Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
FATMA HANIM (Sadâret Kethüdâsı Mehmed Ağa zevcesi)
Onsekizinci asır başlarında yaşamış, aşırı derecede güzelliği ve güzelliğine denk zarâfeti ve zekâsı ile tanınmış bir Türk hanımı ki kendisini, İngiliz edibesi ve Türkiyedeki İngiliz elçisinin zevcesi Lady Mantague’nun Londrada muhibbelerinden bir kontese yazdığı 18 Nisan 1717 tarihli mektup ile tanıyoruz. Güzel Fatma Hanım, sadaret kethüdası (Yani İçişleri Bakanı) Mehmed Ağanın zevcesiydi. Lady Montague şöyle anlatıyor: “Tercümanım olan Rum kadını kethüdanın hanımını ziyaret etmemi ısrarla teklif etti. Gittim. Kapıdan iki haremağası tarafından karşılandım. Beni uzun bir sofadan geçirdiler. Burada iki sıralı câriyeler dizilmişdi, hepsinin örülmüş saçları topuklarına kadar inmiş ve elbiselerinin kenarı sırmalı idi; ayıb olmasaydı, kendilerini teker teker daha yakından görmek için duracaktım. Daha sonra, kafesleri yaldızlı bir odaya girince bu kızları unutuverdim. Pencerelere hanımelleri ve yaseminler sarılmıştı; oda çiçeklerin tatlı kokusuyla doluydu. Odanın ortasında bir mermer fıskiye vardı. Fatma Hanım, zarif İran halılarıyla döşenmiş bir sedire uzanmış, işlemeli beyaz saten yastıklara yaslanmıştı. Dizinin dibinde takriben 12 - 14 yaşlarında iki kız çocuğu oturuyordu. Esvapları serapa elmaslarla müzeyyendi; pek sevimli idiler. Fatma Hanıma gelince, bu kadar lâtif bir yüzü ömrüm...
⇓ Devamını okuyunuz...
Onsekizinci asır başlarında yaşamış, aşırı derecede güzelliği ve güzelliğine denk zarâfeti ve zekâsı ile tanınmış bir Türk hanımı ki kendisini, İngiliz edibesi ve Türkiyedeki İngiliz elçisinin zevcesi Lady Mantague’nun Londrada muhibbelerinden bir kontese yazdığı 18 Nisan 1717 tarihli mektup ile tanıyoruz. Güzel Fatma Hanım, sadaret kethüdası (Yani İçişleri Bakanı) Mehmed Ağanın zevcesiydi. Lady Montague şöyle anlatıyor: “Tercümanım olan Rum kadını kethüdanın hanımını ziyaret etmemi ısrarla teklif etti. Gittim. Kapıdan iki haremağası tarafından karşılandım. Beni uzun bir sofadan geçirdiler. Burada iki sıralı câriyeler dizilmişdi, hepsinin örülmüş saçları topuklarına kadar inmiş ve elbiselerinin kenarı sırmalı idi; ayıb olmasaydı, kendilerini teker teker daha yakından görmek için duracaktım. Daha sonra, kafesleri yaldızlı bir odaya girince bu kızları unutuverdim. Pencerelere hanımelleri ve yaseminler sarılmıştı; oda çiçeklerin tatlı kokusuyla doluydu. Odanın ortasında bir mermer fıskiye vardı. Fatma Hanım, zarif İran halılarıyla döşenmiş bir sedire uzanmış, işlemeli beyaz saten yastıklara yaslanmıştı. Dizinin dibinde takriben 12 - 14 yaşlarında iki kız çocuğu oturuyordu. Esvapları serapa elmaslarla müzeyyendi; pek sevimli idiler. Fatma Hanıma gelince, bu kadar lâtif bir yüzü ömrüm boyunca gördüğümü hatırlamıyorum. Bir yüz ki, insan, hayran hayran seyretmek istiyor. Beni görünce ayağa kalktı, elini göğsüne götürerek Türk âdetince selâm verdi. Bu selâmı o kadar asilâne ve vakurâne verdi ki, bu zarafet Allah vergisidir, saray terbiyesiyle de elde idilemez. Sedirin üzerinde baş köşeye oturtuldum. Bu güzellik karşısında bir müddet söz söylemeye cesaret edemedim. O ne mütenasip sîma!.. O ne güzel mecmua-i hüsn!.. O ne mevzun endam!.. Nedir üstündeki tatlı renk!.. Nedir o tebessümlerindeki câzibe!.. Ve o gözler!.. Gözleri iri ve siyahtı ve mavi gözler gibi baygın bakıyordu. Yandan, karşısından, hangi taraftan bakılırsa bir başka güzellikti. Bu âni tesirlerin hayreti geçince, kendisinde küçük bir kusur aradım. Mütenasip olarak güzel bir kadın hoşa gitmez derler, meğer ne kadar yanlışmış. Eski Yunan ressamlarından Apellis mükemmel bir sima vücude getirmek için sanatın bütün vasıtalarına beyhude yere başvurmuş, bu mûcize ancak tabiata vergi imiş, taibat da onu Fatma Hanımı vücude getirerek göstermiş. Vekaarı ile, tavır ve hareketlerinin asâleti ile, tereddütsüz söylüyorum, Avrupanın en muhteşem tahtlarından birine kraliçe olarak oturur...
“Boylu boyuna beyaz sim kenarlı, sırmalı dîbâdan bir entari giymiş. İnce bürüncük gömleğinden gerdanı bütün güzelliği ile görünüyor. Şalvarı soluk karanfil renginde, gömleği gümüşî yeşildi. Beyaz saten terliklerinin işlemeleri pek güzeldi. Zarif kolları elmas bileziklerle süslüydü. Belinde işlemeli kemer, başında da zemini karanfil renginde sırmalı bir çevre vardı. Örgü örgü ayrılmış lâtif siyah saçları topuklarına kadar iniyordu. Başının bir yanına gayet sanatkârane birkaç güzel tablodan, birkaç meşhur heykelden vecdile bahsetmişlerdir, neden tabiatın nefis bir mahlûku bu âciz kopyalar kadar methe şayan olmasın?! Hiç utanmadan itiraf ediyorum: En güzel bir heykelden ziyade dilber Fatmayı seyir ve temaşadan mütelezziz oldum. Fatma Hanım, dizi dibinde gördüğüm çocukların kendi kızları olduğunu söyledi. Halbuki kendisi bunların annesi görünmiyecek derecede tâze idi. Yirmi kadar cariye, oturduğumuz sedirin alt başına dizilmiş, bana su perilerini hatırlattı. Bu manzara yazılamaz, gözle görmek lâzımdır. Fatma Hanım çalgı çalmalarını, oynamalarını emretti. İçlerinden dördü lâvtaya, kitaraya benzeyen sazlarla gayet rakik havalar çalmaya, türküler söylemeye başladı, öbürleri oynuyorlardı. Böyle bir raksı da ömrümde görmedim. Fevkalâde oynak ve şehvetengiz bir raks... Gözlerinin süzülüşünü, vücutlerinin arkaya kıvrılışını ve sonra sanatkârane bir çeviklikle doğruluşunu gören en katı ruhlu bir zâhit, kendinden geçecektir. Türklerin musikisi kulakları tırmalar diyen Avrupalılar, sokaklardaki baldırı çıplakların ırmalarından başka bir şey işitmemişlerdir. Londra sokaklarının mızıkacıları da muhakkak ki İngiliz musikisini temsil etmezler.
“Oyun bitince, odaya ellerinde gümüş buhurdanlarla dört sarışın cariye girdi. Havayı anber, sarısabır ve sair güzel kokularla kokulandırdılar. Sonra diz çökerek bana Japon porselenleriyle, al bir tabağın içinde kahve verdiler. Güzel Fatma Hanım benimle gayet nazikâne, zarîfâne konuşuyordu. Bana “Güzel Saltanım” diye hitap ediyordu. İngilizce bilmediğini üzülerek söyledi. Ayrıcalığım zaman iki cariye işlemeli çevrelerle dolu güzel bir gümüş sepet getirdiler, Fatma Hanım bu çevrelerden en güzelini seçti: “Güzel Sultanım!.. Başım için kabul edin!..” dedi. Ah aziz hemşirem... Fatmayı beraber ziyaret etmeliydim!..”
Lady Montague, aynı muhibbesine 10 mart 1718 tarihli diğer bir mektubunda Güzel Fatmadan şöyle bahsediyor:
“... Dün yine Güzel Fatmayı ziyarete gittim. Gözüme eskisinden daha güzel göründü. Beni oda kapısından karşıladı. Gayet zarif bir edâ ile elini uzatarak, kendisini melekler kadar güzelleştiren tebessümü ile:
— Hıristiyan kadınlar için vefâsız derler... Sizi bir daha göremeyeceğim sanıyordum. Şimdi anlıyorum ki hoşunuza gitmek saadetine nail olmuşum. Kadınlarımıza hakkınızda neler anlattığımı bilseniz, tarafınızdan muhibbelik unvanına lâyık olduğumu kabul edersiniz... dedi.
“Bir ara Güzel Fatmaya:
— Sîmânız kadar lâtif bir sîmâ Londrara veya Pariste ne velveler uyandırırdı!.. dedim.
Gayet zarif bir tebessümle:
— Güzel Sultanım, bu sözünüze inanamam, eğer memleketinizde güzellik, dediğiniz gibi o derece takdir edilmiş olsaydı sizin buralara gelmemeniz lazımdı!.. dedi.
“Aziz muhibbem... Size bunu övünmek için değil, Güzel Fatmanın zekâ ve zarafetini göstermek için yazdım.”
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Kod
IAM100641
Tema
Kişi
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Tanım
Cilt 10, sayfalar 5575-5577
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.