Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
EVLİYÂ ÇELEBİ
Onyedinci Milâdî Asırda yaşamış büyük yazar, büyük seyyah; pâdişah ve vezir nedimliklerinde bulunmuş, asrının seyahat cilvelerinden karşılaşdığı eşkıyâ ile de ülfet ve muhabbet etmesini bilmiş hoşsohbet meclis adamı; ölüme kadar varabilecek büyük tehlikelerle karşılaşdığı uzun, yorucu ve zincirleme seyahatlardan hiç yılmamış gaayetle cessur mâcerâperest; zaman zaman müezzin, imam, vezir ulağı, devlet ulağı; millî kütüphânemizde eşsiz bir kıymet taşıyan on cildlik muazzam seyahatnâmesinde yer yer kendi hal tercemesini de yazmışdır ki, bu otobiyografi parçaları büyük adamın hayatından bahseden tek kaynakdır. Zamanının vekaayinâmelerinin hiç birinde adı geçmez. Şiirle meşgul olduğu halde, ondan çok aşağı değerde şâirlerin adını ihtiva eden şuerâ tezkireleri de onun adını kaydetmemişlerdir. Halbuki zamanının çok tanınmış, popüler bir sîmâsı idi, azametli seyahatnâmesinin çağdaşları tarafından bilinmediği söylenebilir ki bu takdirde emsâli pek çok avam beyninde bir kimse olarak görülmüşdür. Kendi kaleminden gayri Evliyâ Çelebiden bahseden tek eser, Mehmed Vahid Efendinin “Tirendazname”sidir, büyük muharrir seyyah İstanbulda Ok Meydanında Ağalar Menzilinde ok atarak rekor kırmış bir kemankeş olarak kaydedilmişdir (B.: Ağalar Menzili, cild 1, sayfa 247).
Evliyâ Çelebi Birinci Sultan Ahm...
⇓ Read more...
Onyedinci Milâdî Asırda yaşamış büyük yazar, büyük seyyah; pâdişah ve vezir nedimliklerinde bulunmuş, asrının seyahat cilvelerinden karşılaşdığı eşkıyâ ile de ülfet ve muhabbet etmesini bilmiş hoşsohbet meclis adamı; ölüme kadar varabilecek büyük tehlikelerle karşılaşdığı uzun, yorucu ve zincirleme seyahatlardan hiç yılmamış gaayetle cessur mâcerâperest; zaman zaman müezzin, imam, vezir ulağı, devlet ulağı; millî kütüphânemizde eşsiz bir kıymet taşıyan on cildlik muazzam seyahatnâmesinde yer yer kendi hal tercemesini de yazmışdır ki, bu otobiyografi parçaları büyük adamın hayatından bahseden tek kaynakdır. Zamanının vekaayinâmelerinin hiç birinde adı geçmez. Şiirle meşgul olduğu halde, ondan çok aşağı değerde şâirlerin adını ihtiva eden şuerâ tezkireleri de onun adını kaydetmemişlerdir. Halbuki zamanının çok tanınmış, popüler bir sîmâsı idi, azametli seyahatnâmesinin çağdaşları tarafından bilinmediği söylenebilir ki bu takdirde emsâli pek çok avam beyninde bir kimse olarak görülmüşdür. Kendi kaleminden gayri Evliyâ Çelebiden bahseden tek eser, Mehmed Vahid Efendinin “Tirendazname”sidir, büyük muharrir seyyah İstanbulda Ok Meydanında Ağalar Menzilinde ok atarak rekor kırmış bir kemankeş olarak kaydedilmişdir (B.: Ağalar Menzili, cild 1, sayfa 247).
Evliyâ Çelebi Birinci Sultan Ahmedin zamanında hicrî 1020 yılı muharreminin onuncu günü (Milâdî 25 mart 1611) İstanbulda Unkapanı semtinde doğdu; Faik Reşid Unat’ın “Hicrî tarihleri milâdî tarihe çevirme kılavuzu”na göre doğum günü cumadır.
Babası, Kanunî Sultan Süleyman ile Belgrad, Rodos, Budin ve Estonibelgrad ve Zigetvar seferlerinde bulunmuş Kuyumcubaşı Derviş Mehmed Zıllîdir. Bu zât 1521 deki Belgrad Seferinde ve 1522 deki Rodos Seferinde en azdan 15 - 16 yaşında bir genc olsa oğlu Evliyâ Çelebinin doğumunda 105-106 yaşında asır görmüş bir pîr olması gerekir. Evliyâ Çelebi babasının ölüm tarihini de hicrî 1058 (M. 1648) olarak gösteriyor, yukardaki Belgrad ve Rodos Seferleri kaydine göre Derviş Mehmed Zıllînin 142 - 143 yaşlarında ölmüş olması gerekir. Bu rakamların ifâde ettiği hakikat, o çağların çok yoruucu sayahatları için elzem olan vücud zindeliğine ve tâkaatına Evliyâ Çelebi verâset yolu ile sâhib olmuşdur.
Baba tarafından dedesi Demirci Kara Ahmed, onun babası Unkapanı civarında bir camii bulunan Yavuzer Sinan Beydir; Evliyâ Çelebi baba şeceresini Türkistanlı büyük mütefekkir şâir Hoca Ahmed Yasevî’ye kadar götürüyor.
Anası bir abaza kızıydı. Evliyâ Çelebi bu kadının adını kaydetmiyor; yine abaza kavminden Fındıklılı Pervâne kaptanın akrabâsı olup pek küçük yaşda iken memleketinden bu kaptan tarafından getirilerek daha ince hasnâ kızlarla beraber Birinci Sultan Ahmede hediye olarak takdim edildiğini, bir müddet sonra da bu pâdişah tarafından Kuyumcubaşı Derviş Mehmed Zıllîye verildiğini yazıyor. Onyedinci asrın sadırâzamlığa kadar yükselmiş vezirlerinden Melek Ahmed Paşa bu Pervâne Kaptanın oğludur ve dolayısı ile Evliyâ Çelebinin de ana tarafından yakınıdır, ki büyük muharrir Melek Ahmed Paşanın en mahrem adamlarından biri olmuşdur (B.: Ahmed Paşa, Melek, cild 1, sayfa 419).
Kendi doğumunu şöylece anlatıyor:
“Bu hakir Evliyâ doğduğunda merhum Sun’ullah Efendi hânemizde bulunup kulağımıza küpe olmak üzeer ezânı Muhammedîyi savtı âlâ ile okumuşlar. Akîka kurbanımızı da Mevlevî Şeyh İsmail Efendi kesip: — İsmail kurbanıdır!.. buyurmuşlar.
“O gece hânemizde yetmiş kadar sâhibi sülûk ârifi billâh canlar bulunub Geysûdar Kapânî Mehmed Efendi kundağımı alub kulağıma ezânı Muhammedî okumak murad edindikde:
— Bu oğlanı âgâh idüb kulağına kim ezan okudu?.. diye sual edince hazır bulunanlardan üstâdı ekremimiz dersiâm Ahfeş Efendi:
— Ezanı Sun’ullah Efendi okudu!.. der.
“Bunun üzerine Geysûdar Mehmed Efendi:
— Biz dahi indelinâbe fenâfillah ezanını okuyalım!.. diyüb hazin bir sesle ezan okudukdan sonra elindeki teberi bir tarafına koyub:
— Bunu bu oğlana ihsan eyledim, çok gazâda bulunub fakrü fâkada sâhibi seccâdei celal olsun ve zaman fenalığında bir şeyden korkmayub kumda oynasın, ayağına çöp batmasın!.. diye fâtiha-i şerîfe tilâvet ederek selâm verip giderler.
— “Kasımpaşa Mevlevîhanesi şeyhi Dîvâne Abdi Dede hazretleri ağzından bir ekmek parçası çıkarıp ağzıma koyarak:
— Fukara lokması ile perveriş bulsun!.. demiş.
“Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhi hazreti Doğanî Dede kundağını kucağına alub havaya atarak:
— Bu oğlan bu cihanda bizim uçurtmamız olsun!.. buyurmuşlar...”
Yukarıdaki satırlar Evliyâ Çelebinin baba evi hakkında oldukca aydın bir fikir vermektedir.
Derviş Mehmed Zıllî Unkapanında otururdu. Haliç yalısı boyunca uzanan sularda Unkapanı kapusunun iç yüzünde kuyumcu dükkânları vardı. Evliyâ Çelebinin çocukluğu Unkapanında geçdi. Semt büyük halk yazarının yetişmesine çok uygundu. Her an hareketli, canlı, gürültülü Arabacılar Meydanı, meydan önünde mahalle mektebi, mekteb yanında bir odada oturan ve yaz kış başı açık yalın ayak dolaşan Geysûdar Kapânî Mehmed Efendi, tâ Macaristanda Peçevî taraflarından onu ziyarete gelen kabaciçalı, çakşırlı adamlar, bir Âşık Derviş Ali, onu Evliyânın gözü önünde bıçaklayıp öldüren Hacıahmedoğlu adındaki yiğit, bu delikanlının Ağakapusunda îdâmından sonra geceleyin cesedinin Çardak İskelesinden denize atılması, muharririn yıllarca sonra bütün renk ve hareket canlılıkları hatırlayarak tesbit edeceği sahneler olacakdı (B.: Mehmed Efendi, Geysûdar Kapânî; Hacıahmedoğlu)
Çok yaşamış ve çok görmüş babası, Evliyânın üzerinde derin tesirler yapmışdır. Gördüklerini bir ressam kudreti ile tasvir eden, canlı ve renkli nakleden Evliyâ Çelebinin, bir otobiyografi parçasından öğreniyoruz, daha pek küçük yaşda iken eline bir takım resimler geçmişdir. Ender istisnâları elbet ki olacakdır, onyedinci asırda eşiğinden içeriye resim giren bir Türk evinden Evliyâ Çelebinin çıkması üzerinde dikkatle durulacak konudur; muharrir bu çocukluk hâtırasını şöyle anlatıyor:
“Pederimiz bir pîri fâni idi. Yârıgaarı arkadaşlarından yine bir pîr vardı, ismine Sukemerli Koca Mustafa Çelebi derlerdi, Fransa kıralının kızının akrabâsından olduğu muhakkak idi ki Fransa Kıralından sık sık hediyeler gelirdi; çocukluğumda bana resimler bağışlardı...” Sukemerli Mustafa Çelebi küçük Evliyânın muhayyilesini de işleyen bir zât olmuşdu, bilhassa iştirâk ettiiğ cenklere dair anlattıklarını Evliyâ Çelebi hayret ve hayranlık içinde dinlerdi.
Altı yaşında iken nâmus ve arı fark ettiğini söylüyor. Mahalle mektebini bitirdikten sonra Filyokuşunda Hâmidefendi Medresesinde “höcre nişin” oldu, bu medresede devrin tanınmış ulemâsından Ahfeş Efendiden yedi yıl “tahsil ve tekmili fünun” etti. Sultan İbrahim devrinin meşhur Cinci Hocası Safranbolulu Hüseyin Efendiyi, softalığında, bu medresede talebe iken tanıdı; Evliyâ “Molla Câmî” okur iken Safranbolulu Hüseyin “Kitâbı İzzî” okurmuş. Bu yıllar içinde genclik arkadaşlarından biri de şâir Fehim olmuşdur (B.: Hüseyin Efendi, Safranbolulu; Fehim) o yaşlarda kendisi de şiirle meşgul olmuşdur:
Ne mümkindir halâs olmak ecelden
gibi mısrâlar yazmış ve manzum tarihler tertib etmişdir.
Hicrî 1045 de (M. 1636), 25 yaşında iken, Dördüncü Sultan Murad tarafından Enderunu Hümâyun gilmanları arasında alındı. Hayatının bu önemli vak’asını şöyle anlatıyor:
“1045 ramazanının Kadir Gecesi idi, 24 şubat 1636, her sene olduğu gibi Ayasofya Camiinde nice bin âdem toplanmışdı. O sırada üstâdım merhum Evliyâ Mehmed Efendiden hıfzı tekmil ederek pederim Derviş Mehmed Ağanın ısrar ile isteği üzerine o Kadir gecesi müezzinler mahfilinde terâvihden sonra hatmi şerif okumaya başladım. En’am Sûresini bitirince Kozbekci Mehmed Ağa ve Silâhdar Melek Ahmed Ağa mahfile çıkıb bana o kalabalık cemaat içinde (som altın sırma işlemeli) tâcı Yûsufî giydirdiler: — Buyurun sizi saadetlû pâdişah ister!.. diyerek eilmden yapışıb pâdişah mahfiline götürdüler. Gaazi Murad Hanım cemâli bâkemâlini görüb huzuruna varınca yer öpüb selâmdan sonra tebessüm ederek:
— Kaç saatde hatmi şerif idebilirsin?.. buyurdular.
— Pâdişahım, sür’at itsem yedi saatde hatm iderim ama ne ifrat ne tefrit olmadan sekiz saatde inşâllah hatmi şerif ederim.. dediğimde:
— İnşâallah merhum saîdi şehid Mûsa Melek yerine yedi beyzâ gibi yedi tûlânı ayân idüb müsâhibim olursun!.. buyurdular. (Mûsâ Melek Çelebi Dördüncü Sultan Muradın bir ihlâlde öldürülmüş güzelliği ile meşhur genç nedîmi! B.: Mûsâ Melek Çelebi), ve iki avuç altın attılar ki cümlesi altın yüz yirmi üç sikkei hasene idi.
“O vakit zaif nahif gelişmiş bir çocuk eşkâlinde idim ama yaşım yirmi (kendi kaydi doğum yılına göre yirmi beş) ve gaayet necib ve reşîd idim. Meclis âdâbı bilir, vüzerâ, vükelâ ve şüyhülislâmlar huzurunda aşir ve na’ti şerif tilâvet edüb müsâhabet iderdim.
Murad Han Ayasofya Camiinden kalkıb fânus ve meş’aleler ile ve hakir dahi bir ata binerek Servi Kapusundan saraya girib kendileri bizzat beni Hasodabaşıya teslim etti. Ertesi sabah beni Kilercibaşı Sefid Ali Ağaya götürdüler. Kiler Koğuşunda bir höcre içinde bir yer gösterdiler. Turşucubaşı Ahmed Ağa lalamız, Güğümbaşı Mehmed Efendi yazı hocamız, müsâhib Derviş Ömer musiki hocamız, Dersiâm Keçi Mehmed Efendi nahiv ve eski kendi hocam Evliyâ Mehmed Efendi tecvid hocamız olub mübârek olsun dediler. Horoz İmam Has Odada ilmi hıfızda şerikimiz, Dayazâde Handan, Ferruhoğlu Assaf Bey ve Maanoğlu Keçeci Süleyman ve Anber Mustafa müezsinlikde ayakdaşlarımız olub gece ve gündüz Has Hamam yanında Meşkhâne denilen yerde Hüseyin Baykarâ fasılları ederdik.
“Bir gün sırmalı esvablar giydirdiler, başıma sırmalı bir arâkiyei Yûsufiye koydular, iğreti zülüfler takdılar (B.: Enderun, cild 9, sayfa 5115) devlet nişanıdır diye duâ ve senâ ettiler. Bâzan ayakdaşlarımız sibyan ile samur kalpak giyerdik. Silâhdar Melek Ahmed Ağa (Paşa) kendisi ile anamız tarafından yakınlığımız olduğundan sık sık yoklar, ihsanlar ederdi.
“O sırmalı esvabları giydiğim gün Civan Dilsiz ile Tavşan Dilsiz türlü şakalar iderek beni alıp Silâhdar Melek Ahmed Ağaya götürdüler. Pâdişah huzurundaki meclis âdâbını, duâ ve senâ etmeyi ve daha nice kelimâtı tâlim ettiler. Pâdişah haremden çıkıp selâmına duran cümle kırk hasodalılara selâm verib bir tahtı âlîde oturdular, hemen koşarak yüz sürerek yer öpdüm ve o anda hâtırıma gelen şu kıt’ayı korkusuz, pervâsız okudum:
Âfâkı şehâ mâdelettin nûru pür etsin
Hurşîd gibi encümeni dehre çerâğ ol
Geh nâfe gibi eyle derü deşti muattar
Geh gonce sıfat gülşene gel ziyneti bâğ ol
Hallâkı cihan eylemesün âlemi sensiz
Her kande isen pâdişahım iz ile sağ ol
Daha başka hayır duâlar ettiğimde:
— Bir şey oku!.. dediler.
Ben de:
— Pâdişahım... yetmiş iki ilimden fârisî, arabî, rûmî, süryânî, yunânî, türkî, varsagî, kâr, nakış, savt, amel, zikir, tasnifât, akvâli hüznengiz ebyât ve eş’ardan bahri tavil, kasâid, tercîibend, terkîibend, mersiye, îydiye, muaşşer, müsemmen, müsebba’, müseddes, muhammes, pençbeyit, gazeliyyât, kıt’a, müselles, dübeyit, müfredât, maamma, ilâhiyyâtdan ne muradı şerifiniz olursa buyurun okuyayım!.. dedim.
— Bre şu rencbere bak.. ne acâib dava etti.. iş düzen midir yoksa saydıklarını icrâya kaadir midir... dedi.
— Pâdişahım... eğer af ile muâmele idüb serbest bırakır iseniz huzurunuzda nedimlik idüb siz pâdişâhımı eğlendiririm... dedim.
— Nedimlik ne demekdir? Buyurdular.
— Pâdişahım.. bir adam hüsnü ülfet idüb müsâhebet etse ona nedim derler, şarab meclisine dâhil olub müsahebet edenlere de nedîmi nâb derler, bu lügatı münâdimden gelir ki o da müdam’dan kalbedilmişdir, müdam şarab demekdir... dedim.”
O gün Evliyâ Çelebi Sultan Muradın has nedimleri arasına alındı. İmtihan kılıklı sohbetden sonra pâdişah yeni nedîmine bâzı şarkılar okuttu. Bir ara bir de türkü istedi; Evliyâ, güftesi Sultan Muradın olub Mûsa Melek Çelebi için söylenmiş ve devrin büyük üstâdı Derviş Ömer tarafından bestelenmiş şu türküyü okudu:
Yola düşüb giden dilber
Musam eğlendi gelmedi
Yoksa yolda yol mu şaşdı
Musam eğlendi gelmedi...
Evliyânın sesi dâvudî idi, hazin bir edâ ile okurken Sultan Murad ağladı ve çevresini çıkarıp gözlerinin yaşını silerek:
— Hay veled!.. tez doğru söyle, ben bu türküyü yaptığıma peşiman olup yasak ettim, sen kimden öğrendin ve hünkâr huzurunda oku diye seni kim talim etti!.. diye sordu. Evliyâ Çelebi:
— Pâdişahım ömrün uzun olsun... babamın Ferruh ve Bihzad isminde köleleri vardı, büyük tâunda öldüler, onlardan öğrenmişdim ve Allah bilir, bana kimse hünkâr huzurunda oku demedi... dedi.
Musiki faslı devam etti ve Evliyâ segâh makamından bir murabbâ ile semâi okudu, okuduğu parçalar şunlardır:
Murabbâ
Yârin dehânı sırrı nihandan haber verir
Güftâra gelse sihri beyandan haber verir
Hışm ile baksa virmez aman Rüstemi zaman
Kirpiği ok kaaşı kemandan haber verir
Semâî
Âleti hüsnü mükemmel kadi dilcû da güzel
O siyeh gözler ile hak bu ki ebrû da güzel
Hattı nevhîze ne dersin dedi, rahmeyle dedim
Sende ol rû de güzel hattı semenbû da güzel
1045 (M. 1636) ramazanında Kadir gecesi Enderun oğlanları arasına alınan Evliyâ Çelebi Dördüncü Sultan Muradın Bağdad seferi dönüşünde (1639), saraydan yevmiye 40 akçe sipâhilikle çıktı. Enderunda üç yıl kadar kalmışdı.
Meşhur seyahatlarına saraydan çıktıkdan üç sene sonra hicrî 1050 muharreminde (milâdî 1640) başladı; ve önce Bursaya gitti, 29 - 30 yaşlarında idi. Seyyah oluşu üzerine bir rüyâ anlatır ki tarihî edebiyatımızda “Evliyâ Çelebinin Rüyâsı” diye meşhurdur (B.: Ahi Çelebi Camii, cild, 1, sayfa 269; o metinde 1040 tarihini 1050 olarak düzeltiniz).
Saraya alındığı sırada kendisinin ilk gençlik portresini çizen Evliyâ Çelebi “zayif ve nahif, amma gayet necib ve reşid idim” diyor. Evliyanın, Seyahatnamesi büyük bir dikkat ile gözden geçirildiği takdirde sevimli bir yüze sahip olduğu anlaşılır. Zamanının tanınmış kemankeşlerinden ve binicilerinden bulunması, mütemadî seferlerin yorgunluklarına tahammül etmesi, bünyesinin de çok canlı ve sağlam olduğunu gösterir. En lûtufkâr hâmisi Melek Ahmed Paşanın Sadaretten sukutu ile neticelenen 1061 (1651) ihtilâlini naklederken, bir vesile ile muharrir kendisinin matruş olduğunu kaydetmiştir.
“Yirmi iki gazaya gittim ve elli yıl seyahat ettim” diyen Evliya Çelebi, bur yorgun ve mütemadî dolaşmalar arasında İstanbula da uğramıştı. Hemen her seferinde de, İstanbulda az kalmıştı.
Bütün Seyahatnamede evli ve çoluk çocuk sahibi olduğuna dair hiçbir kayıt yoktur. Doğup büyüdüğü Unkapanında evleri ve dükkânları vardı; hatta Süğlüm Muslu Sultan sarayından çıkan ve Unkapanından Vefa meydanına kadar geniş bir semti mahveden yangında Evliyânın evi ve îrad dükkânları da yanmıştı. Kadıköyünde de bir bağı vardı.
Evliya Çelebi’nin, muazzam eserini, uzun ve yorucu, hattâ bazan büyük tehlikeler atlatılarak tahakkuk ettirilmiş seyahatlerinde notlar topladıktan ve devrinin bazı mûteber tarih ve coğrafya ve teracimi ahval kitap ve risalelerini de tedarik ettikten sonra bir oturuşta yazdığı anlaşılmaktadır.
Evliya Çelebinin Bursa seyahatinden sonraki hayatını, on cildlik muazzam seyâhatnâmesinde kaydettiği vekaayi arasında tâkib etmek gerekir. 1640 senesinde başlayan seyahatları 1682 de sadırâzam Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın Viyana seferi hazırlıkları sırasına kadar kırk seneden fazla sürdü.
Seyâhatnâmesinin birinci cildinde muhtelif yerlerde en son seyahatlarına âid bazı hâtıralarda yazılmışdır ve Dördüncü Sultan Mehmed devrini Kara Mustafa Paşa sadâretine kadar getirip bırakmışdır. Mustafa Paşa için: “Gaayet cüretli ve sahibi rey ve âkıl ve dânâ bir vezîri tüvânâ idi” diyor. Bu kayıddan Evliyâ Çelebinin 1682 - 1683 arasında öldüğünü ve ölümünde 72 - 73 yaşlarında bulunduğunu tahmin edebiliriz. Viyana bozgununu ya görmemiş, yahud ki son seyahatı olarak o sefere de katılarak müdhiş bozgunun kanlı girdâbında kaybolmuşdur.
Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi — Türkiye Tarihi ve Coğrafiyasının kaynakları arasında on büyük cildden mürekkeb olan Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi, millî kütüphânemizin ölmez eserlerinden biridir. Eşsiz bir büyük yazar, yazılarında üslübkâr bir sanatkâr olan Evliyâ Çelebi son zamanlara gelinceye kadar pek az, hattâ hakiki hüviyet ve şahsiyetinden çok uzak olarak tanınmış, onyedinci asırda yaşadığı unutularak, bu orijinal muharrir artistin kayıdlarına emniyet etmeyenler olmuşdur. Eski müverrih ve vak’anüvislerimizin nazarı dikkatini bile çekmemiş, onun adından bile bahsetmemişlerdir.
On cildlik muazzam eserinde asrını en canlı renkleri ile yaşatan büyük yazarın hayatı ve eseri pek çok insanın ömrünü dolduracak kadar zengin bir mütalea ve tedkik konusudur.
Onyedinci asırda yaşamış olan büyük yazar naklettiklerini tenkid etmeden kaydeder; bu yüzden bâzan tezadlara, hatâlara düşer; hurâfelere inanır, bu yüzden, bilhassa zamanımızda garibsenir. Kelime iştikaklarına o kadar düşkündür ki, bu yüzden de bâzı şehir ve kasaba isimlerinde gülünc olur, fakat zerâfetini de dâima muhafaza eder.
Seyahatnâmesinin sayfaları arasında yollarda, meydanlarda, çarşı ve pazarlarda, kahvehânelerde, hanlarda, cenk meydanlarında rengârenk ve çeşit çeşit kıyafetleri ile mahşerî bir kalabalık, çok hurda işlenmiş portreleri ve sesleri ile o kadar canlıdır ki, on cildlik muazzam eser, enstantane çekilmiş resimlerle muazzam bir albomdür diyebiliriz.
Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesi, on yedinci asırdaki Osmanlı İmparatorluğu topraklarının tarihinde, en zengin ve orijinal bir kaynaktır. Bugün o topraklardan elimizde kalan yurdumuzun tarihine ve tarihî coğrafyasına gelince, Evliyâ Çelebiye çok şeyler borçludur.
Evliyâ Çelebi, Seyâhatnâmesini, gezip dolaşırken topladığı notları, bilâhare oturup tasnif etmek suretiyle yazmıştır. Bu arada, uğramadığı yerlere ait, elde mevcut eserlerden çıkardığı kayıtları, kendi müşahedesi imiş gibi nakletmiştir.
Birinci ciltte, zamanında yaşamakta olduğu Dördüncü Mehmede kadar Osmanlı hükümdarlarının saltanat devirlerinden kısaca bahsederken Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın Sadaretine kadar geliyor. Halbuki Evliyâ Çelebi, muazzam eserinin hiçbir yerinde en ufak bir işaret, bir imâ ile de kaydetmediğine göre, 1683 Viyana bozgunundan evvel ölmüştür. Bu bize pek bariz bir surette gösterir ki, büyük muharrir - seyyah, muhalled eserini, uzun ve bazan tehlikeli seyahatlar ve harplerden sonra, devamlı ve hemen hemen inkıtasız bir çalışma ile vücude getirmiştir.
Yine birinci ciltte Topkapı Sarayındaki Hünkâr hamamından bahsederken “ruyu arzda böyle hamam görmedim. Meğer ki Bitlis hâkimi Abdal Hanın hamamı ola vesselâm” diyor.
Üçüncü ciltte bir seyahatinden bahsederken “Hakirin dahi o asırda zindeliğim vakti olduğundan...” diye nakletmesi Seyahatnamenin, yıllarca sonra, muharririn ihtiyarlık zamanında yazıldığına kuvvetli bir delildir.
Evliyâ Çelebi, vücude getirdiği eserin yıllarca sonra büyük bir kıymet kazanacağını görmüş olan bir muharrirdir. Eserinden bahsederken, onu mezar sicillerine benzetmişti. Buna rağmen, ne kadar yazıktır ki, bir çok yerlerde, ya notlarının eksikliğini örtmek için, yahut, bir yorgunluğun tesiri ile bir takım kısaltmalar yapmıştır, bunun için de mazeretler bulmuştu, meselâ:
“Tafsilât versek eserimiz, bir Ziyafetname olur” demiştir. Bugün, kaybolan bu tafsilât, bu hatırat için yüreklerimiz sızlamaktadır.
Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesinin, kendi kaydile malûmumuz olan bir tek me’hazı vardır ki, o da “Evsafı Konstantiniye” adını taşıyan resmî bir vesikadır. Birinci cildi dolduran İstanbul bahsinde, çok geniş mikyasta istifade ettiği bu eser hakkında Evliyâ Çelebiden şunları öğreniyoruz:
Dördüncü Murad, Sadrazam Bayram Paşaya ve İstanbul, Galata, Eyüb ve Üsküdar Kadılarına payıtaht ile civarının bütün binalarının ve bütün sekenesinin tahririni emretmiştir. Hükümdarın istediği eser, üç ay çalışarak vücude getirilmiş ve “Evsafı Konstantiniye” adı ile kendisine arzedilmiştir.
Sonra bu eser, Evliyâ’nın akrabası olan Sadrazam Melek Ahmed Paşanın eline geçmiştir. Ondan da Evliyâ alarak bir örneğini çıkarmış ve Seyâhatnâmesinin birinci cildi sonuna ilâve etmiştir.
Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesinin ilk altı cildi İkdam sahibi Ahmed Cevdet merhum tarafından, büyük yanlışlar, usûlsüz tashihler, lüzumsuz ve tehlikeli rötuşler ve haziflerle, bir kelimede hulâsa edersek, gayriilmî ve sakat olarak basılmıştır.
Yedinci ve sekizinci ciltler, mülga Türk Tarih Encümeni tarafından Arab harfleri ile, dokuzuncu ve onuncu ciltler de Maarif Vekâleti tarafından yeni Türk harflerle tabedilmiştir.
Evliyâ Çelebi Seyâhatnâmesinin tam on cildini ihtiva eden üç yazma nüshası vardır.
Biri Fâtihde Millet Kütüphânesinde, Pertevpaşa kitapları arasında, 458 - 462 numaralarda kayıtlıdır.
Diğeri Süleymaniye Kütüphanesinde Beşirağa kitapları arasında 448 - 452 numaralarda kayıtlıdır.
Üçüncüsü de Topkapı Sarayında Bağdad Köşkü Kütüphanesinde 300 - 304 numaralarda kayıtlıdır.
Diğer yazma nushalar eksikdir ve şunlardır:
Bağdad Köşkü Kütübhânesinde 305 numarada 3 ve 4. cildler; 307 numarada 5. cild; 308 numarada 7. ve 8. cildler; 306 numarada 9. cild.
Revan Köşkü Kütübhânesinde hususî 366 – 369. numarada 6, 7, 8, 9. cildler.
Hamidiye Kütübhânesinde 963 numarada 10. cilt.
Üniversitede Yıldız Kütübhânesinde tarih kitabları arasında 10. cild, üniversitede Halis Efendi kitabları arasında 1, 3, ve 4. ciltler.
Seyâhatnâmenin Birinci Cildi — Eyliyâ Çelebi Seyâhatnâmesinin Birinci Cildi İstanbul’a tahsis edilmişdir; bu cildin matbû nushasında büyük şehre âid bahisler şunlardır:
Yeni Saray (Topkapusu Sarayı), Eski Saray.
İstanbulun hâkimleri (İdâre ve zâbıta âmirleri).
Selâtin Camileri, diğer camiler, mescidler, Medreseler, sibyan mektebleri, dârülhadisler, tekkeler, imaretler, bîmarhâneler (hastahâneler).
Vüzerâ, ulemâ, ayan ve kibar sarayları.
Tüccar hanları, misafirhâne hanlar ve kervansaraylar, bekâr odaları.
Çeşmeler, sebiller.
Hamamlar.
İstanbulda medfun ekâbir kabirleri, ziyâretgâhlar, türbeler.
Tanıdığı meczublar.
Yedikule dışı Kazlıçeşme.
Yenikapu Mevlevîhânesi; Topcular; Otakcılar; Çömlekciler; Defterdar; Eyyub Kasabası.
Sütlüce; Piripaşa; Hasköy; Kasımpaşa; Galata; Tophane; Fındıklı.
Beşiktaş; Ortaköy; Kuruçeşme; Arnavudköyü; Bebek; Rumelihisarı; İstinye; Yeniköy; Tarabya; Büyükdere; Sarıyer; Rumeli Kavağı.
Anadolu Kavağı; Beykoz; Tokat Bağçesi; Sultaniye Bağçesi; İncirli; Çubuklu; Kanlıca; Anadolu Hisarı; Kandilli; Kule Bağçesi; Çengelköyü; Hasbağçe (Beylerbeyi); Kuzguncuk; Üsküdar; Kadıköyü.
İstanbul dört tarafında pâdişahlara mahsus bağ ve bağçeler, mesîreler İstanbul Esnafı (Bu cildin en üyük kısmı).
Evliyâ Çelebi
(Sabiha Bozcalının Kompozisyonu)
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM100374
Theme
Person
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Sabiha Bozcalı
Description
Volume 10, pages 5419-5425
Note
Image: volume 10, page 5421
See Also Note
B.: Ağalar Menzili, cild 1, sayfa 247; B.: Ahmed Paşa, Melek, cild 1, sayfa 419; B.: Mehmed Efendi, Geysûdar Kapânî; Hacıahmedoğlu; B.: Hüseyin Efendi, Safranbolulu; Fehim; B.: Enderun, cild 9, sayfa 5115; B.: Ahi Çelebi Camii, cild, 1, sayfa 269; o metinde 1040 tarihini 1050 olarak düzeltiniz
Theme
Person
Contributor
Sabiha Bozcalı
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.