Maddeler
İstanbul Ansiklopedisi'nin A harfinden Z harfine tüm maddelerini bir arada inceleyin.
Ciltler
1944 ile 1973 yılları arasında A harfinden G harfine kadar yayımlanmış olan ciltlere göz atın.
Arşiv
Reşad Ekrem Koçu'nun, G ve Z harfleri arasındaki maddelerle ilgili çalışmalarını keşfedin.
Keşfet
Temalar veya belge türlerine göre arama yapın; ilk kez erişime açılan arşiv belgeleri arasında gezinin.
EZGİ (Dr. Mehmed Subhi)
Türk musikisi sistemini keşfeden ve kaleme alan ilk üç büyük bilginden biri; 1869 yılında Üsküdarda Acıktürbede anne tarafından dedesinin evinde doğdu. Posta ve Telgraf Nezâreti muhâsebe mümeyyizi İsmail Zühdü Beyin oğludur. Annesi İmrahor imamı mevlevî Kâmil Dede Efendinin kızı Enîse hanımdır. Beş yaşında okula başladı. Az zamanda mektebde ilâhicibaşı oldu. Babası amatör hânende, kaanunî ve kemânî idi; devrin başlıca müzisyenlerini haftada bir gün evinde toplardı. Bu muhitde yetişen Subhi Ezgi, onbir yaşında 1880 de Mızıkai Hümâyun kolağası Tahsin Beyden keman öğrenmeye başladı. Bir yıl içinde, fasıllara katılacak dereceye geldi. Babasının kanun hocası olan Kaanunî Hacı Ârif Beyden batı notası ve pek çok saz eseri öğrendi. Gene babasının dostlarından Medenî Aziz Efendiye devam ederek onbeş kadar fasıl meşk etti. Hamparsum notasını öğrendi. Sonra musiki bilgini ve ney vertüozu Şeyh Hüseyin Fahreddin Dededen repertuar, ney ve nazariyat dersi almaya başladı. Onyedi yaşına gelince 1886 da Zekâi Dedenin öğrencisi oldu. Klâsik musikimizin bu son büyük bestekârından otuzbeş fasıl geçti. Zekâi Dedenin tavsiyesi ile Kozyatağı Rüfâî Tekkesi şeyhi tanbûrî ve neyzen Halim Efendiden önce sîne kemânı (eski Türk kemanı), sonra üç buçuk yıl tanbur dersi aldı. Aynı zâtden doksan kadar da saz ese...
⇓ Devamını okuyunuz...
Türk musikisi sistemini keşfeden ve kaleme alan ilk üç büyük bilginden biri; 1869 yılında Üsküdarda Acıktürbede anne tarafından dedesinin evinde doğdu. Posta ve Telgraf Nezâreti muhâsebe mümeyyizi İsmail Zühdü Beyin oğludur. Annesi İmrahor imamı mevlevî Kâmil Dede Efendinin kızı Enîse hanımdır. Beş yaşında okula başladı. Az zamanda mektebde ilâhicibaşı oldu. Babası amatör hânende, kaanunî ve kemânî idi; devrin başlıca müzisyenlerini haftada bir gün evinde toplardı. Bu muhitde yetişen Subhi Ezgi, onbir yaşında 1880 de Mızıkai Hümâyun kolağası Tahsin Beyden keman öğrenmeye başladı. Bir yıl içinde, fasıllara katılacak dereceye geldi. Babasının kanun hocası olan Kaanunî Hacı Ârif Beyden batı notası ve pek çok saz eseri öğrendi. Gene babasının dostlarından Medenî Aziz Efendiye devam ederek onbeş kadar fasıl meşk etti. Hamparsum notasını öğrendi. Sonra musiki bilgini ve ney vertüozu Şeyh Hüseyin Fahreddin Dededen repertuar, ney ve nazariyat dersi almaya başladı. Onyedi yaşına gelince 1886 da Zekâi Dedenin öğrencisi oldu. Klâsik musikimizin bu son büyük bestekârından otuzbeş fasıl geçti. Zekâi Dedenin tavsiyesi ile Kozyatağı Rüfâî Tekkesi şeyhi tanbûrî ve neyzen Halim Efendiden önce sîne kemânı (eski Türk kemanı), sonra üç buçuk yıl tanbur dersi aldı. Aynı zâtden doksan kadar da saz eseri geçdi. Halim Efendinin tanbur hocası kuyumcu Oskiyan, onun hocası da Üçüncü Sultan Selime tanbur öğreten Tanbûrî İsak olduğu için Subhi Ezgin, Cemil Beyden sonra ortadan kalkan geleneksel tanbur çalma tavrını, aslî kaynağından elde etmiş oldu. Bu tavrı sonradan Mes’ud Cemile öğretmişdir. Bugün terk edilmiş olan klâsik tanbur icrâsının en mühim hususiyeti birkaç perdeyi tek mızrab darbesi ile bağlı olarak çalmakdır.
Subhi Ezgi 1892 de 23 yaşında Mektebi Tıbbiyei Askeriyei Şâhâneyi bitirdi. Doktor yüzbaşı rütbesi ile Bingazideki 58. Alayın I. Tabur tabibliğine tâyin edildi. Bingaziden İstanbula izinli geldiği zamanlar dışında, 21 yıl kaldı. İtalyan Savaşına katıldı. Libyanın İtalyanlar tarafından işgali üzerine 1913 de İstanbula döndü. Birinci Cihan Savaşında albay rütbesiyle Beykoz Selviburnu hastanesi başhekimi oldu. Millî Mücadeleye iştirak etti. Ankara Merkez Hastanesi başhekimliğini yaptı. Arelin tavsıyesiyle o sırada bir yıl önce İstanbuldan İzmire gelen Arelle beraber bulunabilmek için İzmir Kızılay doktorluğuna atandı. 1923 te 54 yaşında isteği üzerine emekliye ayrıldı.
Bundan sonra Subhi Ezgi kendisine tamamiyle, ismini ölümsüz kılacak alana, müzikolojiye verdi. Önce Rauf Yektâ Beyle, onun ölümü üzerine Ahmed İrsoyla, onun ölümüyle de tek başına, İstanbul Belediye Konservatuvarı Tasnif Hey’etinde çalıştı ve yüzlerce klasik eserin notasını yayınladı. Bu arada “Amelî ve Nazarî Türk Musikisi” adlı büyük eserinin makamlara ait ilk cildi 1934 te, usullere ait ikinci cildi de 2 yıl sonra çıktı. Sonra diğer 3 cilt basıldı.
500 yıldan beri Türk musikisinde ilmî mahiyette bilgi veren bir eser yazılmamıştı. 500 yıl önce yazılanlar da ancak zamanlarına göre ileri olup, günümüze göre yetersiz kalıyordu. Türk Musikisi bilgisine ilk eğilenler, 3 Mevlevî şeyhinin teşvikıyle, Rauf Yektâ, Subhi Ezgi ve Sâdeddin Arel oldu. Bu 3 bilgin, 1913 ten 1920 ye kadar 7 yıl birlikte çalıştılar. Subhi Ezginin Ankaraya ve Sâdeddin Arelin İzmire gitmesi üzerine ayrıldılar. Az sonra Ezgi ile Arel yeniden birleştiler ve çalışmalarına, Arelin 1955 te tanışan ölümüne kadar devam ettiler. 1903 te tanışan Arelle Ezgiye, fizik bilgini Ord. Prof. Sâlih Murad Uzdilek de yardım etti. Bu suretle Arel-Ezgi-Uzdilek sistemi kuruldu ve Türk Musikisi, ilmî bir mahiyet kazandı.
Türk Musikisi bilgisinde ilk ilmî eserleri yayınlamak şerefi Rauf Yektâ Bey’e nasîb oldu. Sonra Ezgi’nin eserleri çıkmaya başladı. Ezgi, 5 büyük ciltlik ölümsüz eserinde, her ciltte yaptığı hatâları sonraki ciltlerde düzeltmek suretiyle ilerledi. Nihayet Arel, bu konudaki kusursuz eserlerini yayınlıyarak, Türk Musikisi bilgisini mükemmel şekilde ortaya koydu.
Subhi Ezgi’nin eseri, onda dokuzu yazma halinde olan Arapça, Farsça ve Türkçe kaynaklara dayanır. Bu iş için, binlerce musiki parçası, yüzlerce defa okunup çalınmış, incelenmiş, tahlil edilmiş, eldeki bütün nüshalar birbiriyle karşılaştırılmış, en doğru şekil bulunup tesbit edilmiştir. Bu suretle klasik Türk Musikisi eserlerine ilk defa olarak édition critique” usûlü uygulanmıştır. “Metin tamiri” metoduyla eserlerin eksik veya usulsüz parçaları yeniden bulunmuştur. Bu şekilde kaybolmak üzere olan birçok eser notaya alınmıştır. Bunların başında, Subhi Ezginin 30 yıllık bir çalışmadan sonra yayınladığı Osman Dede’nin Mîrâciyesi gelir ki, Türk Musikisinin bugün elimizde bulunan en büyük eseridir. Itrînin Na’ti de 10 yıl çalışılarak aslî şekline en yakın tarzda yayınlanmıştır. Bu suretle yüzlerce klasik, dejenere hallerinden eski şekillerine kavuşturulmuştur. Ezgi, geleneksel besteli Mevlid üzerinde de çalışmış, fakat çalışmalarını tamamlayamamıştır.
Büyük müzikolog, bir geleneksel tanbur metodu ile yarım kalan bir solfej kitabı yazmıştır. Tanbûrî Mustafa Çavuşun 36 şarkısını, 35 ine aranağmeleri de yaparak yayınlamıştır. “Durak” ismiyle zamanımıza kadar gelen eserlerin tamamı olan 39 parçayı, en doğru kaynaklardan alıp usullerini keşfederek bastırmıştır; bu eserine, 15 Naat ve diğer dinî parçayı eklemiştir. Bu suretle Ezginin unutulmaktan kurtardığı bestelerin sayısı yüzleri bulur. Klasik Türk Musikisinde kâbına erişilemez bilgi ve zevkı ile en doğru ve güzel nüshaları ilmî usulle yayınlaması, çok büyük bir hizmet teşkil etmiştir.
Tanbûrî Ali Efendi ile Ârif ve Şevkı Beylerin birçok eserini bu şekilde yazmaya başlamış, fakat bu üç büyük bestekârın külliyatını bitirememiştir. Usul geçkileri ve İstanbul ninnileri hakkındaki etüdü, yayınlanmıştır.
Biraz ney, orta derecede keman ve sînekemanı çalan Ezgi, iyi bir tanbûrî idi. Fakat emsalsiz olan icra tarafı, okuyuculuğunda idi. Sesi güzel olmamakla beraber tavır ve üslûbu, nağmeleri bağlaması ve nüanslaması, zevkıne doyulamayacak derecede güzeldi. Birçok müzisyen, bu derece güzel bir okuyuşa kimsede tesadüf etmediklerini söyleyip yazmıştır.
Ezgi, 700 den fazla eser bestelemişse de, bunların ancak 165 tanesini neşre lâyık görmüştür. Önce Arel Kütüphanesinde bulunan, Arelin ölümü üzerine şimdi küçük oğlunda bulunan bu eserler, 2 durak, 13 peşrev, 43 saz Semâîsi, 10 oyun havası, 1 taksim, 13 beste, 4 ağır ve 9 yürük semâî, 3 marş ve 67 şarkıdan ibarettir. Klasik tarzdaki saz ve söz eserlerinden çoğu güzel, birkaçı pek güzeldir. Güftelerini Hekimbaşı Abdülâziz Efendi, Mustafa Çavuş, Ahmed Refik Altınay, Halil Nihad Boztepe, Tevfik Fikret gibi şairlerden almıştır. Bu arada 1916 da Musâhib-zâdenin “Lale Devri” opereti için Nedîmin 28 şiirini bestelemiştir.
Dr. Subpi Ezgi, 12 nisan 1962 de 93 yaşında öldü. Cenazesi Şişli Camiinden alınarak Zincirlikuyuya, yarım yüzyıllık arkadaşı Sâdeddin Arelin yakınlarına gömüldü. Mavi gözlü, ufak tefek, son derece zeki, gençliğinde fevkalaâde titiz, sonradan tamamen kalender, sakallı, meşrep ve mizacı kimseye benzemeyen bir adamdı. Pekçok talebe yetiştirmiştir.
T. Yılmaz ÖZTUNA
Dr. M. Subhi Ezgi
(Resim: Sabiha Bozcalı)
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.
TÜM KAYIT
Yazar/Üreten
T. Yılmaz Öztuna
Kod
IAM100486
Tema
Kişi
Tür
Ansiklopedi sayfası
Biçim
Baskı
Dil
Türkçe
Haklar
Açık erişim
Hak Sahibi
Kadir Has Üniversitesi
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tanım
Cilt 10, sayfalar 5472-5474
Not
Görsel: cilt 10, sayfa 5472
Tema
Kişi
Emeği Geçen
Sabiha Bozcalı
Tür
Ansiklopedi sayfası
Paylaş
X
FB
Bağlantılar
→ Kullanım Şartları
→ Geri Bildirim
İstanbul Ansiklopedisi kayıtlarıyla ilgili önerilerinizi istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org adresine gönderebilirsiniz.