Entries
Examine all the Istanbul Encyclopedia entries from A to Z.
Volumes
Browse A to G volumes published between 1944 and 1973.
Archive
Discover Reşad Ekrem Koçu's works for the entries between letters G and Z.
Discover
Search by subjects or document types; browse through archival docs that are open access for the first time.
ERTUĞRUL FİRKATEYNİ
Osmanlı Donanmasının ilk okul gemilerinden, geçen asır sonlarında 1888 - 1889 İstanbuldan Japonyaya giderek Türk deniz tarihinde okul gemisi olarak en uzun seferi yapan ve dönüşünde Japon Denizinde müdhiş bir fırtınaya tutularak batışı denizcilik tarihimizin en büyük facialarından biri olan bir harb gemisi; bu geminin Japonya seferi ve batma fâciası üzerine çok şeyler yazılmış ve anlatılmış, ve deniz ressamlarımız facianın tablolarını yapmışlardır.
Zamanının en güzel gemilerindendi; hicrî 1280 (M. 1863 - 1864) de İstanbul Tersânesinde inşâ edilmişdi, tek bacalı, üç direkli, hem buhar makinalı, hem de yelkenli bir harb gemisiydi; boyu 250, eni 50, anbar yüksekliği 25,6, çekdiği su 23,3 kadem idi, 64 topu vardı, 4235 ton hacminde idi, 600 beygir kuvvetindeki makinası saatde 10 mil sür’at temin ediyordu; resim-plânını çizen ve yapısına nezâret eden Mühendis Hasan Bey adında ilk mektebli deniz subaylarımızdan biri olmuşdu.
Sefere çıkmadan 1887 de kızağa alınmış, tâmir ve küçük tâdiller görmüş, bu arada 800 fars lamba kuvvetinde bir projektör, ışıldak ve 50 ampulu yakacak bir elektrik makinası konmuşdu.
Japonya İmparatorunun amcasının kumandasında İstanbula gelen bir Japon Mekteb gemisi İkinci Sultan Abdülhamide Japonya İmparatorunun bir dostluk mektubu ile hediyelerini ve Japonyanın ...
⇓ Read more...
Osmanlı Donanmasının ilk okul gemilerinden, geçen asır sonlarında 1888 - 1889 İstanbuldan Japonyaya giderek Türk deniz tarihinde okul gemisi olarak en uzun seferi yapan ve dönüşünde Japon Denizinde müdhiş bir fırtınaya tutularak batışı denizcilik tarihimizin en büyük facialarından biri olan bir harb gemisi; bu geminin Japonya seferi ve batma fâciası üzerine çok şeyler yazılmış ve anlatılmış, ve deniz ressamlarımız facianın tablolarını yapmışlardır.
Zamanının en güzel gemilerindendi; hicrî 1280 (M. 1863 - 1864) de İstanbul Tersânesinde inşâ edilmişdi, tek bacalı, üç direkli, hem buhar makinalı, hem de yelkenli bir harb gemisiydi; boyu 250, eni 50, anbar yüksekliği 25,6, çekdiği su 23,3 kadem idi, 64 topu vardı, 4235 ton hacminde idi, 600 beygir kuvvetindeki makinası saatde 10 mil sür’at temin ediyordu; resim-plânını çizen ve yapısına nezâret eden Mühendis Hasan Bey adında ilk mektebli deniz subaylarımızdan biri olmuşdu.
Sefere çıkmadan 1887 de kızağa alınmış, tâmir ve küçük tâdiller görmüş, bu arada 800 fars lamba kuvvetinde bir projektör, ışıldak ve 50 ampulu yakacak bir elektrik makinası konmuşdu.
Japonya İmparatorunun amcasının kumandasında İstanbula gelen bir Japon Mekteb gemisi İkinci Sultan Abdülhamide Japonya İmparatorunun bir dostluk mektubu ile hediyelerini ve Japonyanın en büyük nişanlarından birini getirmişdi. Ertuğrul Firkateyninin Japonya seferi bu ziyâretin ve dostluk ifâdesinin karşılığı olarak Firkateynin Japonya seferi bu ziyâretin ve dostluk ifâdesinin karşılığı olarak hazırlanmışdı; deniz albaylarından Osman Bey fevkalâde elçi pâyesiyle Japonya İmparatoruna Sultan Abdülhamidin dostluk mektubunu, kıymetli hediyelerini ve murassâ bir Osmanlı nişanını götürmeye memur edilmişdi; Ertuğrul Singapurda iken Osman Beyin rütbesi Tümamiralliğe yükseltilmiş ve kendisine telgrafla bildirilmişdi.
Gemi sefere hazırlanırken bahriye ümerasından Zihni Paşa: “Kazanı yirmi sene evvel yamattığım kazandır, tekne ahşabdır, bu gemi ile Japonyaya gidilmez” demişdi. Geminin çarkçıbaşısı İngiliz Harti de: “Ölümden korkmam, fakat ölüme ayağımla da gidemem” diyerek istifa etmişdi. Yelkencibaşı İsmail Bey de: “Bu yelkenler uzun seferin ve açık denizlerin rüzgârına dayanmaz” diye rapor vermişdi. Bahriye nâzırlığı Osmanlı Bahriyesini ancak bu güzel geminin temsil edebileceğinde ısrar etti. Ve Ertuğrul Firkateyni şu mürettabat ile yola çıkdı:
“Kumandan ve fevkalâde elçi Tümamiral Osman Paşa
Süvâri kaymakam (yarbay) Ali Bey Kaptan
Süvâri muavini kaymakam Cemil Bey Kaptan
İkinci kaptan binbaşı Nuri Bey Kaptan
Üçüncü kaptan binbaşı Mehmed Bey Kaptan
Dördüncü kaptan sağkolağası (kıdemli yüzbaşı) Ömer Efendi Kaptan
Beşinci Kaptan solkolağası (ön yüzbaşı) Tevfik Efendi Kaptan
Seyir zâbiti solkolağası Tahsin Efendi Kaptan
Torpidi zâbiti solkolağası Reşad Efendi Kaptan
Levâzım müdürü kalyon kâtibi Cemal Efendi
İkinci Kâtib firkateyn kâtibi Mustafa Efendi
Topcu muavini yüzbaşı Celâl Efendi
Geminin 5 bölüğe ayrılmış efradının yüzbaşıları: Hamdi, Hulûsi, Ömer Lütfi ve İzzet Efendiler
İkinci topcu muavini mülâzim (teğmen) Safvet Efendi
Seyir zâbiti muavinleri mülâzim Şemseddin, Necib, İbrahim Şevket, Basri, Mehmed, ve Tahsin Efendiler
Çarkcıbaşı miralay (albay) İbrahim Bey
İkinci çarkcı binbaşı Ahmed Bey
Üçüncü çarkcı sağkolağası Ârif Efendi
Dördüncü çarkcı solkolağası Şevket Efendi
Çarkcı yüzbaşı Mehmed Said Efendi
Çarkcı yüzbaşı Mehmed Cemal Efendi
Başhekim Dr. Miralay Hüsnü Bey
Cerrah Şevket Efendi
Eczâcı solkolağası Yasef Efendi
Bando şefi mülâzim İsmail Efendi
Gemi imamı Hâfız Ali Efendi
Gemi stajı görecek genç bahriye mülâzimi Sânîleri (asteğmenleri): Ali Riza, Sadık, Kemal, Kadri Efendiler (çarkcı); Ali Efendi (inşâiye); Agâh, Rıza, Âsaf, Mehmed, İzzet, Ali, Ahmed, Hâşim, Mehmed Tevfik, Ali, Şem’i, Ahmed Ziya, Salih Efendiler (mühendis); Ferdi Efendi (güverte-silâhendaz).
Fotografcı Haydar Efendi
Efrad:
1 ateşçi
5 ikinci ateşçiler
61 üçüncü ateşçiler
35 kömürcü
2 serdümen
1 başçavuş
15 çavuş
9 bölükemini
57 onbaşı
406 nefer (20 nefer bandocu)
Başıbozuk efrad:
2 kazancı
1 kalafatcı
1 marangoz
1 burgucu
Ertuğrulun Japonya seferine 54 subay ve memur ve 622 erbaş ve erle 5 başıbozuk, cem’an 681 bahriyeli ile çıkmış olması gerekiyor.
Ertuğrul 2 temmuz 1888 Pazar günü sabahleyin köprüler arasındaki şamandıraya bağlanarak cephanesini almış ve saat on buçukda Köprüden çıkmıştı.
Kızkulesi önlerinde, gemi bütün alay sancaklarını çekmiş ve askerler serenlerle küpeşte ve çarmıhlara çımariva etmiş bir vaziyette “Padişahım çok yaşa” diye bağırmışlar ve geminin bandosu Ahırkapı açıklarına kadar muhtelif marşlar çalmıştı.
Ahırkapı önlerinde yelken yapan Ertuğrul gurubdan evvel İstanbul sularını terketti. Talihsiz bir yolculuğa çıkan gemiyi Yeşilköye kadar Bahriye Liman Kumandanı Hasan Paşa teşyi etmiş ve buradan bir istimbotla İstanbula dönmüştü.” (H.Y.Ş.).
Eski Maarif Vekillerinden Hasan Âli Yücel’in annesi Neyyir Hanım Ertuğrul Süvârisi Ali Bey Kaptanın kızıdır, bu hanım Ertuğrulun gidişini oğluna şöylece anlatmışdır:
“Bir sabah babam eve geldi. İkizler, küçük kardeşlerim 33 günlük idiler. Babam beni Sultanahmeddeki konağın tenha bir yerine çağırdı. Bir alay birerlik, ikişerlik çil kuruşlar verdi. Kardeşlerime ablalık etmemi, annemi üzmememi söyledi. Sarıldı, birkaç kere öptü. Ben de onu öptüm. O zamanlara kadar babam sakalsızdı. Sefere çıkmadan önce bahriye nâzırı emir vermiş sakal bırakması için, büyük kaptanlara benzesin diye; adamakıllı sakalı uzamıştı, sarı, kıvırcık, ipek gibi yumuşak bir sakal. Bana tatlı tatlı bakan mahzun mavi gözlerini hâlâ hatırlarım. Sonra annemin yanına gitti çocukları sevdi. “Biz yarın hareket edeceğiz. Akşama tekrar geleceğim” dedi. Paşa babamın (uzun zaman bahriye fabrikalar müdürlüğünde bulunmuş yukarda adı geçen Zihni Paşa; Ali Bey Kaptanın kayın babası) yanında yarım saat kaldıktan sonra konaktan ayrıldı.
“Sultanahmedden Haliç tabak gibi görünüyordu. Ertuğrul da Kasımpaşada Divanhane önünde duruyordu. Hasta, lohusa döşeğinde yatan annemden başka bütün ev halkı, pencerelerde gemiyi seyrediyorduk. Öğle üzeri bir de baktık ki gemi hareket etti. bütün askerler güvertede, mızıkalar Ey Gaziler’i çalıyor. Yelkenler açılmamış, gemi uskurla yürüyordu. Bayraklarla donatılmıştı. Zannettik ki Beşiktaş önünde duracak. Halbuki Sarayburnu önünden kıvrılınca işi anladık. Hepimizde bir ağlama. Böyle gittiler. Bütün İtanbul halkı, köprüye, deniz kenarlarına toplanmış, sesleri, bağrışmaları bizim konağa kadar geliyordu.
Ertuğrul için bir destan çıkmışdı, annem onu küçük kardeşlerime ninni nağmesiyle okurdu; hâfızamda yalnız iki kıt’ası kaldı:
Besmeleyle Ertuğrulum demir aldı
Hep ahâli sâhillerde baka kaldı
Çoluğu çocuğun feryâdı arşa vardı
Hak selâmet versin şanlı Ertuğrula
Üç direkli firkateyndir gemimiz
Kimimiz bekârız evli kimimiz
Gayret edin çocuklar Caponyadır yolumuz
Hak selâmet versin şanlı Ertuğrula”
Yukardaki satırlar 700 kişiye yakın mürettebâtı ile bir daha dönmeyecek Ertuğrul Firkateyninin İstanbulda yalnız bir âiledeki hazin hâtırasıdır.
Ertuğruldan ilk haber 18 temmuz 1888 de geldi. Gemi Süveyşe varmış, fakat kanalda karaya oturmuşdu. Liman idaresinin yardımı ile kurtarılıp sahile bağlanmakta iken rüzgâr ve akıntının şiddetiyle aykırılamış, kıçı sahili bulmuş, bu çarpma ile dümen bodoslaması kırılarak denize düşmüşdü.
Bu haber İstanbulda endişe uyandırmış, geminin çürük bir halde sefere çıkarıldığı iddiaları tekrar ortaya atılmışdı. Mabeyin Başkitabetinden Bahriye Nezaretine gönderilen bir tezkerede de havuza alınan Ertuğrulun tamirinin bir iki ay süreceği, ondan sonra da yelkenle Bahrimuhitte seyrüsefer mevsimi geçmiş olacağı, bu sebepten Osman Beyin iki zabitle ve posta vapururiyle Japonyaya gidip, padişahın nişanını ve hediyelerini İmparatora vermeleri tavsiye olunmuştu.
Bahriye Nâzırlığı gemideki ârızanın ehemmiyetli olmadığını ve tamirinin sür’atle yapılacağını arzetmiş, Mabeyn Başkitabetinden “Ertuğrul selâmetle Japonyaya gidebilecek midir?” sorusuna da müsbet cevap verilmişdi.
Ertuğrul firkateyni Süveyşte yapılan tamirinden sonra 11 Eylül günü Japonyaya doğru hareket etmişti. Gemi Aden, Bombay, Kolombo, Singapur limanlarına uğramıştı. Denizcilerimiz her gidilen yerde büyük bir alâka ve sevgi ile karşılanıyorlardı.
Bombayda İngilizce olarak neşredilen bir gazete bu ziyaret münasebetiyle şunları yazıyordu: “Ertuğrul firkateyninin Bombay limanında kaldığı günler esnasında karaya çıkan mürettebatın kıyafetleri herkesin nazarı takdir ve hayretini çekti. Bombaylılar büyük bir merakla gidip gemiyi gezdiler. Gidenler gemide büyük bir nezaketle kabul olunmuşlardır. Gemide bir taraf gizli tutulmamış ve ziyaretçilere büyük kolaylıklar gösterilmiştir. Gemideki Bahriye bandosu zaman zaman güzel havalar çalmakta idi. Gemicilerin gerek Ertuğrulda, gerek şehirde kuvvetli bünyeleri, temiz üniformaları, hele kırmızı fesleri pek ziyade dikkati çekiyordu.”
Aynı şehirde “Gücerat” diliyle çıkmakta olan “Kasıd Bombay” gazetesi ise şunları yazıyordu: “Türkiyenin Ertuğrul isimli bir harb gemisi 20 ekim tarihinde limanımıza gelmiştir. Şehre çıkan bahriyeliler temiz kıyafetleriyle ve kibar hareketleriyle derhal herkesin alâkasını çekmiştir. Cuma günü namaz kılmak üzere gemiden pek çok kimse camie gelmişlerdir.
Şehrimiz halkının, bilhassa Müslümanların Ertuğrulu gezmek için gösterdikleri arzu pek şiddetlidir. Ziyaret günleri halk gemiye âdeta hücum etmiş bir haldeydi. Geçen Cumartesi günü gazetemizin müdürü bizzat sefineye gittiğinde deniz kenarını ahaliden geçilmez derecede dolu ve geminin etrafiyle merdivenlerini kalabalıktan sökülmez bir halde bulmuştu. Ertuğrulu ziyarete gidenlerin ekserisi Müslümanlardı. Gemi mürettebatı bu dehşetli kalabalığı memnuniyet ve nezaketle karşılıyorlardı. Türk gemicileri, İngiliz gemicileri kıyafetindeydiler, fakat hareketlerinde onlardan daha üstün oldukları göze çarpıyordu. Terbiyelerini ne kadar tarih ve tafsil etsek azdır. Bazı subaylar İngiliz lisanını biliyorlardı...”
Ertuğrul firkateyni Hind ve Çin denizlerinde türlü bâdireler atlatarak ve müteaddid limanlara uğrayarak Japonya seyahatine devam etti. gemi kumandanı Osman Paşa İstanbulda bir arkadaşına yazdığı mektupta tehlikeli ve üzüntülü seyahatlerini uzun uzun anlatmış ve nihayet Japonya kıyılarının göründüğü müjdesini nasıl aldığını da şöyle naklediyordu: “... Şafakla beraber kıyıları gören ikinci bölük mülâzimi bahşişini almak üzere kamarama inmişti. Lirasını verip köprü üstüne çıkarak Japonyanın zümrüt renkli lâtif manzaralı dağlarını görerek Cenabı Hakka arz-ı şükraniyet ettim. Dört gün ara ile kömür alarak beşinci gün iç deniz tarikiyle 390 mil mesafede olan Kobi limanına indik. Yokohamaya 350 milimiz kalmıştı. Kobide geçirdiğimiz bir hafta müddet zarfında gemiyi emsalsiz derecede temizledik, güverte, palavra, borda, arma, flikalar en halis ve parlak boyalarla boyanmıştı. Yokohamaya gelişimizin üçüncü günü şimendiferle bir saat mesafede olan Panice yani Tokyoya gittim.” (Osman Paşa ile Türk bahriyelilerinin Japonyada fevkalâde hürmet ve muhabbetle karşılanmalarının ve Japonya’da geçen günlerin tafsilâtı bu ansiklopedinin konusu dışındadır).
Ertuğrul firkateyni daha dönüş seferine kalkmadan evvel Japonyada bir tehlike geçirmiş, gemide kolera hastalığı başgöstermişti. Gemi derhal karantinaya alınmış ve 33 gün ihtilâttan menolunmuştu. Hastalığa gemide 37 kişi tutulmuş ve bunlardan on üçü vefat etmişti.
“Ertuğrul firkateyninin Japonyadaki ikameti uzamıştı. Gemi mürettebatı büyük mahrumiyetler hissetmeye başlamışlardı. Eylül başında İstanbula doğru sefer hazırlıklarına başlandı; Yokohamadan 15 Eylülde hareket edilecekti. Fakat köhne ve ihtiyar Ertuğrul daha seferin ilk merhalesinde büyük denizlere tahammül edemedi ve dehşetli âkıbet zuhura geldi.
Ertuğrul firkateyni 15 Eylül 1889 pazartesi günü saat 13 te İstanbula dönmek üzere Yokohama’dan denize açılmıştı.
Japonlar, büyük tayfun fırtınaları mevsimi olan eylül ayında seyahatin doğru olmıyacağını ve geminin esaslı bir tamirden geçirilmesinin iyi olacağını Osman Paşaya tavsiye etmişler, fakat paşa, aldığı hareket emrini geciktirmek istememişti.
Ertuğrulun hareket ettiği gün hava güzeldi. Salı günü öğleden sonra muhalif bir rüzgâr esmeye başladı ve akşama doğru şiddetlendi ve gece rüzgâr tam provadan gelmeye başladığından yelkenlerin sarılması icabetti. Büyük dalgalarla şiddetli bir surette dövülmeye başlayan ahşap geminin fırtınaya uzun zaman dayanamıyacağı anlaşılıyordu. Kömürlükler de su almaya başlamıştı. Gece rüzgâr daha şiddetli esmeye başladı; kalafatçılar, burgucular, marangozlar ellerinde fenerler, bir baştan bir başa koşuşuyorlar, kopan parçaları tâmire çalışıyorlar, askerler çarmıkları doldurmaya, kömürlüklere giren suyu, tulumbalarla ve bakrarçlarla boşaltmaya çalışıyorlardı.
“Bu vaziyette en yakın ve emin limana sığınmaktan başka çare yoktu. Osman Paşa ile gemi süvarisi bunu düşündüler ve ilerideki Kobi limanına ilticaya karar verdiler.
“Çarşamba günü ile perşembe gecesi gayet tehlikeli bir şekilde geçirildi. Her an geminin dağılıp batması bekleniyordu. Herkes büyük bir ümitle ileride görülen Osima fenerini dönüp Kobiye girebilmeyi bekliyordu.
“Fakat fırtına yavaşlayacağına büsbütün arttı, gemiye dolan suya da mukavemet edilemiyordu. O gün akşama doğru suyun külhanlara kadar çıktığı şe makine dairesini örttüğü haber verildi. Artık makinesi de çalışamıyan Ertuğrul, hurda bir tekne halinde tamamen fırtınanın pençesine düşmüş Osima burnunun korkunç kayalıklarına doğru sürükleniyordu.
“Geminin bütün mürettebatı vazife başında idi; saat 21 de Ertuğrul bütün şiddetiyle bir kayaya çarptı.
“Bu sırada gemide bulunanlarda ve felâketten kurtulanlardan biri geminin batışını şöyle anlatıyor:
“Sefine kayaya çarptığı zaman bir ana, baba günü koptu ki o çarmıhların üzerine çıkan ve filikaların içerisine giren, Allah Allah diye bağıran, kelime-i şehadet getirenin haddü hesabı yoktu. O zamanda ben de kıç kasarası üzerinde bulunmakta ve kalbime ise asla korku gelmemekte, yalnız direkler yıkılırken altında kalmamak için gözlerim direklerde bulunmaktaydı.
“Dalgalar sefineyi kaldırıp kaldırıp kayaların üsüne attıkça evvelâ grandinin iskele tarafına ve kıça doğru arkori olarak devrildiğini müteakip prova dahi yine iskeleye ve plaserte üzerine yattı. Yattı ama her iki direk 180-200 er kişi telef etti. En nihayet mizana direği yıkıldı, bu direk dahi evvelki direğin ezmiş olduğu insandan daha ziyade telefata sebebiyet verdi.
“Filikalar ise dalgaların müsademesinden mataforalariyle beraber sefinenin altına doğru soludu ki içerisinde bulunanların bağırışmalarına yürek tahammül etmezdi. Bu esnada ben yine kasara üstünde paşa hazretleriyle beraber bulunmaktaydım. Osman Paşa muttasıl ağlamaktaydı. Elhasıl sefine beş dakika zarfında kâmilen parçalanıp denizin üzerine yayıldı, ben de paşa ile kırılan direğin üzerine çıktım. Paşa ile beraber muttasıl sahile yaklaşmakta isek de denizlerin atmış oldukları kerestelerden biri paşanın başına çarpmasiyle beraber paşa teslimi ruh etti.
Çârü naçar ileri gitmek için ağaçlar üzerinde çabalamakta iken deniz beni direğin üzerinden alıp altına sokmuş idi ki o zaman kalbimden kelimei şehadet getirmekte idi. Üç - dört kere batıp çıktıktan sonra bir ağacın üstüne çıkarak dört beş saat denizde uğraşa uğraşa elhamdülillâh salimen karaya çıktım. Lâkin fenere gitmek için yol yoktu. Etraf bütün dik kayalardan ibaret olup fener ise tepedeydi. O gece sabaha kadar bir don gömlekle kaldığımdan bikr taraftan yağmur ve soğuktan donmak, diğer taraftan da o yaralıların canhıraş bir surette çıkardıkları âhü enine tahammül etmek pek ziyade müşküldü. Elhasıl sabah oldu, fenere çıkmak üzere bir yol bulmak için her birimiz bir tarafa gidip taharriye başladık. Nihayet bir sıçan yolu bularak oradan fenere çıkıp, askerin yaraları fenerciler tarafından güzelce temizlendikten ve iyice sarıldıktan sonra bize taam çıkardılar. Allaha şükrederek karnımızı doyurduk ve hâlimizi ifâde ettik, amma hiç İngilizce bilen olmadığından anlatamadık. Badehu akşamüzeri benimle beraber muzika zabitini bir kayığa bindirdiler ve Osaga’ya götürdüler. Oradan da bir vapura râkiben Kobi’ye geldik. Yol esnasında geminin kaptanı bize nihayet derecede riayet ettiği gibi birer kat da elbise verdi. Kobi’de bizi polis merkezine teslim ettiler. Orada halimizi güzelce ifade edip anlattık. Derhal Yokohama’ya telgraf çekilerek bizi de gayet güzel bir otele yatırdılar. Sabah oldu. Bir Alman gambotu gidip diğer askeri de alarak Kobi’ye getirip hastahaneye yatırdılar. Mikado (İmparator) tarafından gönderilen hususî hekimle vasıtasiyle tedavi edildiler...” (Deniz arşivinde imasız bir vesika)
Ertuğrul faciasında altısı subay olmak üzere 69 kişi kurtulmuşdu, kurtulan altı subayın isimleri şunlardır: Çarkcı Sağkolağası Ârif Efendi, Firkateyn kâtibi Mustafa Efendi, İmam Hâfız Ali Efendi, Çarkcıbaşı Yüzbaşı Mehmed Ali Efendi, Mızıka zâbiti İsmail Efendi. Fotoğrafcı Haydar Efendi.
Büyük bir teessür uyandıran bu elîm hâdisenin Japonyada derin akisleri olmumş, yaralılara benzersiz bir şefkat ve alâka gösterildiği gibi şehitler için de büyük bahrî merasimler yapılmıştı.
Kazâzede 69 Türk bahriyelisi vatanlarına Hiyei ve Kongo isimli iki Japon harb gemisi ile gönderildi, bu gemiler İstanbula 2 Ocak 1890 da geldi; fevkalâde merasimle karşılandılar.
Oşima adasında Ertuğrul faciasında ölenler adına bir âbide dikilmiş ve bu âbideye vak’ayı canlandıran çok içli bir kitabe yazılmıştır.
Halûk Y. ŞEHSUVAROĞLU
Ertuğrul Firkateyni
(Resim: Aziz; Halûk Şehsüvaroğlu’ndan)
Theme
Other
Contributor
Aziz
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.
TÜM KAYIT
Creator
Halûk Y. Şehsüvaroğlu
Identifier
IAM100069
Theme
Other
Type
Page of encyclopedia
Format
Print
Language
Turkish
Rights
Open access
Rights Holder
Kadir Has University
Contributor
Aziz
Description
Volume 10, pages 5232-5237
Note
Image: volume 10, page 5233
Theme
Other
Contributor
Aziz
Type
Page of encyclopedia
Share
X
FB
Links
→ Rights Statement
→ Feedback
Please send your feedback regarding Istanbul Encyclopedia records to istanbul.ansiklopedisi@saltonline.org.