına göre, bu gösterişsiz bir bina idi ve yine anlaşıldığına göre, bir Beyoğlu yangınında da yanmıştı. Bazı eski İstanbul manzaralarında bu ahşap, ve geniş saçaklı eski bir Türk konağı mimarisindeki bina görülür.
Rus çarlığı, 1828-29 savaşının kendi lehine sona ermesinden cesaretlenerek, burada daha güzel ve gösterişli bir elçilik sarayının yaptırılmasını uygun görerek, Fossati’yi bu işi yerine getirmekle görevlendirmişti. Kendisine 1836 yılı sonlarında bir Rus pasaportu verilen Fossati, ertesi yıl 20 Mayıs günü İstanbul’a ayak basmıştır. Genc mimar derhal hazırlıklara başlamış, fakat projesi Çar tarafından 1839 Şubatında tasdik edilerek inşaata başlanmıştır. Küçük kardeşi Giuseppe’yi de yanına aldıran Fossati, burada Neo-Klâsik uslûbda muhteşem bir elçilik sarayı yapmıştır. İlk hazırlıkları ile 1838 de başlayan inşaat 1845 de açılış töreni yapılabilecek kadarı ile bitmiş ve bütün teferruatı ile bina ancak 1849 da tamamlanmıştır. İşte bugün Beyoğlunda İstiklâl Caddesinin kenarında bahçe içinde görülen ve Sovyetler Konsolosluğu olarak kullanılan bu yapıdır. İlk yapıldığı yıllarda bu elçilik sarayı, Rus Çarlığının Osmanlı İmparatorluğu ve bilhassa İstanbul üzerindeki emellerinin bir ifâdesi olarak görülüyor ve bu gösterişli yapının yakın bir gelecekte Boğaz kıyılarına sahip olacak Rus Çarına ikaametgâh olarak hazırlandığı, Beyoğlundaki yabancılar arasında dedikodu şeklinde söylenmişdir.
Fossati İstanbul’da başka siparişler aldı. 1841-1843 yılları arasında Galata’da, Voyvoda (şimdi Bankalar) Caddesinin yanında olan San Pietro Kilisesini yeniden inşa etmiş, 1845 de kardeşi ile beraber Beyoğlu’nda bir mülk satın almış, nihayet 1845 de kendisine bir Darülfunun (Üniversite) binası sipariş edilmiştir. Heybetli kitlesi ile İstanbul’un Marmaraya hâkim bir noktasında, Ayasofya’nın önünde yükselen bu muhteşem Darülfunun binası bittikten sonra esas gaayesine uygun olarak pek az kullanılmış, bir ara, 1877 de, İlk Osmanlı Meclisinin toplandığı Parlemento, bir süre sonra Adliye nezâreti olmuş, Cumhuriyet devrinde İstanbul Adliye Sarayı haline getirilmiş ve böylece kullanılırken 3 Aralık 1933 gecesi yanarak mahvolmuştur. (B.: Adliye Sarayı Yangını, cild l, sayfa 218). Kalıntısı kaldırıldığından bugün yeri geniş ve boş bir arsa halindedir.
1846 yılında Galatasarayı karşısındaki blokda, Türk temaşa tarihinde çok önemli bir yeri olan Naum Tiyatrosunu yapmak üzere sipariş almış, bunun için muhtelif projeler çizmiş ve neticede bu tiyatroyu inşa etmiştir. Elli yıl kadar kullanılan ve o devrin bu çeşit binalarının hepsi gibi içi tamamen ahşap olan bu büyük eser, 1870 deki büyük Beyoğlu yangınında yanmış, yok olmuşdur.
Aynı yıla doğru Fossati’nin aldığı başka bir sipariş Babıâli avlusu içinde bir arşiv binasıdır. Bu kâgir bina zamanımıza kadar gelebilmiştir. Şimdi vilâyetin Alay Köşkü - Gülhâne Parkı tarafına açılan, geniş saçaklı meşhur kapısının iç tarafında sağda görülen ortası kubbeli binadır. Arşivi herhangi bir yangın tehlikesinden korumak için, içerideki bütün merdiven, kat döşemeleri ve hattâ kapılar demirdendir ve bunlar İstanbul tersanesinde yapılmıştır.
O sıralarda Ayasofya’nın büyük ölçüde tamiri bahis konusu olmuştu. Devrin hükümdarı Sultan Abdülmecid (1839-1861) bu çok önemli işi ötedenberi resmî inşaatın kalfalığı ve mimarlığını yapagelen meşhur Balyan ailesine vermeyi istememiştir. (B.: Balyan Ailesi, cild 4, sayfa 2095; ve 2088-2095). Ayasofya tamirini yapabilecek bir Avrupalı mimar aranmış ve neticede Gaspare Fossati üzerinde durulmuştur.
Sultan Abdülmecid’in bir irâdesi ile 1846 da Fossati’ye havale edilen bu tamir işi hakkında, bu mimarın yazdığı fransızca bir rapor vardır. İş önce hayli ufak tutulmuştu. Sadece 2600 keselik bir tamir düşünülüyordu. Fakat 1847 yılı Nisan ayında (Recep 1253) çıkan br irâde ile, tamirin daha geniş tutulması istenmiş ve çocuksuz olduğu için serveti beytülmâle kalan Şeyhülislâm Mekkî-zâde Mehmed Asım Efendinin mirasının bu işe ayrılması kararlaşmıştır. Sekiz yüz işçinin çalıştığı bu tamirde, bina takviye edildikten başka, iç ve dış süslemesi yenilenmiş ve bu arada bazı parçalar da eklenmişdir. Üç ayrı iş grubundan ilkinde, Fossati, galerideki on iki sütunu düzeltmiş, bunun için de, dikeyliğini kaybetmiş sütunların kaaidelerini kırdırarak çıkartmış, gövdeyi düzelttikten sonra altlarına yeni kaideler koydurmuştur. Rapora göre, “içine bir insan sığabilecek kadar geniş olanları görülen” kubbe çatlaklarını doldurmuş ve kubbeyi iki zincir ile kesmiş, ayrıca dört payanda ile takviye etmiştir.
İkinci iş grubunu teşkil eden süslemede ise, duvarlardaki renkli mermer kaplamaların eksikleri alçıdan tamamlanmış, mevcud levhalar temizlenerek yeniden cilâlanmışlar. Bu sırada Fossati önemli bir mesele ile karşılaşmıştır. Ayasofya’nın duvar, tonoz ve kemerlerinin pek çok yerinde Bizans devrinden kalma mozaikler vardı. Bunların fetihden sonra bir kısmı görülebilir halde bırakılmışken, sonraları yavaş yavaş üstleri badana ile kapatıldıklarından, tamamen unutulmuşlardı. Ayasofya mozaiklerinden hiç değilse bazılarının XVIII. yüzyıl ortalarıma kadar bile üstlerinin açık oldukları tesbit olunmuştur. Fossati ilk mozaiği bulduğunda, Sultan Abdülmecidi dâvet etmiş ve Hünkârın bu eserlerin ortaya çıkarılmasını istemesi üzerine, hepsinin üzerlerini temizlemek yoluna gitmiştir. Tezyinî mozaikler açık bırakılarak, sadece eksik kısımları boya ile tamamlanmış ve hıristiyan âlametleri olan yerleri yine boya ile örtülmüştür. Sultan Abdülmecid’in bugün insanı düşündüren medenî anlayışı sayesinde önce üzerlerinin açılması kararlaştırılan insan tasvirli mozaiklerin ise, bir takım çevrelerin tepkilerinden çekinen Sultanın isteği ile, “ileride kolaylıkla tekrar açılacak” surette üzerlerinin kapatılmaları yoluna gidilmiştir. Hattâ başlangıçta güney dehlizdeki (şimdiki girişin üstünde olan) ile imparator kapısı üstündeki iki mozaiğin hiç kapatılmaksızın bırakılmaları tasarlanmış iken, sonra bu karardan dönülerek üzerlerinin örtülmeleri uygun görülmüştür.
Binanın içindeki nakışların yenilenmesi için muazzam iskeleler kurulmuş, hattâ bunlardan düşen iki işçi ölmüştür. Ayrıca alçı friz yeni baştan yapılmış, kandiller yenilenmiş, mıhrabdaki üç alçı pencere bir Türk usta tarafından yeni baştan yapılmış, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı sekiz devâsâ levha ana payelere asılmıştır. Bu arada kubbenin ortasına şimdi görülen yazının da yazılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Nihayet binanın dış duvarları sarı ve koyu kırmızı bordo şeridler halinde boyanmıştır.
Ayasofya’da Fossati’nin yaptığı işlerin üçüncü grubu ki bunlar bazı ek inşaattır, şunlardan ibaretti: Mihrabın sol tarafına bugün görülen müzeyyen bir Hünkâr Mahfili inşa olunmuştur. Üçü Fatih Camii avlusundan getirilen sekiz sütuna dayanan, kafesli mahfil Fossati tarafından bilhassa Neo-Bizanten uslûbta olarak tasarlanmıştır. Bu mahfil, arkada büyük bir kasrı hümâyuna bağlanmışdı. Fossati’nin bizzat yazdığı gibi “saf Greko-Romen üslûbunda” olmasına dikkat edilen bu kasrın süslemesinde, Rus elçiliğinin dekorasyonu ve Ayasofya’nın kalem işi nakışlarını da yapan İtalyan sanatkârı Antonio Fornari çalışmıştır. Fornari, Fossati’nin kızkardeşi Bianca’nın kocasıdır. Bu dekoratör, kasrın duvarlarına Mekke ile Medine’yi tasvir eden iki de resim yapmıştır ki, bugün bunlardan sadece bir tanesi durmaktadır. Fossati’nin Ayasofya’ya ek olarak yaptığı inşaattan bir diğeri de, bugünkü avlu girişinin sağ tarafında yükselen ve şimdi idare olarak kullanılan muvakkithânedir.
Bu tamirler sırasında, tuğla minarenin de, külâhın altındaki kısımda girlandlı bir friz eklenmek suretiyle peteği biraz yükseltilerek, diğerleri ile aynı yükseklikde olması sağlanmıştır.
Fossati’nin Ayasofya’da yaptığı tamir işleri 13 Temmuz 1849 da bitmiş ve bu tarihde pek büyük bir törenle Ayasofya ibâdete açılmışdır ve bu olay, vaktinde basılması yetiştirilemeyen bir hatıra madalyası ile ebedîleştirilmiştir. Hicrî takvim ile 1265 yılının Ramazan aynın ilk Cuma gününe rastlar.
Fossati, Ayasofya’da çalışırken başta Sultan Abdülmecid olmak üzere burada yerli ve yabancı ziyaretcileri kabul etmiştir. Yabancılardan kompozitör Franz Lizst, ressam Horace Vernet gibi ünlü şahıslar Fossati’yi işi başında ziyaret etmişlerdir.
Bu tamir çalışmaları sırasında W. Salzenberg (1803-1887) adında Prusyalı bir mimar 1848 yılının Ocak-Mayıs ayları içinde hazır kurulmuş iskelelerin yardımı ile bu koca binayı rahatca incelemek fırsatını elde etmiş, mimarî rölövelerini ve Fossati’nin meydana çıkardığı mozaiklerin desenlerini çizmiş ve bunları büyük bir albüm halinde yayınlamağa hazırlamıştır. Halbuki, Ayasofya’da bulduğu ve krokiler halinde çizdiği mozaikleri, Fossati de bir albüm halinde bastırmağı düşünüyordu. Fakat her halde elindeki taslakları yeterli görmediğinden bu projesini devam ettirmemiştir. Nihayet Rus Çarına başvuran Gaspare, Ayasofya resimlerini hazırlamak üzere altı bin ruble yardım istemişti. Renkli resimler, bir yıl içinde, İtalyadan getirteceği desinatörler tarafından hazırlanacaktı. Fossati bu dilekçesinde Rusyanın Hıristiyanlık içindeki iddialarına hitap ederek, hepsi tekrar kapatılan bu mozaiklerin kopyalarına Rus çevrelerini ilgilendirmek istiyordu. Çara sunduğu birkaç resme karşılık, sadece bir yüzük ile mükâfatlandırılan Fossati, beklediği ilgiyi göremedikten başka, istediği maddî yardımı da alamadı. Bu defa Fossati, o devrin Türk çevrelerini ilgilendirmeyen mozaikleri bir tarafa bırakarak, binanın iç ve dış görünüşlerinden ibaret bir albüm hazırlamış ve Osmanlı devletinden yardım istediğinde, bu yardımı alarak, Londra’da muhteşem surette yayınlanan kitabını Sultan Abdülmecid’in tuğrası ile süslü olarak 1852 de bastırmıştır. “Aya So Sofia - Constantinople, as recently restored by order of H. M. the Sultan Abdul Medjid from the original drawings by Chevalier Gaspare Fossati, lithographed by Louis Haghe” başlığı ile taş basması (litografya büyük resimlerden mürekkeb bir albüm halinde yayınlanan bu kitapda 25 levha bulunmaktadır. Az sonra Fossati, mimar Salzenberg’in de bir kitap hazırladığını duyunca bunu önlemeğe çalışmış, hattâ diplomatik temaslara girişmiştir. Fakat baskıyı önliyememiştir. Böylece günümüze kadar yüz yıldan fazla Ayasofya mozaikleri hakkında tek resim albümü şerefini muhafaza eden Salzenberg Albümü piyasaya çıkmıştır. Fossati ile Salzenberg arasında başgösteren yarışma acı bir çatışma halini almış, neticede Prusya devletinin yardımı ile 1854 de bastırılan Salzenberg Albümünün önsözüne, Fossati hakkında birkaç öğücü cümle eklenmesi ve 1855 de Fossati’ye Prusya “Kızıl Kartal” nişanının üçüncü sınıfının verilmesi ile mesele örtbas edilmiştir. Oniki gün sonra da aynı nişandan bir tane Salzenberg’e de verilmiştir.
Fossati, Ayasofya’dan sonra bir taraftan hayli uzun süren Darülfunun inşaatını kontrol ederken bir taraftan da devrin ileri gelenlerinin, Beyoğlu zenginlerinin yalı, konak ve ev siparişlerini cevaplandırıyordu. Ne yazık ki, çizmiş olduğu pek çok projeden hangilerinin gerçekten tatbik olunduklarını tesbit etmek çok zordur. Meselâ 1847 de Sadrazam Reşid Paşa için bir yalı, 1850 de Kâmil Bey için bir ev, aynı yıl Hollanda sefareti için yeni bir bina, ile Osmanlı hariciye nazırı için bir yalı, 1854 de Şevket Bey için yine bir yalı, Fuad Bey için bir yalı projeleri çizmiş olduğunu biliyoruz.
(Reşid Paşa yalısının Baltalimanında, bugün yerinde kemik hastalıkları hastahânesi ittihaz edilmiş, Mediha Sultan-Ferid Paşa yalısının yerindeki yalı olması; hariciye nâzırı yalısının da Kanlıcadaki yanmış Keçecizâde Fuad Paşa yalısı olması muhtemeldir; (B.: Baltalimanı Sahilsarayı, cild 4, sayfa 2082, Fuadpaşa Yalısı).
1853 yılında, o sıralarda Avusturya İmparatorluğu elçiliği olan Palazzo Venezia’nın tamirini idare etmiştir. Bu Venedik sarayı, Beyoğlu ile Boğazkesen Yokuşu arasındaki yamaçda ve İstiklâl Caddesi kenarında bir merdivenle inilen Santa Maria Draperis Kilisesinin arkasında elân duran büyük binadır.
Fossati 1856 da enteresan bir proje hazırlayarak, Pangaltı’dan Büyükdere’ye kadar bir tren hattı döşenmesini teklif etmiştir. Projesinde bu hattın maliyeti ve programı da açıklanmıştır.
Yine 1856 da İran devleti için İstanbul tarafında bir elçilik binası siparişi alarak, Cağaloğlu’nda bugün görülen ve kuvvetli bir Neo-Klâsik uslüp gösteren elçilik (şimdi konsolosluk) sarayını yapmış, kendisine mukaveledeki ücretinden başka bir de nişan verilmiştir.
Bu yıl içinde Fossati’nin, Kırım Savaşı dolayısiyle Maslak’da bir takım önemsiz askerî binalar da yaptığını biliyoruz. Bunlardan biri bir su haznesi, diğeri de bir mutfaktır. Nihayet özel araştırmalarımız sonunda Fossati’nin, Alay Köşkü ile Soğukçeşme Kapısı arasındaki burcun dibinde ve Suri Hâkanîye bitişik bir Merkez telgrafhânesi müdürlüğü; şimdi üniversite merkez binası olan Seraskerliğin arkasında Süleymaniye tarafında Babı Seraskerî Hastahânesi, Eminönünde Balıkpazarı içinde bir karakol yaptığını öğrenmiş bulunuyoruz. Ne yazık ki bu üç binanın da bugün elimizde resimleri bile yoktur. Telgraf müdürlüğü çok eskiden yıktırılmış, Seraskerlik Hastahânesi, uzun süre Üniversite Tâlim Alayı olarak kullanıldıktan sonra, 1948-1950 arasında ortadan kaldırılmış, karakol ise 1956-1958 istimlâklerinde yıktırılmıştır.
Fossati ayrıca Beyoğlunda Spadaro, Della Suda gibi levantinlerin (Tatlısu frenklerinin) evleri için projeler çizmiş, Büyük Reşid Paşanın Bayazıd hazîresi köşesindeki türbesi için birkaç proje meydana getirmiş ve bunlardan biri tatbik edilmiştir.
Nihayet Gülhâne meydanında dikilmesi düşünülen Tanzimat anıtı için başka mimarlar gibi o da bir anıt projesi çizmiştir. Fossati’nin İstanbul’da daha pek çok özel bina projesi yaptığı bilinir. Bunların bir kısmı, insana çok şükür ki tatbik edilmemiş dedirtecek derecede çirkin yapılardır; bu hususda misal olarak Sarayburnu’nda bir takım yapılar, Karaköy’de deniz üzerinde bir kahvehâne ve Bayazıd’da 250 yataklı bir hastahâne projeleri gösterilebilir.
Fossati bilinmeyen bir sebepden 1858 yazında memleketine, Morcote’ye dönmüş, 1862 de Milano’ya yerleşmiştir. Ertesi yıl, Milano’nun bugün en hareketli kısmı olan Duomo Meydanı ile, buna açılan Vittorio Emanuele kapalı çarşısının düzenlenmesi bürosuna üye seçilmiştir.
1863 de bir yangın neticesinde Sarayburnu’ndaki Sahilsarayın yandığı haberini alınca, o sırada Osmanlı tahtında olan Sultan Abdülaziz’e bir mektup yazarak, aynı yere yeni bir saray inşa etmeği teklif etmiştir.
1869 da Gaspare kardeşi ile beraber, İtalyan tebalığına kabul olunmuşlardır. Bundan sonra Gaspare’nin hayatı Morcote ile Milano arasında geçmiştir. Nihayet Morcote’de Türkiyeden getirilmiş eşya ile Türk zevkine göre döşenmiş (veya o iddiada olan) evinde 5 Eylül 1883 de ölerek Morcote’de toprağa verilmiştir. Ölümünden sonra evine bir levha konularak hatırası yaşatıldıktan başka, 1935 de de Milano’da bir sokağa adı verilmiştir.
Fossati, Ayasofya ve mozaikleri ile ilgili pek çok resim ve krokiden başka, hayli çok sayıda proje ve taslak da bıraktığı gibi, İstanbul ve çevresi ile ilgili küçük desenler de yapmıştır.
Evrakı arasında bulunan pasaportunda Milano’daki Türk konsolosluğu tarafından verilmiş 14 Temmuz 1871 tarihli vize, bir defa daha İstanbul’a gitmeyi düşündüğünün delili olsa gerektir. Gerçekten bu seyyahati yapıp yapmadığını bilmiyoruz. Kendisine Rus, İran, Alman devletlerinin çeşitli nişanlarından başka, Osmanlı devleti de murassa iftihar ve Mecidiye nişanlarını vermiştir.
Fossati’nin İsviçredeki evrakı arasında gözümüze çarpan küçük bir not defterinden de burada işaret etmek isteriz. Bu defterde Fossati, Ayasofya tamiri sırasında sık sık kullandığı bazı türkçe sözleri, lâtin harfleri ile not etmiştir; şirin notlardır:
“Sabahınız hayır olsun Sultanım..”, “Keyfiniz eyi midir?...”, “Mizâcı şerifiniz nasıldır?”, “Varun sağlık ile Allahyol açıklığı vere..” gibi cümeleler, ziyarete gelen Sultan Abdülmecid için ezberlediği sözler olmalıdır.
“Bre oğlan, çığra çığra sesim boğuldu..” gibi cümleler ise işçilere, yahud uşağına hitab için kaydedilmişdir.
Batı memleketlerinde basılan ansiklopedilerdeki yazılardan başka, çalışmaları genellikle beraber olan Gaspare ve Giuseppe Fossati kardeşler hakkında 1930-1942 yılları arasında birkaç tane makale yazan Prof. Tito Lacchia, sonra “I Fossati architetti del Sultano di Turchia” başlığı ile Roma’da 1943 de basılan bir kitap yayınlanmıştır. Salzenberg ile Fossati arasındaki çekişme W. Pollack’ın “Altchristliche Baudenkmale von Constantinopel von W. Salzenberg, Geschichte eines Architektur Werks” başlıklı makalesinde: “Römische Quartalschrift, c. XLIX (1954)” de işlenmiştir. Fossati’nin hayatı ve İstanbul’daki çalışmaları Ulya Vogt-Göknil tarafından “Ein Tessiner als Hofarchitekt der türkischen Sultans” başlıklı makalede: “Du - Kulturelle Monatsschrift” dergisinde (haziran 1959) özetlenmiştir.
Ayasofya’daki çalışmaları ve çizdiği resimler ise çok etraflı bir araştırmaya konu olmuştur: C. Mango, “Materials for the study of the mosaics of St. Sophia at İstanbul, Washington 1962”, bu kitabın geniş bir tahlil ve tenkidi tarafımızdan yapılmıştır, (Belleten, XXVIII, sayı 112; 1964).
Nihayet 1970 yılının nisan ayında bütün Fossati ailesi hakkında bir sergi yapılmış, ve Carlo Palumbo-Fossati tarafından “I Fossati di Morcote” ‘başlığı ile Bellinzona’da 1970 de büyük bir de kitap basılmıştır. Bu satırların yazarı da, Fossati’nin Türkiyedeki çalışmaları ile ilgili olarak yedi-sekiz yıldanberi araştırma ve incelemeler yapmaktadır. Gerek Türk, gerek İsviçre arşivlerindeki çeşitli vesikaları incelemiş ve bu mimarın eserlerini aramıştır. Bu araştırmalar yakın bir gelecekte bir kitap şeklinde derlenmiş olacaktır.
Semavi EYİCE
Gaspare Fossati
(Resim: S. Bozcalı)
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Yazar/Üreten
Semavi Eyice
Kod
IAM110152
Tema
Kişi
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tanım
Cilt 11, sayfalar 5818-5823
Not
Görsel: cilt 11, sayfa 5818
Bakınız Notu
B.: Adliye Sarayı Yangını, cild l, sayfa 218; B.: Balyan Ailesi, cild 4, sayfa 2095; ve 2088-2095; B.: Baltalimanı Sahilsarayı, cild 4, sayfa 2082, Fuadpaşa Yalısı
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.