Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
ESRAR, ESRARKEŞ, TURİSTLER
Bilhassa 1963 yılından sonra hür Avrupa memleketlerinden (İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka) kızlı oğlanlı, güzel güzel, çoğu alâmeti fârika halinde yalın ayak ve hirpanî kılıklı (Beatlis’ler, Bitnik’ler); bir kısmı da acâib kıyâfetli ve evvelkilere nisbetle kılıkları az düzgünce (Hippi’ler) turistler İstanbulu âdeta akın edercesine gelmeye başlamışlar; kızları büyük çoğunlukla erkek kisvesinde, oğlanları uzun saçlı, tüysüz ise kız, tüylenmiş ve bıyık sakal salmış ise Hazreti İsâ sîmâsı nümâyişinde, kızı da oğlanı da fuhşun her yolunda gayetle yatkın, büyük şehir İstanbulda tızman tırıl kalenderlerle, “onları günaha sokup kendileri sevâba ererek” gayetle muhabbetli tenha, harâbezar köşesi, herşeye müsâid havada müsâid havada otel odası köşesi, hattâ hamam halvetleri köşesi âlemleri yapdıkdan başka esrar ibtilâsı ile zâbıta tâkibine uğramışlar ve bu yönden İstanbulun günlük gazetelir onlardan sık sık bahsetmiş ve resimler yayınlamışdır (B.: Hırpanî turistler).
Kız ve oğlan esrarkeş hırpanî turistler hakkında aşağıdaki manzume, zararsız hâneberduş serserilerden ayakdaşları arasında “Mektebli”, “Bitik (Âşık) ve “Çerkes” lakabları ile anılan Mehmed Gökçınar’ındır (B.: Gökçınar, Mehmed):
Aşk olsun bu nimete
Püf püf deki himmete
Şehri İstanbuldak...
⇓ Read more...
Bilhassa 1963 yılından sonra hür Avrupa memleketlerinden (İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika, Hollanda, İsveç, Norveç, Danimarka) kızlı oğlanlı, güzel güzel, çoğu alâmeti fârika halinde yalın ayak ve hirpanî kılıklı (Beatlis’ler, Bitnik’ler); bir kısmı da acâib kıyâfetli ve evvelkilere nisbetle kılıkları az düzgünce (Hippi’ler) turistler İstanbulu âdeta akın edercesine gelmeye başlamışlar; kızları büyük çoğunlukla erkek kisvesinde, oğlanları uzun saçlı, tüysüz ise kız, tüylenmiş ve bıyık sakal salmış ise Hazreti İsâ sîmâsı nümâyişinde, kızı da oğlanı da fuhşun her yolunda gayetle yatkın, büyük şehir İstanbulda tızman tırıl kalenderlerle, “onları günaha sokup kendileri sevâba ererek” gayetle muhabbetli tenha, harâbezar köşesi, herşeye müsâid havada müsâid havada otel odası köşesi, hattâ hamam halvetleri köşesi âlemleri yapdıkdan başka esrar ibtilâsı ile zâbıta tâkibine uğramışlar ve bu yönden İstanbulun günlük gazetelir onlardan sık sık bahsetmiş ve resimler yayınlamışdır (B.: Hırpanî turistler).
Kız ve oğlan esrarkeş hırpanî turistler hakkında aşağıdaki manzume, zararsız hâneberduş serserilerden ayakdaşları arasında “Mektebli”, “Bitik (Âşık) ve “Çerkes” lakabları ile anılan Mehmed Gökçınar’ındır (B.: Gökçınar, Mehmed):
Aşk olsun bu nimete
Püf püf deki himmete
Şehri İstanbuldaki
Şu bete berekete
Hûri gılmanla doldu
Döndü sanki cennete
Can kurban o hirpânî
Sürü sürü âfete
Cilve varken kim bakar
Yakada, yende bite
Teklif ve tekellüfe
İçkili ziyâfete
Hâcet yokdur o Bitnik
Güzelleri dâvete
Hattâ ne afsun gerek
Ne muhtaç kerâmete
Nefesden bir haber ver
Müheyyâdır ülfete
Yalın ayaklı turist
Kız ya oğlan âfete
Paspal gonca bir dişe
Hepsi fit muhabbete
Dil bilmeye hâcet yok
Anlaşır işârete
Otellere boş ver sen
Aynasızlar erkete
Çak işmarı al götür
Kalelerde halvete
Dalga duman âlemi
Uygundur kıyâfete
Hepsi hayran bizdeki
Bâzularda kuvvete
Aşkbazlık fennindeki
Hünerle mehârete
Çekdirince üç nefes
Kalmaz recâ minnete
Topukdan şâhin başa
Sarıl selvi kaamete
Doyum olmaz zevkine
Tâ yevmi kıyâmete
İşte böyle gün doğdu
Berdûşandan millete
Kâm alınır felekden
Dumanlar doğru tüte
Hak berekât efendim
Lutfolmaz bundan öte
Conu ile İngirid
Adriyenle Polete
Sözler bile kesildi
Gelecek yaz niyyete
Aşağıdaki satırları günlük gazetelerden alıyoruz :
“İstanbula geldikten sonra kaldığı otelde tanışdığı arkadaşı ile esrar çekerken yakalanan ve bir ay Sultanahmed Cezâevinde yatan Fransız öğrencisi 20 yaşındaki Marcel Guiraud tahliye edildikten sonra şunları söylemişdir:
— Artık esrara tövbe.. burada benim gibi sefil kıyâfetli bir çok gence rastladım, kaldığımız otelde ve kahvelerde esrar içmeye başladık; dünyâda esrar satın alınabilecek en kolay yer İstanbuldur, insana istemeden getirip satıyorlar… demişdir” (Hürriyet, 5 eylül 967)
“Jean Claude Martel ve Bernard Bergel adında iki Fransız üniversite öğrencisi Sultanahmed Camiinin avlusunda esrar içerlerken sivil polisler tarafından yakalanmışlar; 20 yaşındaki Martel ile 19 yaşındaki Bergel Akbıyık karakolunda uzun süre bir köşede sızıp kalmışlardır...” (15 eylül 1967)
İstanbuldan temin ettikleri 2,841 kilogram esrarla yakalanan Jozetth Forte adındaki Fransız öğrenci ile İstanbulda tanışdığı Alman sevgilisi Hans Müller dün 3. Ağır Cezâ Mahkemesinde müebbed hapis isteği ile yargılanmaya başlamışlardır” (Hürriyet Gazetesi; 3 Temmuz 1968)
“Sultanahmed civarında bir otele dün gece baskın yapıldı; altı ay evvel İstanbula bir İranlı sevgili ile gelmiş olan Alman öğrenci kız, 16 yaşında görünen Heide karyola bikini ile çıplak ve (esrar dalgası içinde idi), karyolasından yere inemiyordu, 50 santim yüksekliği bir uçurum görüyordu, ayağının altındaki kulüp cıgarası paketinin içinde de esrar vardı. Bir yatak çarşafının altında çırıl çıplak uzanmış, ayakları pislikden ayak olmakdan çıkmış, koluna bilezik yerine kemik takmış Fransız öğrenci tüysüz ve kız gibi uzun saçlı Rougé Henri Claude yatağından kaldırıldığı zaman esrarın tesiri bir anda hiç olmuşdu, oturdu ve acı acı düşünmeye başladı; bir tutam esrar onu diledği âlemde, dilediği insanlarla dolaştırıyordu.
“Uzun boylu alman öğrenci Ernst August Mewes, ne yapacağını şaşırmışdı. Bir sıra musluklar bulunan bir yerde de şortlu çıplak kızlar yıkanıyordu.
“Polis ve Türk gazetecileri ile bu baskına katılan bir fransız gazeteci bu manzara karşısında şaşırmış: — Fransaya dönenler Sultanahmedde bir otel var diyorlar, başka bir şey demiyorlar, merak ettim, kalkdım geldim… demişdir.
“Bu otel Babil Kulesidir; alman, İtalyan, Fransız, İsviçreli, İsveçli, İngiliz, aşusturyalı, japon, her milletden kızlı oğlanlı gençler burada, esrar, ve kendilerine erkek, aşk arıyorlar..” (Ağustos 1968)
“Tam baş belâsı oldular; bitli turistler Gülhâne Otelini bir fuhuş yuvası ve esrar tekkesi hâline getirdiler. Yurt dışına atılmalarına karar verilen esrarkeş bitnikler hâdiseler çıkardılar. Bir polis yetkilisi fuhuş yuvası hâline getirilen bu tip otellerin kapatılacağını, ve etrafa her türlü ahlâksızlık ve hastalık saçan çıplak ayaklı bitli turistlerin topunun yurt dışına atılacağını bildirdi” (29 ağustos 1968; Hürriyet).
“Bir gecede 39 Beatnik ve Hippi toplandı, Sultanahmedde Hippiler yas ilân etti. Eteği dizinin kaç santim yukarısında değil de külotunun kaç parmak altında olarak ölçülen yarı çıplak ecnebi kızları, saçı sakalı bit dolu efemine oğlanlar, Sultanahmed çevresindeki bütün lokanta, pastahâne, kahvehâne ve otel sâhibleri, yumurta ökçeli ve ceketleri omuzlarında türedi zamparalar, çat pat İngilizce bilen plâtonik âşıklar, esrar pazarının iş bilir bezirgânları kara kara düşünüyorlar. Olur mu ya… Yapılır mı bu… Pis giyiniyorlar, esrar içiyorlar, fuhuş yapıyorlar ve kötünün kötüsü Türk gençlerini de kendi çamurlu yollarına çekiyorlar diye, elin gariplerini kulağından tutup yurt dışına atmaya ve de efendim yeni gelecekleri sınırdan içeri sokmamaya karar vermek. Olur mu?..” (4 eylül 1968; Faruk Şensoy, Akşam Gazetesi)
“Beatnikler sınır dışı edildi. Fransız Jean Fine bağırıyordu: — Yine geleceğiz!.. diye.
“Bozguna uğramış bir ordudan arda kalan ve esir düşen askerlere benziyordu. Napolyonun Rusya seferinden sonraki korkunç bozgundan bir sahneyi andırıyordu. Beatniklerin dönüşü.
“Alman Manfred Welker ise, polis arabasına binmesi için uyarmada bulunan polise: — Faşist!.. diye bağırdı.
“Tümü 29 kişi idiler. Aralarındaki bir kız kaval çalıyordu. Bir başkası sigarasından değrin, derin çektiği dumanın dışarı çıkmaması için nefesini tutuyordu.
“Ve sonra ikişer ikişer polis otobüsüne bindirildiler. İçerde, ingilizce, fransızca: — Sevgili İstanbul, güzel günlerimizin Sultanahmed’i!.. diye mırıldanmalar başladı. Bunun arkasından aşk şarkıları devam etti.
“Hudud dışı edilen ilk Beatnik kaafilesi polis kayıtlarına göre 1 Portekizli, 1 Amerikalı, 1 İsviçreli, 3 İtalyan, 3 İngiliz, 9 Fransız, 4 Alman, 2 Avusturyalı, 2 Kanadalı, 2 Holândalı ve 2 Venezüellâlı Beatnikden mürekkebdir.” (5 eylül 1968; Cumhuriyet Gazetesi).
Yalınayaklı ve hırpanî Beatnikler ile kılıkları onlardan azıcık düzgünce Hippilerin İstanbuldaki yaşayışları üzerine İstanbul masınında en güzel notları genç gazeteci Ergun Çagatay Hürriyet Gazetesinde “Hoş hayat… boş hayat…” başlığı altında yayınlamışdır; 1 eylül - 8 eylül 1968); E. Çagatay bu iş için aylarca önceden çalışmaya başlamış, sakal bırakmış ve Kapalıçarşıda dolaşarak parasız kalan Beatniklerin sattıkları eşyâyı toplamış, sonra hududa kadar gitmiş, onların kılığına kusursuz olarak girmiş ve bir ara da, Polonyalı olup Kanadada yerleşmiş bir iş adamının serseri oğlu Robet Janos Ostrowski adı ile Beatniklere karışıp İstanbula gelmişdir. Aşağıdaki satırlaır E. Çagatay’ın notlarından alıyoruz:
“Hakikî hikâyenin Edirne civarında oto-stopculuk yaparken Barbara ve David adında iki Amerikalı gençle tanışmamla başlar. Barbara sarışın, uzun saçlı, güzel bir kız, Davidle yolda tanışmış. Bir şoför bizi aldı, güle oynaya İstanbula getirdi.
“İstanbulda (Sultanahmedde) The Tent (Çadır Palas) Oteline indik; bu otelin şöhreti bütün dünyaya yayılmışdır. Çadır adını da otelin misâfirleri Beatnikler takmıştır.
“Otelde sudan başka her şey var; Coca Cola, Fruco, Esrar, Morfin, LSD. Sabahları yüz yıkamak için Sultanahmed Meydanındaki umumî ayakyollarına gidiyoruz.
“Odada sarma esrarlı sigara elden ele dolaşıyor, sigara çubuğunu eline alan ilk önce derin bir nefes çekiyor, sonra çektiği dumanı kaçırmasın diye iki eliyle ağzını burnunu kapatıyordu.
“İkinci sigara birincisniden de dolgundu, ama kısa zamanda o da bitti ve odayı derin bir sessizlik kapladı. Kimse konuşmuyordu. Herkesin gözleri bir noktaya takılmış, herkes uzandığı yerde donmuş, kalmıştı.
“Odanın içinde bir süre etrafıma bakındım. Karşımdaki yatakta kolları yana düşmüş Barbara, yanındaki yatakta onun seyahat arkadaşı David ve en uç yatakta bize sigaraları saran, Londralı Charles yatıyordu. Benim yatağımın kenarında, sırtını duvara dayamış oturan Wally ise iri yarı bir zenci idi. Öğrencilik günlerinde Colorado Üniversitesinin meşhur basketbol yıldızıymış.
“O sırada kapı çalındı ve içeri Belçikalı bir genç girdi:
— Bok isteyen var mı? (Bok, beatnik argosunda esrar demektir.)
“Belçikalı odanın ortasına kadar yürüdükten sonra, cebinden çok muntazam selofan kâğıtlara sarılmış plâkalar çıkararak fiyatlarını söylemeğe başladı:
— Bu yirmi beş lira… Ortadaki kırk lira… Siyah ise altmış lira…
“Selofan kâğıtları açarak esrar plâkalarını teker teker kokladım. Tuhaf bir kokusu vardı, âdeta kekik kokusunu andırıyordu:
— Ben bu işten fazla anlamam… diyerek elimdekileri Barbara’ya uzattım. Barbara esrar plâkalarının kalınlığına, yumuşaklığın baktıktan sonra, kırk liralık tabakayı seçerek aldı.
“Wally:
— Adama bak yâhu!.. Leblebi satar gibi Esrar satıyor!.. dedi.
“1968 yılında Sultanahmedde adam istediği anda aspirin bulamaz, ama esrar bulur.
“Sultanahmed parkında çimenlerin üzerine rahatça uzanmıştık. Etraftan geçen tek tük kişi bize garip garip bakıyor, arada bir içlerinden lâf atanlar oluyordu. Kimisi, “Soysuzlar” diyor, kimisi, “Tuh! Allah belânızı versin”, daha başkaları, “Tımarhane kaçkınları”; “Sizi bu memlekete sokanlarda kabahat” diyenler olduğu gibi bizi yarım saat seyredenler de çıkıyordu.
“Gece meydanı geçerken karşı kaldırımda kapanmak üzere olan bir pastanenin önünde toplanmış bir grup insan dikkatimi çekti. Hararetli hararetli bir şeyin pazarlığını yapıyorlardı. Gruptan bizi gören iki kişi ilk önce arkamızdan bağırdı, sonra bize yetişmek için koşmağa başladılar. Onların bağırmalarına aldırış etmeden Sultanahmed Meydanından Gülhane Parkına inen yoldan Çadır Palasa gidiyorduk, adamlar bizi köşebaşında yakaladılar. Bir tanesi yarım yamalak Almanca biliyordu.
— İngilizce? diye sorduk.
— Nicht!.. diye cevap verdiler. Böylece biz de David’in yarım yamalak Almancasına kaldık.
“Biz ne istiyorsunuz demeden onlar maksatlarını açıkladılar. Almanca konuşan, “Kız” derken, biz onun ne demek istediğini anlamıştık. David konuşmayı, “Olmaz” diye kısa kesti. Fakat adamların gitmeğe pek niyeti yoktu, bu sefer para değiştirmek ister misiniz diye lâfı uzattılar. Aramızda kısa bir pazarlık oldu, adam cebinden bir tomar para çıkararak:
— Verin bakalım dolarları.. dedi ve sonra:
— Eğer kız arkadaşınızı bu gece bize devrederseniz size esaslı para veririz!.. diye az evvel yarım kalan teklifini tamamladı. Ben gülerek: – Ne kadar vereceklermiş? diye Davide sordum. David sorumu Almancaya tercüme edince, adamdan daha ilgi çekici bir teklif geldi.
— İsterseniz esrarla takas ederiz!..
“Sonu tehlikeli olabilirdi, alayı fazla uzatmadık. Otelin merdivenlerini çıkarken Barbara’nın arkasından baktım. Güzel kızdı. Eğer bu adamlarla hakikaten böyle bir pazarlığa girişseydik acaba kaç kilo esrar ederdi:
“Akşam oldu mu Sultanahmed meydanının hali başka olur. Sıra sıra lüks en son model otomobiller, içinde kalantor beyler, bir sağa gider bir sola. Kimisi Ayasofyanın önünden dönerek, Dikilitaş’ın çevresinde bir tur attıktan sonra yine sağa sola, ara sokaklara dalar. Hepsinin maksadı, niyeti aynı, gündüzleri suratlarına tükürdükleri beatnik kızlarını gece otomobillerine almak. Her ne hikmetse, gece ışığında daha güzel, daha cazip oluyor.
Otomobili olmayanlar da beatniklerin uğradıkları pastahane ve lokantaların en sadık, en iyi müşterileridir. Saatlerce bir köşede oturur, geleni gideni, masa aralarını kollayarak acaba bize de bir kız düşer mi diye beklerler.
“Bizde halk arasında Beatniklerin vücudlarını satarak fuhuş yaptıklarına bir kanaat vardır. İlk zamanlar bu kanaatin yanlış olduğuna hükmetmişdim. Fakat Danimarka hükûmetinin resmî bir temsilcisi bana şunları söyledi:
— Esrar denilen zehirin kurbanı olanların yapamayacakları şey yoktur hele parasız kalıp kendilerine esrar veya diğer uyuşturucu madde alamayanların kız arkadaşlarını sattıkları yalan değildir, Danimarkaya yolladıklarımın arasında henüz on yedi yaşında olan kızlara rastladım; onlar bir erkeği, arzu ettiklerinden değil, sırf içlerini kemiren esrara kavuşmak için bunu yaparlar; ve yalnız kızlar da değil, erkeklerin arasında dahi kendini satanlar çıkar… dedi..” (Ergun Çagatay, Hürriyet).
Şu Manzûme de hâneberduş Mehmed Gökçınarındır:
Bir yanımda ingiliz ondokuzluk bir Çarles
Bir yanımda isveçli bir kız var ki prenses
Kız saçlı oğlan saçlı, saçları altın telli
Çek Hildegard Çarlesim sarıkızdan bir nefes
Kılıkda kıyâfetde yok gibidir farkımız
Size Bitnik diyorlar, Bitik der bana herkes
Ahdim olsun kesdirmem bundan sonra saçımı
Olurum yerli malı ben de saçlı bir çerkes
Dalga duman içinde kuşdilince muhabbet
Gönül kuşlarımıza vîrâne altın kafes
Ellerde ayaklarda türlü aşkbazlık cünbüş
Hünerimi görenler hiç şaşmayın derse pes
Doya doya kâm aldın kahbe dünyâ felekden
Ey berduş Bitik Mehmed sözü burda halla kes
Esrarkeş Turistler Mizah Mecmuası kapağında
Karikatür: Necmi Riza; Akbaba, 1967
Theme
Other
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Identifier
IAM100265
Theme
Other
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Description
Volume 10, pages 5361-5365
Note
Image: volume 10, page 5362
Theme
Other
Contributor
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.