Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
FİKRET (Tevfik)
Öncelikle şâir ve mütefekkir, sonra maarif adamı, muallim, ressam ve çok kısa bir süre gazeteci ve ölümünden sonra bahtsız bir baba (B.: Fikret, Halûk).
Aşağıdaki hal terlemesini Türk Ansiklopedisinden alıyoruz. “Asıl adı Mehmed Tevfikdir, (hattâ Mâlumat mecmuasında yayınlanmış ilk şiirleri Mehmed Tevfik” imzasını taşır, 1867 de İstanbulda doğdu, valde sultan kâhyası Hüseyin Efendinin oğludur ve Çankırı’dan gelerek İstanbulda yerleşen Ahmed Ağanın torunudur. Annesi Refia Hanım, Sakızlı bir âilenin çok dindar, mutaassıb derecede müslüman olan kızıdır, 1879 senesinde hac görevinden dönüşünde koleradan vefat ederek Fikreti on iki yaşında öksüz bırakmışdır.)
(Yıllarca sonra kız kardeşinin ölümü üzerine yazdığı “Hemşîrem için” isimli şiirine anasına hitab ile başlar:
Biz çocukduk, seni defneylediler
Bî vefâ kumlara bî kayd eller.
O zamandan beri müstâkü zebûn
Ne zaman kıblaya dönsem dilhûn
Seni bir mahfede pûyan görürüm
Sonra da kumlarda perîşan görürüm
Bir diken belki delili kabrin
Develer belki ziyaretcilerin
Kim bilir, belki de pâmâli gubâr
Ne diken var, ne ziyâret, ne mezar
Ne de sen... ben se bugün derdimle
Seni inletmeye geldim, dinle
Dinle her nerde isen, her ne isen
Toz, bulut, ruh, melek, taş, ya diken...
. . . . . . . .
“(Aksarayda, babasının kâhyalığını yapdığı Pertevniyâ...
⇓ Devamını okuyunuz...
Öncelikle şâir ve mütefekkir, sonra maarif adamı, muallim, ressam ve çok kısa bir süre gazeteci ve ölümünden sonra bahtsız bir baba (B.: Fikret, Halûk).
Aşağıdaki hal terlemesini Türk Ansiklopedisinden alıyoruz. “Asıl adı Mehmed Tevfikdir, (hattâ Mâlumat mecmuasında yayınlanmış ilk şiirleri Mehmed Tevfik” imzasını taşır, 1867 de İstanbulda doğdu, valde sultan kâhyası Hüseyin Efendinin oğludur ve Çankırı’dan gelerek İstanbulda yerleşen Ahmed Ağanın torunudur. Annesi Refia Hanım, Sakızlı bir âilenin çok dindar, mutaassıb derecede müslüman olan kızıdır, 1879 senesinde hac görevinden dönüşünde koleradan vefat ederek Fikreti on iki yaşında öksüz bırakmışdır.)
(Yıllarca sonra kız kardeşinin ölümü üzerine yazdığı “Hemşîrem için” isimli şiirine anasına hitab ile başlar:
Biz çocukduk, seni defneylediler
Bî vefâ kumlara bî kayd eller.
O zamandan beri müstâkü zebûn
Ne zaman kıblaya dönsem dilhûn
Seni bir mahfede pûyan görürüm
Sonra da kumlarda perîşan görürüm
Bir diken belki delili kabrin
Develer belki ziyaretcilerin
Kim bilir, belki de pâmâli gubâr
Ne diken var, ne ziyâret, ne mezar
Ne de sen... ben se bugün derdimle
Seni inletmeye geldim, dinle
Dinle her nerde isen, her ne isen
Toz, bulut, ruh, melek, taş, ya diken...
. . . . . . . .
“(Aksarayda, babasının kâhyalığını yapdığı Pertevniyâl Valdesultanın vakfı ve zamanımızdaki Pertevniyâl Lisesinin temeli olan) Mahmudiye Rüşdiyesinde okudu; sonra Mektebi Sultânî’ye, Galatasarayı’na devam etti, ilim ve irfan hayatımızın batıya açılmış ilk penceresi olarak kabul edilmiş Galatasarayını en iyi derece ile bitirdi.
“İlk şiir denemelerini 14 - 15 yaşlarında ve asıl adı olan Mehmed Tevfik imzası ile yayımlayan Tevfik Fikretin üzerinde, o yıllarda Dârülfünundan, daha üstün tutulan Galata - sarayı Sultânîsinin batılı anlamda kültür ve sanat etkisi yapdığı dikkatden kaçmamışdır.
“Hâriciye İstişâre Odası (Dış İşleri Bakanlığı Danışma Kalemi) kâtibliği ile memuriyet hayatına başlamış, fakat ay sonunda verilen maaşını, bu maaşa hak kazanacak bir iş gösterilmediği ve yapmadığı gerekçesi ile geriye vererek istifâ etmişdir. Sadâret Mektûbî Kelemine, oradan tekrar İstişâre Odasına giren ve bir yandan da Ticâret Mektebi Âlîsinde hüsni hat öğretmenliği yapan Tevfik Fikret bu aralık dayısının kızı Nazmiye Hanımla evlenmiş, çok sevgili oğlu Halûk bu evlilikden doğmuşdur, (evlenme târihi 1891 - 1892; Halûk’un doğumu 1893).
“(İlk şiirlerini Galatasarayında öğrenci iken yazmaya başlamışdı. Önceleri Muallim Naci’nin, sonra Hâmid’in, Namık Kemâlin ve Recâizâde Ekrem’in tesirleri altında kalarak kendine bir yol aradı henüz “Fikret” takma adını kullanmadığı) İlk şiirleri Mirsâd, Maarif mecmuaları ile Tercümanı Hakikat gazetesinde ve Mâlumat’da yayınlandı, o şiirlerin bazılarında Nazmi takma adını kullanmışdır.
“(Malumat’ın yazı kadrosuna girmiş ve edebî yazılarına da nezâret ediyordu, Malumatın “Baba Tahir” diye şöhret bulacak Mehmed Tahir Beye intikaalinden sonra, meşrebinin tamamen zıddı olan o adamla çalışamayarak Malumatdan ayrıldı).
“(1895 de Galatasarayı Sultânîsine türkçe muallimi oldu).
“1896 da, hocası Recâizâde Mahmud Ekrem Beyin manevî koruyuculuğunda bulunan Serveti Fünun Mecmuasına girdi ve mecmuanın müdürü oldu.
“(Galatasarayında bazı muhafazakâr muallimler arasında huzursuz bir muallimlik yapdı), bir haksız karara şiddetle direnerek nihayet istifa etti ve 1897 de Robert Kollej türkçe profesörlüğüne tayin edildi. Küçük bir ara verme dışında bu okuldaki görevini hayatı boyunca bırakmadı. (Âşiyan adını verdiği ve hattâ planını da kendisi çizdiği evini, o okulun yakınında, Rumeli Hisarı yanında, Kayalar Mezarlığının üst tarafında yapdırttı; B.: Âşiyan, cild 3, sayfa 1161).
“Serveti Fününda Hüseyin Câhid, Hâlid Ziya, Mehmed Rauf, Cenab Şehâbeddin, Hüseyin Sîret gibi yazarlarla bir arada bu derginin müdürlüğünü yapdı.
“Koyu bir istibdad rejiminin ortasında ve o rejimin aman vermez baskısı altında genç, ateşli ve Avrupayı derinlemesine tanımış Fikret ve arkadaşlarının elindeki Serveti Fünun yeni ilkelerle bir edebiyat anlayışına öncü, (yeni bir edebiyat mektebi olmuşdu, sonra ona Edebiyâtı Cedide adı verildi).
“Serveti Fünuncularla arası açılan, küsen Fikret yalnızlığı içinde evine kapandı, (Robert Kollejdeki derslerine devam etti), Serveti Fünun İkinci Abdülhamid tarafından kapatıldı, kendisi de göz hapsine alındı, istibdad yönetiminin koyulaşması ile bir karamsarlığa düşdü, buna kendi acıları da eklendi, Antebe sürülen babasının gurbetde Urfa mutasarrıfı iken ölümü haberini aldı ve kız kardeşi, (alçak kocasının iğrenç muamelelerine tahammül edemeyerek genc yaşında öldü; duyduğu nefretle “Hemşirem İçin” başlıkla manzumesini yazdı, ki bu uzun şiir, sonraları Türkiyede kadınlık hak ve şereflerini koruma yolundaki büyük inkilâbın âdeta marşı, ilâhisi oldu:
Elbet ki değil nasibi mezellet kadınlığın
Elbet ki değil melekliğin ümidi zulmü şer
Elset ki sefil olursa kadın alçalır beşer
Lâkin bugün hep onlara âid yığın yığın
Endişeler, kederler, eziyetler, iğneler!
Siz toplanın başında bu nâşi mükerremin
Siz, ey kadınlığın ebedî iştikâları
Siz toplanın ve ağlaşalım.. siz, bu mâtemin
En doğru, en yakın, en asil âşinâları!
“Sosyal nizâmı, çevresini, pâdişahı, sarayı lânetleyen şiirleri memleketin namuslu aydınlarını alevlendirmişdir.
“1908 de meşrutiyetin ilânını bir kurtarıcı gibi alkışladı. Fakat yeni devir poletikacılarının da eğri yola saptıklarını görerek sevinç ve umutları yarıda kaldı.
“(Hüseyin Kâzım) ve Hüseyin Cahidle birlikde günlük Tanin gazetesini kurmuşdu, fakat az sonra aşırı hassasiyeti ve ülkücülüğü ile onlara da küsdü ve Taninden ayrıldı. (B.: Tanin; Yalçın, Hüseyin Câhid; Hüseyin Kâzım).
“Galatasarayı Sultânîsî müdürlüğüne tâyin edildi, İşine büyük eğitimci olarak sarıldı, (o tarihi okulda ilk konferans salonunu kurdu), kısa zamanda ilim kafası taşır bir gençlik yetişdirdi; fakat dar düşüncelilerin (kendisine dinsiz diyecek kadar alçakça iftiralarından, yıldı ve maarif nâzırlığının kendi işlerine lüzumsuz karışmalarına sinirlendi, istifa etti, nâzîrın recâsı ile müdürlük vazifesine döndü ise de 31 mart vakasından sonra hem müdürlükden hem de muallimlikden tekrar istifa etti (ve Galatasaraydaki müdürlüğü sırasında ayrılmak zorunda kaldığı Robert Kollejdeki profesörlüğüne döndü).
“1909 da Halûk’un Defteri’ni ve 1910 da Târihi Kadim’i yayınladıkdan sonra Mehmed Âkif’in şiddetli hücumlarına uğradı, aynı ağır dille cevablar verdi, Âkif ona Protestan Zangocu, o Âkife Molla Sırat adını verecek kadar ileri gittiler). Her ikisi de müsbet ilim ve düşünceye önem vermiş, ikisi de sağlam ve aşınmaz bir karakter ve ülkünün adamı olmuş bu iki şâirimiz çatışmaları oldukca etkili olmuşdur.
“Bir ara eğitimci Sâtığ Beyle birlikde modern eğitim ilkelerine dayalı bir okul açma çabaları sonuç vermedi. Yeni görüşleri kapsar bir çıkarma işinde de başarıya ulaşamadı.
“Teşhisi gecikmiş bir şeker hastalığı ile yatağa düştü, ardından veremle karşılaşdı, ülküsü içinde yaşattığı eserlerini veremeden 18 ağustos 1915 de öldü “(Türk Ansiklopedisinden aldığımız ve bir imza taşımayan bu biyografiye lüzumlu gördüğümüz bir kaç not ekledik ve notları metin içinde belirttik).
Arab asıllı türk harfleri ile “Fikret” adı “Fe”, “Kef”, “Rı” ve “Te” harfleriyle yazılır, Ali Vecdi Bingöl’ün aşağıdaki kıt’ası (B.: Bingöl, Ali Vecdi, cild 5, sayfa 2796) Tevfik Fikretin ölümüne hicrî takvimle bir akrostiş târihdir:
“Fe” Ferdâyı Muhayyel’inden
“Kef” Kâm almadı gitti Fikret
“Rı” Reşh oldu kalem dilinden
“Te” Târih “Ebed ü fazilet”
1333 (1915)
Tevfik Fikretin sanatkâr hüviyeti ve eserleri üzerine aşağıdaki satırları yine Türk Ansiklopedisinde imzasız makaaleden alıyoruz:
“İlk şiirlerini 13 - 14 yaşlarında Galatasarayında öğrenci iken yazmışdı, (farsca ve türkçe) muallimleri Fevzi ve Muallim Naci Efendilerin etkisi altında kalmışdı; daha sonraları (yine muallimi olan) Recâizâde Mahmud Ekrem Beyin yolunda ve Hâmid üslubuna kaçarak yazdı, kişiliğini ancak 1895 yıllarına doğru göstermeye başladı.
“Fikretin romantik, uçucu, biraz kendici havadan kurtulamadığı bir gerçekdir. Onun topluma ve memleketin yürekler acısı hâlini eleştirmeye yönelmiş şiirlerine bakarak Serveti Fünunculardan ayrıldığı söylenemez.
“Salt kendisinde gördüğümüz yenilikler, renkler vardır. Yavaş, inilti hâlinde seslenişi; feryada, isyana, nutuk havasına kavuşturur.
“Sıcak şiir ateşinden biraz uzak da olsa, sanat süsleri ve çabaları ile bezenmiş eğitici seslenişi şiirimize bir yenilik olarak getirmişdir.
“Fikretcilik ve Fikrete Karşıcılık, yaşadığı günlerden zamanımıza kadar gelmişdir. Bunun sebebi, ölçüleri dışına çıkmış sevgi ve sevgisizlik değildir. Onu, gölsesiz, tam ülkücü saymakdan, veya onu karamsar ve inançsız bulmakdan gelir.
“Daha çok duygu dünyaları ile yaşayan insanlar olan şâirlerin toplum şartları ile ilgili olarak bir belli zaman içinde söylenmiş bir mısranın ve şiirini, sanatının kişiliğine mal etmemek lâzımdır. İslâm dininin gerçeğinden sapmış çıkarcı ve bilgisiz din adamları ortamı içinde kaleme aldığı Tarihi Kadim’ine bakarak Fikrete inançsız, örnek edinilemeyecek kişi denilemez. (Bir câhil ahır uşağı, seyis, fakat azgın bir anarşist olan ve Doğu Anadolu topraklarında bir Ermenistan kurma dâvası güden Frankulyan’a, “Bir lâhzai teahhur” isimli şiirinde “Ey şanlı avcu..”, “Ey darbei mübeccele..” diye seslenişleri de sâdece İkinci Sultan Abdülhamide karşı duyduğu gayzın ifâdesidir; B.: Yıldız Suikasdı).
“Dilimizin o günkü durumu ve serveti Fünuncuların yeni kavramları arabca ve farsca yeni kelimelerle karşılamak yolundaki gayretleri yüzünden Tevfik Fikret şiirlerinin pek çoğunu zamanımıza iletememişdir.
“Bâzan haksızlığa varan hırçınlık içinde de olsa, Tevfik Fikret, sağlam, temiz, ülkücü bir insan olarak yaşamış, edebiyatımızın bugünkü şiir anlayışına şekil ve konu bakımından büyük ölçüde imkân lıazırlamışdır..” (Türk Ansiklopedisi).
Kitab hâlinde eserleri: “Rübâbı Şikeste” (1900,1910,1911,1945); “Halûk’un Defteri” (1911,1945); “Rübâbın Cevabı” (1911); “Şermin” (1914); ‘Tarihi Kadim”.
“Tarihi Kadim’in ilk baskısı eski harflerle ve tarihsizdir. İkinci baskısı 1928 de yapılmışdır; günümüzün diline aktarılarak A. Kadir tarafından da yayımlanmışdır. Son şiirleri de 1952 de yayımlanmışdır” (Türk Ansiklopedisi).
Şiir dilinden örnek bâzı parçalar:
Baban diyor ki: “Meserret çocukların, yalnız
Çocukların payıdır!.”. Ey güzel çocuk, dinle
Fakat sevincinle
Neler düşündürüyorsun, bilir misin?.. babasız
Ümidsiz ne kadar yavrucukların şimdi
Sabâhı mâteme benzer terânei îyd’i!
Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir;
Çıkar bir az da şu öksüz giyinsin, eğlensin;
Evet, meserrettir çocukların payı
Lâkin senin sevincinle
Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor, Haluk, Dinle!
(Haluk’un Bayramı)
*
. . . . . . . . . . . .
Ey köhne Bizans, ey koca fertûti müsehhir
Ey bin kocadan arta kalan bivei bâkir
Hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ
Hâlâ titrer üstüne enzârı temâşâ
Hâricden, uzakdan açılan gözlere süzgün
Çeşmânı kebûdunla ne mûnis görünürsün
Mûnis, fakat en kirli kadınlar gibi mûnis
Üstünde coşan giryelerin hepsine bî his
. . . . . . . . . . . .
Ey debdebeler, tahtanalar, şanlar alaylar
Kanlı kuleler, kal’alı zındanlı saraylar
. . . . . . . . . . . .
Mâzileri âtilere nakletmeye memur
Ey dişleri düşmüş sırıtan kaafilei sur
Ey kubbeler, ey şanlyı mebânii münâcât
Ey doğruluğun mahmili ezkârı minârât
Ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler
Ey sercilerin zılli siyâhında birer yer
Te’min idebilmiş nice bin sâili sâbir
“Geçmişlere rahmet!” diyen alvâhı mekaabir
Ey türbeler, ey her biri pür velvele bir yâd
İknaz ederek sâmitü sâkin yatan ecdâd
Ey ma’rekei tiynü gubâr eski sokaklar
EY her açılan rahnesi vir vak’a sayıklar
Virâneler..
. . . . . . . . . . . .
(Sis, 18 şubat, 1317/1901)
Güzel düşün, iyi his et, yanılma, aldanma;
Ne varsa doğrudadır, doğruluk şaşar sanma
. . . . . . . . . . . .
Doğru at adımlarını
Düşün: bugünkü adımlar hazırlıyor yarını!
. . . . . . . . . . . .
Ve siz, ey ordumuzun anlı şansı efrâdı
Siz ey güzel vatanın bergüzîde evlâdı
Siz ey küşâde alınlar, güzîde vicdanlar,
Siz ey yürekli, ve arslan yürekli insanlar!
İçimde şimdi ne hisler
Ne neş’eler coşuyor, bilseniz; ne vecd âver
Terâneler coşuyor
Meâli, şiiri, sünûhâtı, rûhu, lafzı sizin
Sizin, ne varsa sizin, hepsi hepsi hepsi sizin!
(Rücû, 11 temmuz 1324/1908)
Zulmün topu var, güllesi var, kal’ası varsa
Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır
Göz yumma güneşden ne kadar nûru kararsa
Sönmez ebedî, her gecenin gündüzü vardır
Millet yoludur, hak yoludur tuttuğumuz yol
Ey Hak, yaşa, ey sevgili Millet, yaşa.. vâr ol!
(Millet Şarkısı, 25 haziran 1324/1908)
Toprağın cevher, suyun kevser, bahârın bî hazan
İşte dünya: bir eşin, bir benzerin yokdur inan
Müşfik evlâdın bulur koynunda her gün, her zaman
Başka şefkat, başka nîmet, başka kuvvet, başka can..
Can da sen, şan da sen, hepsi sensin, yaşa
Ey vatan, ey mübârek vatan, bin yaşa
(Vatan Şarkısı)
Yine dün geçdim, âh bin hasret
Âşiyânı peder civârından...
Kaldı cismin önünde bî hareket
Dışı hemrengi igbirârımdır
İçi hemhâli kalbi zârımdır
. . . . . . . . . . . .
(Âşiyânı Peder, 1304?/1888 - 1889)
Senin yerinde olsaydım, güçel çocuk, bilsen
Neler yapardım ben
Neler yapardım o mübhem nazarlı gözlerle..
. . . . . . . . . . . .
Ve kendi hüznümü başlardım önce sevmekden
Bu, ruh için bir hak
Bir az da kendini sevmek değil midir yaşamak!
(Senin Yerinde, 1912?/1896 - 1897)
Bir sanatkâr olarak çok yönlü adamdı, “Sülüs” ve “Rik’a” yazısı ona rahatca “Hattat” dedirtecek kadar güzeldi; çağdaşı ressamları imrendirecek kadar güzel resim yapardı, haatâ şiirlerinden biri “Resim yaparken..” adını taşır:
Fırçam, kadid bir ağacın hasta bir dalı
Destimde müştekî heyecanla titriyor
. . . . . . . . . . . .
On gündür işte uğraşıyor fikrü san’atım
Bir mevci hisse vermek için şekli irtisâm;
Seyreylerim bu levhayı artıl aleddevâm
Verdim emek diye.
. . . . . . . . . . . .
Turgut Etingü şunları yazıyor: “Fikret, portre ve peyzaj (ve natürmort) yapmayı severdi, fakat bir ressam olarak bu kaabiliyetini geliştirmeyi hiç düşünmedi. Resmi daha ziyâde kendi ruh ve his denizindeki acılarını dindirmek ve huzura kavuşmak için bir vâsıta saydı. Oysa, meydana getirdiği tabloları bugün seyreden herkes güzel diyor..” (T. Etingü, Hayat Mecmuası, ocak 1962). Mecmua, bu yazının yanında Fikret’in Âşiyan Müzesinde teşhir edilen tablolarından bir natürmort (Mandalinalar) ile bir peyizaj (Sonbaharda bir kır yolu) yayınlamışdır. Peyzaj’ın altında: “Devrine göre hiç alışılmamış bir tarz, Gauguin’i hatırlatıyor” yazılıdır.
Yine aynı mecmuada, doğumunun yüzüncü yılı münâsebeti ile, 1968 de Nureddin Sevin’in bir makaalesi yanında asılları Âşiyanda diğer üç tablosunun renkli röprodüksiyonu yayınlanmışdır: “Ayvalar” ve zevcesi Nâzime Hanımın portresi.
Yine Hayatda, 1961 de kemiklerinin Eyyubdan Âşiyana nakli münâsebeti ile intişar etmiş bir yazının yanında babası Hüseyin Efendinin Fikret tarafından yapılmış bir deseni bulunmaktadır. Desenin bir kenarına şâir şunları yazmışdır:
Melek babacığım
Benim nazarımda bugün hâizi şehâdetsin
Şehîdi sıdku hamiyyet, şehîdi gurbetsin
Galatasaray Lisesi Avlusundaki Büst — Galatasaray Sultanîsinde (Lisesinde) okumuş ve oradan mezun olmuş, bir arada okuduğu o büyük mektebde müdürlük yapmış olan hürriyet şâiri Tevfik Fikretin bu büstü, doğumunun altmış dördüncü yılında Galatasaray Lisesi öğrencileri tarafından yaptırılmışdır. Tevfik Fikretin doğum tarihi 24 aralık 1867 dir, büstün açılış töreni de 24 aralık 1931 bir perşenbe günü yapılmışdır. Tunçdan ve tabii büyüklükdeki büst Heykeltraş Hâdi’nin eseridir.
O gün evvelâ Tevfik Fikretin müdürlük zamanında yapdırttığı konferans salonunda toplanılmış, toplantıyı lise müdürü Fethi Usmail (İsfendiyaroğlu) açmış, muharrir İsmail Müştak (Mayakon) da şâirin hayatı hakkında bir konuşma yapmış, son sınıf öğrencileri T. Fikretin şiirlerini okumuşlar ve o gençler arasında Munis Fâik (Ozansoy) hastalığı dolayısı ile toplantıda bulunamayan babası şâir Fâik Âli’nin T. Fikret için yazdığı şiirini okumuşdur. Serveti Fünun Edebî Mektebinin nesrini temsil eden Hâlid Ziya (Uşaklığil) de hastalığı sebebi ile toplantıda bulunamamışdır. Fakat ne kadar hazin bir gaflet eseridir ki Tevfik Fikretin mecnun bir âşıkı olan şâir Filorinalı Nâzım Özgüney o törene çağırılmamışdır (B.: Tevfik Fikret İhtifalleri). Sonra lisenin ön tarafındaki bağçeye gidilerek büstün üzerindeki örtüyü hayatında “Şâiri Âzam” unvânı ile anılan Abdülhak Hâmid (Tarhan) indirmişdir.
Büst, okulun ön bağçesinde, büyük merâsim kapusundan girildiğine göre sol kolda, bağçe duvarının önündedir.
Tevfik Fikret İhtifalleri — Tevfik Fikret 19 ağustos 1915 de ölmüşdü, ve Eyyubsultanda Feshâne Caddesi üzerindeki bir hazîreye defnedilmişdi. Ünlü şâiri, kabri başında toplanılarak ilk anma törenini Filorinalı Nâzım (Özgüney) 19 ağustos 1916 da tertibledi ve 1939 da ölümüne kadar tam 25 yıl “Tevfik Fikret İhtifâli” adı altında o toplantıları devam ettirdi ve onun ölümünden sonra da o ihtifal unutuldu (B.: Özgüney, Nâzım).
Tevfik Fikretin Kemiklerinin Evyubsultandan Rumelihisarındaki Âşiyana Nakli — Tevfik Fikretin ölürken, içinde son yıllarını geçirdiği ve “Âşiyan” adını verdiği Rumelihisarındaki evinin bağçesine defnedilmesini vasiyet ettiği söylenir (B.: Âşiyan, cild 3, sayfa 1161). Bu vasiyet büyük şâirin ölümünden 46 yıl sonra yerine getirilmiş ve kemikleri 24 aralık 1961 de türk bayrağı örtülü bir tabutla Eyyubsultandan Rumelihisarına büyük bir törenle getirilmiş ve zamanımızda Edebiyatı Cedîde Müzesi olan Âşiyanın bağçesindeki yeni kabrine tevdî edilmişdir.
Tevfik Fikret Galatasarayını bitirdiği yılda
(Fotoröprodüksiyondan Kemal Zeren eli ile)
Tevfik Fikret
(Resim: S. Bozcalı)
Tevfik Fikretin el yazısı ve imzâsı
Fikretin babası Hüseyin Efendi
(Fikretin deseninden S. Bozcalı)
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Kemal Zeren, S. Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM110047
Tema
Kişi
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Emeği Geçen
Kemal Zeren, S. Bozcalı
Tanım
Cilt 11, sayfalar 5777-5783
Not
Görsel: cilt 11, sayfalar 5778, 5780, 5781
Bakınız Notu
B.: Fikret, Halûk; B.: Tanin; Yalçın, Hüseyin Câhid; Hüseyin Kâzım; B.: Bingöl, Ali Vecdi, cild 5, sayfa 2796; B.: Tevfik Fikret İhtifalleri; B.: Özgüney, Nâzım; B.: Âşiyan, cild 3, sayfa 1161
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Kemal Zeren, S. Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.