Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
FES
“Kuzey Afrikanın batısında Fas şehrinde îcâd edilmiş kırmızı renkli bir baş kisvesidir; bütün Osmanlı memlekeketlerinde ve diğer bâzı müslüman memleketlerinde yayılmış, giyilmişdir” (Şemseddin Sâmi, Kaamûsî Türkî).
“Fas şehrinde îcâd edilmiş mâruf baş kisvesi” (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lûgatı).
Osmanlı İmparatorluğunun son yüz yılı içinde Türkiyede erkekler için kabul edilmiş ve resmiyete bürünmüş çiçek saksısı şeklinde kırmızı renkli serpuş, kalıpsız hâli ters kapanmış bir çanağa benzer ki şöyle bir belmecesi de vardır:
Kırmızı çanak
Kıllıya kapak?
Memleketimizde giyilirken devir devir ve her devirde çeşitli olarak kalıplanmış ve o yüz yıl içinde değişik modalarda püsküllerle süslenmişdir.
Fesi Türkiyede evvelâ askerî bir serpuş olarak resmen kabûlü 1827-1828 arasındadır. Cumhuriyet devrinde 1925 yılında çıkan bir kanun ile de Türkiyede fes giyilmesi yasak edilmişdir.
Yukardaki iki mûteber lûgattaki kayıdlar sathîdir, fesin, Fas şehrinin kurulduğu tarihi de aşan çok eski bir mâzisi vardır. Anadolunun mitolojik çağlarında Frikya Kralı Midas’ın îcad ettiği “Frikya Külâhı” fesin ilk örneğidir denilebilir. Frikyalılardan sonra fesin eski örnekleri olan çeşitli kırmızı külâhlar Romalılar, Bizanslılar, Ortaçağda Avrupalılar, Rönesans asırlarında bilhassa italyanlar tarafından giyil...
⇓ Read more...
“Kuzey Afrikanın batısında Fas şehrinde îcâd edilmiş kırmızı renkli bir baş kisvesidir; bütün Osmanlı memlekeketlerinde ve diğer bâzı müslüman memleketlerinde yayılmış, giyilmişdir” (Şemseddin Sâmi, Kaamûsî Türkî).
“Fas şehrinde îcâd edilmiş mâruf baş kisvesi” (Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lûgatı).
Osmanlı İmparatorluğunun son yüz yılı içinde Türkiyede erkekler için kabul edilmiş ve resmiyete bürünmüş çiçek saksısı şeklinde kırmızı renkli serpuş, kalıpsız hâli ters kapanmış bir çanağa benzer ki şöyle bir belmecesi de vardır:
Kırmızı çanak
Kıllıya kapak?
Memleketimizde giyilirken devir devir ve her devirde çeşitli olarak kalıplanmış ve o yüz yıl içinde değişik modalarda püsküllerle süslenmişdir.
Fesi Türkiyede evvelâ askerî bir serpuş olarak resmen kabûlü 1827-1828 arasındadır. Cumhuriyet devrinde 1925 yılında çıkan bir kanun ile de Türkiyede fes giyilmesi yasak edilmişdir.
Yukardaki iki mûteber lûgattaki kayıdlar sathîdir, fesin, Fas şehrinin kurulduğu tarihi de aşan çok eski bir mâzisi vardır. Anadolunun mitolojik çağlarında Frikya Kralı Midas’ın îcad ettiği “Frikya Külâhı” fesin ilk örneğidir denilebilir. Frikyalılardan sonra fesin eski örnekleri olan çeşitli kırmızı külâhlar Romalılar, Bizanslılar, Ortaçağda Avrupalılar, Rönesans asırlarında bilhassa italyanlar tarafından giyilmişdir.
Türk lûgatlarında fesin icâd edildiği yer olarak gösterilen Fas, İslâmiyetin yayılmasından sonra fes giyilen ilk müslüman memleketidir. Cezâyirliler ve Tunuslular da Faslılar gibi fes giymişlerdir. XVI. yüzyılda Cezâyir Osmanlı İmparatorluğuna ilhak edildiğinde ve bu memlekette çok kuvvetli bir “Deniz Akıncıları” teşkilâtı kurulduğunda, o yaman deniz akıncıları, “Cezâyir Korsanları” da başlarına fes giymişlerdir. Bu bakımdan fes’in türkiyede giyilmesi, resmî askerî serpuş oluşundan asırlarca önce, XVI. yüzyılda başlamışdır. XVII. yüzyılda yaşamış büyük türk yazarı ve seyyahı Evliyâ Çelebi, meselâ Akka Limanı önünde bir deniz cengini anlatırken: “... cümle kırmızı fesli guzâtı müslimin kalyonun kıç ve baş palavrası üzerinde sîneçâk olarak Allah Allah sedâsına rehâ buldurup..”, “.. ardı sıra yeşil alemli iki kalyonda alfesli Cezâyirliler...” diyor.
Yine Evliyâ Çelebi meşhur seyahatnâmesinde İstanbulda Kasımpaşayı anlatır iken öğreniyoruz ki daha XVII. yüzyılda Osmanlı Donanmasının gedikli bahriyelileri olan Tersâneliler, “Azeb Askeri, Azeb Taifesi” başlarına fes giymişlerdir: “... Kasımpaşa halkının bir kısmı gemicilerdir ki cümlesi Cezâyirli elbîsesi giyip kırmızı fes üzerine kafesî destar ve arkalarına burnus, demirkoparan, kaput, gûnâgûn dolamalar ve bellerinde çatal pala bıçaklar ve ayaklarında tomaklar ve bâzıları baldırı çıplak serenbaz ve cundabaz gazilerdir:..”.
XVI. ve XVII. yüzyıllarda erkek fesleri cezâyirli gemicilerin ve onları taklid ile de tersânelilerin başlarında görülüyordu. İstanbul halkından ise erkeklerden önce kadınlar, İstanbul Hanımları daha o asırlarda başlarına fes giymişlerdir.
İkinci Sultan Mahmud 1826 da Yeniçeri Ocağını kanlı bir şehir muhârebesi ile kaldırdıkdan sonra yeniçerilik hâtıralarını da tamamen yok etmek için kökden bir kıyâfet inkilâbını zarurî görmüştü. “Asâkiri Mansûrei Muhammediye” adı ile yeni türk ordusu kurulmuş, askere setire pantolan giydirilmiş, fakat baş için münasib bir serpuş bulunamayarak “Şubara, Şobara” denilen ve yeniçeriler tarafından hiç giyilmemiş ve ancak bostancıların başlarında görülmüş bir keçe külâh serpuş olarak kabul edilmiş, bostancılardan farklı olsun diye de şubaranın üstüne sarık sardırılmışdır.
Devrin ünlü vezirlerinden Mehmed Husrev Paşa, ki sonraları Koca Husrev Paşa diye anılmışdır, 1826 da kaptanpaşalık makaamında ve donanma ile beraber Akdenizde bulunuyordu. Türk bahriyelilerini Avrupa devletlerinin donanmalarında olduğu gibi sıkı askerlik tâlimlerine tâbi tutmuş, 1827 de İstanbula dönerken efrad ile birlikde zâbitlere de Tunusdan aldığı fesler giydirmiş, kaptanpaşa, büyük amiral olduğu halde kendi başına da bir fes koymuş ve İstanbula döndükden az sonra fesli bahriyelileri pâdişahın bir cuma namazı alayına götürmüş, tâlimli askerin intizâmı ve başlarındaki al renkli fesler hem pâdişahın hem de halkın fevkalâde hoşuna gitmiş ve İkinci Sultan Mahmud fesi bütün türk ordusu mensubları için resmi bir serpuş olarak kabul etmişdi.
Kara askerinin deniz askerinden ayırd edilmesi için de Asâkiri Mansûre feslerine eğri bir sarık sardırılmışdı, hattâ asker ile de yetinilmemiş, bütün devlet memurlarının ve ulemâ efendilerin de fes giymesi için yeni bir kıyâfet nızamnâmesi yapılmışdı. Bu nızamnâmede memurların askerden ayırd edilmesi için feslerine hiç bir şey sarmamaları, yani dalfes giymeleri kaydedilmişdi. Yalnız ulemâ efendiler için feslerine beyaz dülbend sarmaları bir imtiyaz olarak kabul edilmişdi.
Devrin şâirleri fesi halka hoş göstermek için fes şânında medhiyeler, şarkılar, gazeller ve fesi överken bu yeni serpuşun bilhassa genclere gaayetle yakışdığını söylediler.
Güftesi ve marş güftesine benzeyen Rifat Beyin şu şarkısı hicazkârdan bestelenmiştir:
Kisve giydi buldu asrer şimdi şan
Her biri oldu misâli kahraman
İtmede böyle cemî asâkiran
Pâdişâhım devletinle çok yaşa
Pek yaraşdı eğri sarık eğri fes
Resmine erbâbı irfan dîdi pes
Bû sözü tekrar iderler her nefes
Pâdişâhım devletinle bin yaşa
İlk asker feslerinin sarıkları eğri sarıldıkdan başka başa da eğri konulduğu anlaşılıyor.
Nikogos Ağanın Hüseynîden bestelediği bir şarkıdan da asker başındaki eğri feslerin bütün gencler arasında da moda olduğu anlaşılıyor (B.: Eğri Fes Modası, cild 9, sayfa 4963):
Bir yana eğdir fesin ey nevciyan
Halka halka kâkülün olsun iyan
Parlayıp lahdi ciğerden âşıkan
Âteşi aşkınla yansın her zaman
Şu da Enderunlu Şâkir Beyin Bestenigâr bir şarkısıdır:
Gel meclise nûş it şarab
Nolsun bu nütbe ictinab
Eğdir fesin itme hicab
Pek güzeldir perçemin
Her yeniliği istemeyen aşırı muhâfazakâr ham sofularla yeniçerilik geleneklerine bağlı bir ayak takımı kalabalığı ve esnaf kitlesi fesi, sâde, dal fes giymemekde ısrar ettiler; bunun üzerine asker feslerindeki sarıklar kaldırıldı, fes giymeye mecbur tutulmuş esnaf takımının da feslerine yemeni, çenber, ağabâni yazma dülbend gibi şeyler sarmalarına izin verildi ve fes halk başında ancak bundan sonra gereği gibi yayıldı. Ayıntablı Aynî’nin aşağıdaki gazeli, fesin tarihçesinde bu durumun tasviridir ki Enderûnu Hümâyundaki tüysüz delikanlıların da çavuşluk, mülâzimlik, yüzbaşılık gibi rütbelerle ordu hizmetine devredildikleri ve başlarına sade fesler, üzerine hiç bir sarılmayan dal fesler giydikleri zamandır:
Giydi gördüm mehcebînim bû gice rüyâda fes
Şâhi hüsne tâc ile tâbir olur mânâda fes
Onbeşinde böyle bir yüzbâşı gelmez kışlaya
Giyse de her haftada bin nevcivan dünyâda fes
Elde sîmin tâziyâne belde tîgi zer nişan
Arkada gülpenbe harvâni serinde sâde fes
Soofii dilmürdenin Hak kaavuğun taş eylesin
Giymemiş rûzi ibâdetde şebi ihyâde fes
Baş kabak yâlın ayak gördü beni bildi o şûh
Çünki vardır Ayniyâ âlâda fes ednâda fes
Aynî’nin yukardaki gazelinin son beytinde söylendiği gibi “Fes”, kibar ve ricalden ayak takımına kadar herkesin başına yayılınca, o devirdeki Türk musikisi de geysûlu, perçemli, kâküllü nevcivan başlarındaki kırmızı feslerle uğraşdı:
Hüsnün gören seni ister
Aç fesini perçem göster
(Beyâtî Şarkı, Tanbûrî)
Sünbülistan etmiş etrâfı fesi
Perçemin başdan çıkardı herkesi
(Bûselik Şarkı, Kemânî Şâkir)
Seni gördüm o perçemle beğendim fesle
Niçün ülfet ediyorsun böyle herkesle
(Hisarbûselik Şarkı, Numan Ağa)
O devrin fes üzerine türküleri şarkılardan çok asâletlidir; bu bir İstanbul türküsüdür:
Aman al fesli al fesli
Eşbeh civanım dalfesli
Aman dalfesli
Dizlik mintanı açmış pek
Fesinde püskül top ipek
İpek kâküllü dalfesli
Aman al fesli dal fesli
Püskülü mâvi al fesli
Sırma perçemli al fesli
Bu da bir Aydın türküsüdür:
İstanbuldan aldırayım fesini
Nerelerden işideyim sesini
Ayın ondördüne benzer kesimi
Bizi barışdıran diller övünsün
Türkiyede daha XVI. yüzyılda fesi ilk defa giymiş olan Cezâyirli gemicilerin feslerinde bir püskül bulunup bulunmadığını bilmiyoruz. Fes İkinci Sultan Mahmud devrinde önce askerin ve sonra halkın başında erkek serpuşu oldukdan sonra fesi bir de püskül süslemişdir. Aslında fesin sadece bir süs parçası olan püskülün türlü çeşidleri olmuşdur. (B.: Püskül).
Fesin dâirevi üst kısmına tabla denilirdi. Tablanın ortası delik olup buraya 2-2,5 santim boyunda “İbik” denilen fesin kumaşından bir dilcik eklenir, incecik boru şeklinde bir dilcikdir, püskül fese, bu ibik vasıtası ile takılır, püskülü tutan bir iplik ibik içinden fes içine alınır ve çıkmaması için içerden düğümlenir.
İkinci Sultan Mahmud devrinden 1925 yılına kadar fesin şekli devir devir değişmiştdr. Bir saksıya benzeyen fesin tablasının darlığına ve genişliğine, ve alından tabla kenarına kadar yüksekliğine göre değişen fes şekillerine “Kalıp” denilirdi. İlk fesler ki “Mahmudiye Kalıp Fesler” diye anılmışdır, büyük ve yüksek fesler olmuşdur ve mâvi iplik iplik ipek püsküllerle süslenmişdir ve püskül tablanın kenarından fesin etrafına fırdolayı yayılmışdır. Şehzâdelerin fesleri, vezirlerin fesleri (meselâ sadırâzam Mustafa Reşid Paşanın merâsim fesi) elmaslarla süslenmiş, murassâ fesler olmuşdur. Abdülmecid zamanında fes biraz küçülmüş, son zamanlardaki şeklini almışdır. Püsküller de tel, iplik ipek yerine burma ibrişimden yapılır olmuşdur. Abdülmecid törenlerde fesine elmaslı bir sorguç takmışdır. Abdülaziz kendi zevkine mahsus kalıpda fes giymiş, yüksekliği az ve tablası da darca olan bu şekil feslere “Aziziye Kalıp” denilmişdir. İkinci Abdülhamid zamanında fesin kalıbı tekrar değişmiş, daha dikce bir fes giyilmişdir.
Fes kumaşının rengine göre de çeşidli olmuşdur. Aslında kırmızıdır, fakat fesler, nar çiçeği kırmızısından karaya çalan koyu güveze kadar bu rengin çeşitleri kullanılmışdır. Fesler renkleri ile de giyenin ruh hâletini ifâde etmişdir. Aşağıdaki satırları büyük çağdaş yazar Ahmed Rasimin bir yazısından alıyorum:
“Fes umumiyetle eğri giyilir; kaş üstüne kadar eğik durur. Bâzan ön tarafda, tabla ile kenarında hasıl olan çukura Yar Tekmesi denilir. Zarâfet dilinin Yar Tekmesi dediği bu çukurun kopuklar arasındaki adı Kuş Yuvası’dır.
“Fes perçem ve kâkül üstünde, halka halka kıvırcık saçlar üzerindeki duruşa ve edâya ve sîmânın da şekline göre açar, yakışır. Kulaklara kadar geçen fes ise bönlük verir. Kenarı geysûlarla süslü olursa hal ehlinin ağzında Kapatma Sünbül Saksısı’dır.
“Fes renkleri gittikce koyulaşmak üzere kırmızı, hunnâbî, orta renk al, narçiçeği, siyah (koyu güvez) dır.
“Çocuk feslerine nazar takımı, muska, ziynet altını takılır. Kulakları tamamen örten fese Babayâne, Kel örten, Ayıp Kapayan da denilir. Islanıp büzülmüşüne Limon Kabuğu, sıfır numara kalıba çekilmişine Saksı Dibi denilir. Narçiçeği kırmızılığındaki feslere de Abdülhamid zamanında Hafiye Fesi denilirdi” (Ahmed Rasim).
Fesin yapılışını M. Şâkir Ülkütaşır fes üzerine bir makalesinde şöyle anlatıyor: “Fesler yünden yapılırdı. Fesin dokunuşu çorab örgüsüne benzer ve önce kocaman torba gibi bir şekil alır. Boyama, dink ve zamk ameliyatlarından sonra küçülür, bir külâh şekline girer. Başa giyileceği zaman kalıplanır” (M.Ş.Ü.; Aylık Ansiklopedi).
Fes bir fesci dükkânından alınıp hiç kalıba verilmeden başa bir külâh gibi geçirilirse ona da “Fabrika Kalıbı” denilirdi.
Evsab ütüsü gibi, fesler de sık sık kalıplanma ihtiyâcı gösterirdi, fes kalıpcılığı ayrı bir iş, zanaat, geçim yolu idi. Bu zahmetden kurtulmak için, fesin kalıbını uzun zaman koruyan içi hasırlı fesler yapıldı, hasırlı feslere de halk ağzında “Şıllık Fes” denildi.
Tel ipek püsküller zamanında ufak bir rüzgârla püskül karışır, yumaklaşırdı; o zamanlar da İstanbulda zamanımızın kundura boyacıları gibi sokaklarda Püskül Tarayıcılar dolaşırdı, fesi alır, bir ağaç kalıba geçirir, karışmış püskülü tarar ve fesi sahibine verirdi, bu iş için de küçücük bir para alırdı.
Fes üzerine aşağıdaki parçalar geçen asırda ve asrımız başında yaşamış kalender meşreb şâirlerden derlenmişdir:
Saçılmış kâkülü dalfes altından
Her teli yirmidört ayar altından
Âşık Râzi
Fese bakma kâküle bak kâküle
Benzemez mi katmerli mor sünbüle
Âşık Râzi
Al fesinde kırmızı karanfili
Hem al câmedânı gaayet afili
Gördün mü Adala Tiryandafil’i
Molla Beyin nevhat hamlacısıdır
Galatalı Hüseyin
Şâhin başda Cezâyirin fesidir
Galatalı Hüseyin
Ali Çamiç Ağanın bir kıt’asından da fesden püskülün kopup düşmesinin kötüye yorulduğunu öğreniyoruz:
Bildim kötü alâmet
Püskülüm koptu fesden
Bülbül misâl şakıyan
Yârim kaçdı kafesden
İkinci Sultan Mahmudun ilk fesli resmi
(Resim: S. Bozcalı)
Theme
Folklore
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM100915
Theme
Folklore
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Sabiha Bozcalı
Description
Volume 10, pages 5698-5702
Note
Image: volume 10, page 5699.
See Also Note
B.: Eğri Fes Modası, cild 9, sayfa 4963; B.: Püskül
Theme
Folklore
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.