Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
FAHREDDİN PAŞA (Medîne Müdâfii Gazi Ömer)
Tarihimizdeki şerefli yeri Kanije müdâfii Tiryâki Hasan Paşanın, Budin müdâfileri Kara Mehmed ve Koca Abdi Paşaların, Plevne müdâfii Gazi Osman Paşanın ve Edirne müdâfii Şükrü Paşanın yanında büyük kumandan; İngilizlerin takdığı isimle “Türk Kaplanı”; askerî edebiyatımızın seçkin bir sîmâsı, Türk neferine alem olan “Mehmedcik” ismini günlük emirlerinde kullanarak ordu arşivine geçiren zât; bugün Topkapu Sarayı Müzesinde bulunan ve maddî mânevî kıymetlerine bahâ biçilemeyen “Mübârek Emânetler”in mühim bir kısmını, Medînede âsî Şerif Hüseyin ile İngilizlerin eline geçmesini önleyerek vaktiyle çıkdıkları yere, İstanbuldaki Türk Hazînesine yollayan büyük vatandaş; 1868 de Ruscukda doğdu, Mehmed Nâhid Bey ile Fatma Âdile Hanımın oğlu, babası da anası Tuna boyunun bu eski Türk şehrinin yerlisidir; Tuna vilayeti posta ve telgraf baş müdürlüğünde bulunmuş olan Nâhid Bey (Öl. 1914), Nizâmı Cedid topçubaşısı Ömer Ağanın oğlu, Âdile Hanım (Öl. 1887) da meşhur akıncı Büyük Bâli Beyin ahfadındandır. Ruscukdan 1877-1878 Türk - Rus harbinde, büyük Rumeli bozgunu içinde çıkdılar; Fahreddin Paşa 9 - 10 yaşlarında ilk okul talebesi idi; bir muhâcir kaafilesi içinde ve top sesleri arasında ev bark, yurd ocak terkedilirken asker olmaya karar verdiğini yıllarca sonra oğullarına söylemişdir.
1888 de H...
⇓ Read more...
Tarihimizdeki şerefli yeri Kanije müdâfii Tiryâki Hasan Paşanın, Budin müdâfileri Kara Mehmed ve Koca Abdi Paşaların, Plevne müdâfii Gazi Osman Paşanın ve Edirne müdâfii Şükrü Paşanın yanında büyük kumandan; İngilizlerin takdığı isimle “Türk Kaplanı”; askerî edebiyatımızın seçkin bir sîmâsı, Türk neferine alem olan “Mehmedcik” ismini günlük emirlerinde kullanarak ordu arşivine geçiren zât; bugün Topkapu Sarayı Müzesinde bulunan ve maddî mânevî kıymetlerine bahâ biçilemeyen “Mübârek Emânetler”in mühim bir kısmını, Medînede âsî Şerif Hüseyin ile İngilizlerin eline geçmesini önleyerek vaktiyle çıkdıkları yere, İstanbuldaki Türk Hazînesine yollayan büyük vatandaş; 1868 de Ruscukda doğdu, Mehmed Nâhid Bey ile Fatma Âdile Hanımın oğlu, babası da anası Tuna boyunun bu eski Türk şehrinin yerlisidir; Tuna vilayeti posta ve telgraf baş müdürlüğünde bulunmuş olan Nâhid Bey (Öl. 1914), Nizâmı Cedid topçubaşısı Ömer Ağanın oğlu, Âdile Hanım (Öl. 1887) da meşhur akıncı Büyük Bâli Beyin ahfadındandır. Ruscukdan 1877-1878 Türk - Rus harbinde, büyük Rumeli bozgunu içinde çıkdılar; Fahreddin Paşa 9 - 10 yaşlarında ilk okul talebesi idi; bir muhâcir kaafilesi içinde ve top sesleri arasında ev bark, yurd ocak terkedilirken asker olmaya karar verdiğini yıllarca sonra oğullarına söylemişdir.
1888 de Harbiye Mektebinden sınıfının birincisi süvari teğmeni olarak diploma aldı, 1891 de pek iyi derece ile Erkânı Harbiye (Kurmay) Mektebini bitirerek yüzbaşı oldu; merkezi Erzincanda olan 4. Ordu emrine verildi ve meşrutiyetin ilânına kadar onyedi sene orada kaldı, o ordunun kadrosu içinde kaymakamlığa (yarbaylığa) kadar yükseldi. 1908 sonlarında İstanbula geldi. 31 Mart vak’asında divânı harb reisliği yapdı; 1. Nizâmiye Alayı Kurmay başkanlığında bulundu; 1910 da miralay (albay) oldu ve Tekirdağda 2. Fırka erkânı harb reisliğine tayin edildi. Balkan Harbinde (1912 - 1913) Hurşid Paşa kolordusunda 31. Alay Kumandanı olarak Çatalca muhârebelerinde bulundu; bu 31. Alaydır ki Türk müdafaa hattının sağ kanadından bir taarruz hareketi yapmış, bu taarruz da Bulgarların Çatalca önünde bozguna uğrayarak Edirnenin geri alınmasına yol açmışdı.
1914 de Türkiye Birinci Cihan Harbine girdiği tarihde Miralay Fahreddin Bey Musulda 12. Kolordu Kumandanı idi ve aldığı emirle Kolordusunu Musuldan Haleb’e getirmiş bulunuyordu, o yılın kasım alında Mirilivâ (Paşa, Tuğgeneral) oldu ve Suriyede bulunan 4. Ordu Kumandan Vekilliğine tâyin edildi.
4. Ordu Süveyş Kanalına ve Mısıra taarruz hazırlıklarına başlamıştı.
İngilizler, Fransızlar ve Ruslar da çok eski tarihlerden beri ilişki kurdukları ve hazırladıkları Ermenileri ve Arapları ayaklandırmağa çalışıyorlardı. Suriyede muhtelif bölgelerde ayaklanmalar olmuş ve hepsi Fahreddin Paşa tarafından bastırılmıştı. Biraz sonra 4. Ordu Kumandanlığı, Bahriye Nâzırlığı üstünde kalarak Cemal Paşaya verildi.
Osmanlı İmparatorluğu cihâdı mukaddes (Kudsal Cihad) ilân ederek bütün müslümanlardan yardım istemişti; bu dâvete ilk koşacaklardan biri sayılan Mekke Emîri Şerif Hüseyin’in Hicaz’daki ayaklanma hazırlıkları ciddî bir tehlike kaynağı oluyordu. Bu gerçek üzerinde Enver ve Talât Paşalar ve daha sonra Alman Generali Von Falkenhayn, 4. cü Ordu Kumandanı Cemal Paşa’yı uyarmağa muvaffak olamadılar ve Fahreddin Paşayı Medîne Müdâfii yapacak hâdiseler şöyle gelişdi:
İngilizler 1915 yılında Çanakkale savaşlarına bağlanmışken Hicaz’da Şerif Hüseyin tehlikesi, mevcud kuvvet ve imkânlarla kökünden kazınabilirdi. Şammar aşireti reisi Emîr İbn El-Reşid Türkleri seviyor ve tutuyordu. Şerif Hüseyine karşı çıkacak daha başka arap aşiretleri de bulunuyordu. Bunların istekleri silâh ve cephane ve altın para yardımı vardı ve onları askerî birliklere desteklemek de mümkündü.
Arabistan denilen o büyük ülkede Yemende iki fırkalı 7. kolordu ve Asirde 21. fırka (Tümen) seferberlikle (beraber Suriye bölgesine alınması gerekirken yerlerinde bırakılmışdı, Hicaz ise bilâkis boşaltılmış, 22. Hicaz fırkası Mısır seferi için 1914 kasımında Suriyeye çekilmiş, Hicazda zayıf mevcutlu dağınık bir alay kalmıştı.
İngilizler, Çanakkaleyi boşalttıktan sonra, 1916 başlarında Mısırda 12 fırkalık bir kuvvet toplayınca, hâin Şerif Hüseyin ayaklanma için elverişli zamanı kazanmıştı.
4. Ordu Kumandanı Cemal Paşa, Şerif Hüseyin ve oğullarının sözlerine ve yeminlerine inanarak ve güvenerek, 1500 gönüllü hecinsüvarla Kanal ve Mısır seferine katılmaları için Şerif Hüseyine 60.000 altını tereddüt etmeden vermişti. Fakat Hüseyinin oğlu Şerif Ali Kumandasındaki bu gönüllüler Mekkeden gelerek Medinede kalmıştı.
Bu durum karşısında Suriyede bulunan 12. Kolordu Kumandanı Fahreddin Paşa, seçeceği subaylarla birlikte, ziyâret ve aslında Şerif Ali’nin durumunu tedkik maksadiyle, 23 Mayıs 1916 da Medineye hareket emrini aldı; gerekince Medinede emir ve kumandayı eline alacaktı.
Fahreddin Paşa, 31 Mayıs 1916 da Medineye vardı. Durumu esaslı inceledikten sonra, Muhafız Basri Paşanın, Şerif Hüseyinin ayaklanacağına ait yazdıklarının doğruluğunu ve ona inanılmasını bildirdi. Şerif Hüseyinin oğulları Ali ve Faysalın, gönüllü hecinsüvarlarla gelerek Medinede kalışının maksadlı olduğunu ve civardaki arap muharipleriyle Medine garnizonuna baskın yapabileceklerini ve Yemene gidicek müfrezenin Medinede kalması emrini verdiğini yazdı.
Nihayet Şerif Hüseyin 5 haziran 1916 da Hicazda isyan etti ve onun âsî kuvvetleri ile çarpışmalar da başladı. Medinede emir ve kumandayı eline alan Fahreddin Paşa, kuvvetlerin başında fiilen savaşa katılarak âsîlerin büyük bir sayı üstünlüğü ile yaptıkları baskınları püskürttü ve Medineyi kurtardı. Medineye yetiştirilen kuvvetleri aldıktan sonra da; İngilizlerle Fransızların silâh, altın, para, yiyecek, subay ve askerî birliklerle destekledikleri âsî Mekke Emîri Şerif Hüseyinin kuvvetlerini zincirleme mağlûbiyetlere uğrattı ve Medineyi 1916 temmuzundan 1919 ocak ayına kadar 2 sene 7 ay, sonsuz güçlük ve yoksuzluklar içinde müdafaa etti; öylesine ki, Osmanlı Devleti mağlûb olmuş, düşmanlarla mütâreke imzalanmış, devlet için harb bitmiş, bu kumandan Medîneyi hâlâ müdâfaa ediyordu. Bir teslim teklifine verdiği cevab pek haşmetlidir:
“Malûmunuz olsun ki, kahraman askerlerim, islâmlığın göz bebeği olan Medineyi son fişeğine, son damla kanına, son nefesine kadar muhafaza ve müdafaaya memurdur. Buna askerce and içmiştir. Bu asker Medinenin enkazı içinde ve nihayet Ravzai Mutahharanın yeşil kubbesi altında kan ve ateşten örülmüş kızıl bir kefenle gömülmedikçe, Medine kalesinin burçlarından ve Mescidi Saadet minarelerinden Türk bayrağı indirilmeyecektir.”
Büyük kumandanın o çetin müdafaa günlerinde başardığı çok önemli bir iş daha vardır. Medinede Ravzai Mutahhare (Peygamberimizin Türbesi) Osmanlı pâdişahlarının asırlar boyunca yolladıkları hediyelerle bir hazîne hâlinde idi, Medine düşerse İngiliz uşağı Hüseyin ile İngilizlerin eline geçecek, yağma edilecekdi, o hazineyi İstanbula göndermeye muvaffak oldu; vaktiyle çıkdıkları yere, Topkapusu Sarayındaki Hırkai Saadet dâiresinde muhafaza edilen Emânâtı Mübâreke arasına ve aynı saraydaki Hazîne Dâiresine konuldular. Fahreddin Paşanın büyük oğlu emekli General Selim Türkkan şöyle anlatıyor:
“Filistin ve Suriye bozgunundan önce, yollar elimizde iken bu hazîneyi İstanbula göndermek istediğini yazmış ve kendisine sorumluluğu yüklenmek şartı ile gönderebileceği bildirilmişti; mesuliyeti yüklenmekten çekinmedi; maddî kıymeti; tarihî kıymeti, sanat kıymeti ile tutarı milyonların üstünde 97 parça eşyâyı, bir heyet huzurunda sayım yaparak mazbatasını tanzim ettirdi, sandıklara yerleştirdi ve emrindeki nâmus timsâli kişilerden bir heyete teslim etti, muhâfazalarına da bir bölük asker tahsis etti ve Medineden İstanbula doğru trenle yola çıkarak, değeri milyarların üstünde bu hazîne 27 Mayıs 1917 de İstanbula selâmetle ulaştı. Hazîne muhteviyâtı kütük defterine göre şudur:
Ceylân derisi üzerine Hazreti Osmanın el yazısı ile Kuran,
El yazması 5 aded kıymetli Kur’an
Kıymetli taşlarla bezenmiş altın kaplamalı 5 Kur’an kabı,
Gümüş çerçeveli yeşil kadife üzerine pırlanta ve incilerle Peygamberimizin adı yazılı bir Hilyei Şerif levhası.
Som altın plak üzerine pırlanta ile yazılmış Kelimei Şehadet levhası,
Pırlantadan, inciden, mercandan ve anberden 7 tesbih,
Gümüş kaplamalı ve işlemeli 2 rahle,
Sultan Azizin altın plak üzerine pırlantalı turası,
3 tarihî kılıç,
4 altın sancak alemi,
Altın plak üzerine oturtulmuş ve çevresi elmas ve yakutlarla bezenmiş “Kevkebi Dürrî” ismi ile meşhur 100, 80, 40 ve 20 kıratlık 4 parça elmas.
Pırlanta ve zümrüdlerle bezenmiş 14 aded altın askı,
Pırlanta, zümrüd, yâkut ve incilerle bezenmiş 11 aded kandil askısı,
Murassâ 1 altın kandil,
1 altın kahve askısı,
7 aded murassâ altın şamdan,
8 aded murassâ altın gülâbdan,
12 aded murassâ altın buhurdan,
Yirmi parçadan fazla giranbahâ mücevherât, çelenk, iğne, yüzük, gerdanlık, kemer, bilezik, küpe ve sâire,
Pek çok murassâ kutu ve çekmece,
84 kırat tutarında iri hürmüz incisi,
95 parça pırlanta, elmas, zümrüd, yakut,
2 kilo 935 gram ağırlığında 20 ayar külçe altın,
908 kilo 250 gram ağırlığında külçe gümüş...
Medine müdâfaasında Fahreddin Paşa yalnız düşmanla değil tabiat ile de döğüşmüşdü.
Hicazda sıcaklık, yazın odada 38 derece, açıkta gölgede 40:50 derece arasında değişiyordu. Arazi genellikle susuz ve çıplak kum çöllerinden ibaretti. Dağlar çıplak, kayalık ve taşlık, boğaz ve geçidler sarp olup bazı yerlerinde ancak bir kişinin hareketine imkân veriyordu. Kış ayları, harekât için nisbeten en uygun zamandı. Fakat Fahreddin Paşa için en mühim mesele askerini beslemek olmuşdu; askerine çekirge yedirmeye mecbur olmuşdu, bu hususta bir günlük emri askerî edebiyatımız şâheserlerindendir:
“Çekirgenin serçe kuşundan ne farkı var? Yalnız tüyü yok. O da serçe gibi kanatlı ve uçuyor. Nebâtat ile besleniyor. Serçe kadar asabî ve yediği şeyleri itinâ ile intihab ediyor. Temiz ve tâze şeyler yiyor. Hem de tiryâki ve keyif sâhibi, tütün ve limondan pek zevk alıyor.
“Hicaz, Asir, Yemen ve Afrika urbânının başlıca gıdâsı çekirgedir. Bedeviler salâbet ve zindeliklerini, çevikliklerini çekirgelere medyundurlar. Çekirgeyi deve ve hecinler de büyük bir zevk ile yiyorlar. Knıg’da da deve ve hecinler kâmilen çekirge ile beslenir.
“Çekirgenin kat’i olan şifâi hassasları şudur: Dizlerinin bağı çözülenlere ve zayiflere, bünyevî hastalıklara, bâsurlulara, kuvvei bâhiyesi tenâkus edenlere, tesiri azîmi vardır. Romatizma için iksir gibidir. Havâsı şifâiyesi bilhassa yumurtalarında toplanmışdır. Biz maalesef bunları topraklara gömerek üzerlerine kireç döküp heder ediyoruz.
“Çekirgeyi tabiblerimize tetkik ve tahlil ettirdim. Neticesinde çekirgeden kemâli sitâyişle bahsetmekde ve havassı şifâiye ve gıdâiyesini saymakla bitirememektedirler.
“Filhakika zirâtimize zarar veriyorlar. Fakat bir çok kuşlar ve hayvanlar mezrûâtımızı tahrib etmiyor mu?
“Çekirge hem bir gıda hem bir devâdır. Av etleri gibi bundan da istifade etmeliyiz. Yediğimiz sebzelerin kısmı küllisinden daha zyiade faydalı olduğu tecrübe ile tahakkuk etmişdir.
“Medînede mezadda okkası çürük para ile 7 - 8 kuruşa satılıyor. Sâhil kasabalarda pek rağbet edilen İstakoz ve Karidesden hiç farkı yokdur.
“Her iklimde çekirge yenilebilir ve ehli sünneti seniyyedir. Cenâbı Peygamber Efendimiz hadisi şeriflerinde “Uhillet lenâ meyyitâni veddemen” buyurmuşlardır. Mânası: İki ölünün ve iki kanlının yenmesi bize helâl oldu demekdir. İki ölü, çekirge ile balığın ölmüşleridir. İki kanlı ise karaciğer ve dalakdır. İmam Mâlik ekline cevaz verilen çekirgenin başının koparılmasını yahud ateş üzerinde kavrulmasını şart koşmuş ise de ulemâyi hanefiyyenin çekirgenin ölüsünü bile helâl ad ettikleri ve hiçbir kayde tâbi tutmadıkları Tenvirül Ebsâr nâm kitabda ve onu şerh eden Dürrül Muhtar isimli eserde zikredilmişdir.
“Hicaz’ın çekirgesi diğer mıntakaların çekirgelerine nazaran daha besili ve daha tatlıdır. Urban arasında ismi Hulviyedir. Bedeviler çekirgeyi bereket addederler.
“Çekirgenin yemeği dört türlü hazırlanır:
1 — Toplanan çekirgeler çiroz gibi güneşe serilir, iki üç gün kadar kurutulur, ayakları ve başı koparılır, mütebâki beden kısmı bir parça yağ ile kavrulur ve kavurma gibi yenilir.
2 — Sıcak su ile haşlanır, başı ve ayakları ve kanadları temizlenir, hemen pişmek üzere olan pirinç veya bulgur pilvına karıştırılıp pişirilir.
3 — Haşlanmış çekirgeler tabağa dizilip üzerine zeytinyağı ve limon suyu gezdirilir.
4 — Çekirgenin kavrulan kısmı havan içinde toz haline getirilir ve et tozu konservesi gibi kutularda ve dağarcıklarda hıfzedilir. Bedevilerde en makbul tarzu budur, gazve zamanlarında yegâne gıdalarını teşkil eder. Bazı müsâdemelerde çuvallarla çekirge tozu elde etmiştik, o zamanlar kıymetini bilmediğimiz için dökerek heder ettik.
“Büyük bir dikkat ve ihtimam ile ve kendime mahsus olan titizlikle yaptırdığım tecrübelerde havassı tıbbiyesi tahakkuk eden ve yenmesi helâl olan çekirgeye yan gözle bakmak ve ondan tiksnmek en hafif bir tâbir ile nîmet bilmemezliktir. Dün karargâh sofrasında çekirge tavası vardı, arkadaşlarımla birlikt epek tatlı yedim ve bunu dil konservesinden pek iyi buldum. Hele zeytinyağı ile ve limon suyu ile salatası pek nefis oluyor. Elhâsıl dün çekirgeyi bağçelerden def ve tenkil tedârikini düşünürken bugün çekirge geliyor mu diye yollarını gözlüyorum. Hangi mıntıkaya çekirge düşerse târifim veçhile istifâde edilmesini ve bana da hediye olarak çekirge gönderilmesini arkadaşlarımdan ricâ ederim.
Hicaz Kuvvei Seferiyyesi Kumandanı ve Medîne Muhâfızı
Ferik Fahreddin
Fahreddin Paşa, 17 Temmuz 1916 da, Ordu Kumandanlığı salâhiyetiyle Hicaz Seferî Kuvvetleri Kumandanlığına tâyin edilmiş, vazifesine ek olarak 28 Nisan 1917 de Medine Muhafızlığı da verilmişti; 28 Temmuz 1918 de Ferik (Korgeneral) oldu ve harb müddetince Türk, Alman ve Avusturya-Macarların en büyük harb nişan ve madalyalarını aldı.
Nihayet Medîne, Mondros Mütârekesinin imzasından iki ay kadar sonra 27 Ocak 1919 da teslim oldu. Büyük kumandan kılıcını İngilizlere vermedi; Peygamberin kabri üzerine bırakdı. Aynı gün Yanbu’ iskelesinden bir İngiliz destroyeriyle Mısır’a götürüldü ve 6 ay Kahirede İngilizlerin Kasr El-Nil kışlasında tutuklu kaldı ve oradan harp suçlusu olarak Maltaya götürüldü, 2 yıl da Malta’da Fort Salvatore kışlasında mevkuf kaldı. O sıralarda İstanbulda Kürd Mustafa Paşa Askerî Mahkemesi tarafından gıyâben îdama mahkûm edildi.
Gazi Mustafa Kemal Paşanın (Atatürk)ün teşebbüsü ile, İstanbul’dan götürülmüş diğer Türk harp suçluları ile birlikte Fahreddin Paşa da Malta’dan kurtarıldı.
kavuşur kavuşmaz; İtalya, Almanya ve Rus-
kavuşur kavuşmaz ;İtalya, Almanya ve Rusya üzerinden geçerek 2 Ağustos 1921 de Karsda vatan toprağını kavuşdu ve 24 Eylül 1921 de Ankaraya geldi. 12. fırka kumandanı olarak Başkumandan Meydan Muharebesine katıldı.
Atatürk tarafından: “Adını tarihimizde altın kalemle yazmış dostum” diye karşılanmış olan Fahriddin Paşa 1922 de Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmetinin Kâbil Elçiliğine tayin edildi; müdâfaası ile şöhreti kendisinden yıllarca önce gitmiş Afganistanda 4 sene kaldı, Türk - Afgan dostluğunun temelini atanlardan biri oldu. 1926 da memleketine döndükden sonra İstanbulda inzivâya çekildi ve 22 kasım 1948 de seksen yaşında vefat ederek vasiyeti gereğince Rumelihisarı kabristanına defnedildi, kabirtaşı kitâbesi şudur: “Birinci Cihan Harbinde Medînenin kahraman müdâfii Ömer Fahreddin Paşa burada yatıyor. El Fâtiha.”
Güçlü bir vücud yapısı vardı, ortanın üstünde uzunca boylu, buğday beniz, açık kumral saçlı idi. Melih bir yüze sâhibti; kalın sesli ve sesi gaayetle âhenkliydi. Kırmızı rengi pek severdi, kahve fincanı, kalemleri, battaniyesi, kıravatları, mendilleri ya düz kırmızı, ya kırmızı çubuklu, kırmızı benekliydi.
Erzincanda bulunur iken 4. Ordu Müşiri Zeki Paşanın yeğeni süvari feriki Ahmed Sıdkı Paşanın kızı Ayşe Sıdıka Hanımla (1884 - 1959) evlenmişdi; bu hanımdan üç oğlu, bir kızı olmuşdur; oğulları emekli general Mehmet Selim Türkkan (doğ. 1908), emekli general ve Kırklareli milletvekili Mehmet Orhan (doğ. 1910) ve hava yedek subayı iken vefat eden Ayhan Türkkan (1927-1955) ve kızı Subhiye Türkkan (doğ. 1906)dır.
Arabistan çöllerinde adı hâlâ unutulmamışdır; on binlerce bedevî “Fahrî” adını taşır. Bir bedevînin atı su içerken birden ürkmüş ve bedevî atına: “Ne oldu!.. suda Fahriyi mi gördün!..” diye bağırmışdı.
Gazi Fahreddin Paşa
(Resim: Sabiha Bozcalı)
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM100505
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Sabiha Bozcalı
Description
Volume 10, pages 5482-5486
Note
Image: volume 10, page 5483
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.